Salomon Cappadocia Ultra-Trail 2017

“Bir Fili Nasıl Yersiniz?”
Salomon Cappadocia Ultra-Trail 2017 Yarış Raporu
Yazan:
Cem Ayhan

“Cem,  How do you eat an elephant?
             One bite at a time my friend.
(Cem, bir fili nasıl yersin? – Bir seferde bir ısırık/lokma lokma arkadaşım.)
WhatsApp Image 2017-11-02 at 07.46.48

Damsa (71K) –Taşkınpaşa (81K) arası bir yerde, geceyarısı, Keletso Nyathi (Namibia) ile koşarken söyledikleri. 🙂

İşte benim için bu yıl ki yarışın özeti bu cümlede saklı.
Kapadokya Ultra -Trail yarışına ilk kez düzenlendiği 2014 yılından beri katılıyorum. Yani bu yıl dördüncü kez katıldım. İlk yıl 60K etabında finish görerek Ultra dünyasına ilk adımı atmıştım. Sonraki 3 yıl arka arkaya 110K etabını koştum, ilkinde 90.km’de zaman sınırına takıldım, bitiremedim. Sonraki 2 koşuda da finishi gördüm. Ancak benim için açık ara en zoru bu yıl oldu, üstelik çok iyi hazırlanmama ve parkuru iyi bildiğimi düşünmeme rağmen!

Ultrada asla başınıza ne geleceğini, hangi sorunlarla baş etmek zorunda kalacağınızı bilemiyorsunuz; tecrübeyle sabittir. Zaten bu bilinmezlik onu bu kadar değerli yapıyor.WhatsApp Image 2017-11-02 at 07.47.17

Bu organizasyon ülkemizin yüz akı olma özelliğini koruyor, her geçen yıl bir öncekinden daha iyi bir organizasyona sahne oluyor, inanılmaz gönüllü desteği , çalışanların müthiş özverili çabaları, yıl içinde yapılan koşu kampları, gerekse Salomon ve Suunto’dan aldığı marka desteği ile çıtayı oldukça yükseltmiş durumda. Gittikçe artan katılımcı sayısı ki bu yıl 65 ülkeden, 1700 kadar koşucu kayıtlıydı , uluslararası koşu dünyasında bilinilirliği hızla artıyor; galiba Türkiye’nin Ultra dünyasında ki markası olmaya aday hatta oldu bile 🙂 Yakın gelecekte bu yarışa kura ile katılabiliriz 🙂 Aynı ilgiyi maalesef yöre halkı için söylemek mümkün değil, bu boyutta ki organizasyona yalnızca esnafın –duygusal- ilgisi mevcut. Koca parkurda geçtiğimiz onca yerleşim yerinde halktan destek hiç yoktu.

Belki de aklınıza gelmeyecek bir şey daha paylaşayım, o kadar çok gönüllü olmak isteyen var ki, gönüllüleri koyacak CP kalmadı neredeyse, ne hoş. Seneye gönüllüler de kuraya girebilir belki 🙂 . Darısı diğer Ultraların başına.
harita

Biliyorsunuz yarış, 30K 60K ve 110K olarak üç farklı parkurda koşuluyor. Patika koşuları ile tanışmak isteyenlerin sayısının son yıllarda gittikçe artması 30K yarışını çok popüler hale getirdi ve bu yıl neredeyse 1000 kişilik rekor katılıma ulaştı. Ne mutlu bize 🙂

Ultra Maraton tanımına 42K’dan daha uzun olan mesafeler girdiği için, Kapadokyada Ultra koşmak isteyenlerin iki seçeneği mevcut 60K veya 110K. Benim şahsi fikrim 60K parkurunun bu coğrafyada ki en keyifli patika parkuru olduğu yönünde. 1800m lik tırmanışı ve geçtiği muhteşem vadiler ve Akdağ tırmanışı ile de sizi fazlasıyla mutlu edecek ve de yeterince zorlayacak bir parkur.
WhatsApp Image 2017-11-02 at 07.53.05

110K parkuru, Ultratrail World Tour kapsamında sezonun son yarışı olması, UTMB için 5 Itra puanı vermesi ve de “Western States 100 mile” yarışı için baraj olması nedeniyle giderek artan bir ilgiye ulaştı. Resmi tanımında 114.3km ve 3400m tırmanış içeren 110K parkuru ise kendisini 100K üzeri mesafelerde denemek isteyenler için çok uygun bir parkur. Sakın Alplerde ki 5000m üzeri tırmanış içeren 100K üzeri yarışlarla karşılaştırıp bu yarış daha kolay demeyin, yanılırsınız. Çünkü değil, hiç değil. Gece bölümünde parkurun son 40 Km sinde uzunca bir süre birlikte koştuğumuz Yunanlı Koşucular da bunu net şekilde her CP de söylediler “bu kadar teknik ve zor olacağını beklemiyorduk“ diye. Yarış grafiğine bakınca, 114 Km’lik mesafe ve kazanılan toplam yükseltinin görece az olması (sadece 3400m civarında), kolay bir ultraymış gibi bir yanılgıya yol açıyor. Oysa 71.Km’de ki Damsa istasyonundan sonra parkur gittikçe zorlaşıyor. Hem tırmanışlardaki efsane pudra kıvamındaki toz deryası- tanımlayacak başka bir kelime bulamadım- hem de özellikle Karlık CP’sinden sonra başlayan son tırmanış ve onu takip eden grafikte küçük ancak kendisi büyük tırmanışlar ve inişler son derece teknik bir parkurda koşuluyor. Burada “koşmak” kelimesini lafın gelişi kullandım, doğrusu yürümek bazen de poponuzun üzerinde inmek demek 🙂

Yarış öncesi hazırlıklarımı bu kez 1 gün önce tamamlayarak kendimle gurur duydum, hatta Drop-Bag bile 1 gün önce hazırlanmıştı. Dolayısıyla yarış öncesinde kayıt için toplamda 5-10 dk. yeterli oldu. Sonrasında klasik garaj pidecisi turu, çay ocağında kabak çekirdeği ve çerez eşliğinde çay içerek, koşucu dostlarla selamlaşıp hasret gidererek, fuar alanını gezerek Cuma gününü geçirdim.

Start-İbrahimpaşacem1

Gün doğumunda el ele, kol kola yaklaşık 700 koşucu start alanında buluştuk. Isınanlar, selamlaşanlar, fotoğraflar ile bu anı ölümsüzleştiren kareler kovalayanlar, destekleyenler, alkışlayanlar tam bir panayır havası oluşturmuşlardı. Bence bu anı ölümsüzleştirecek tıpkı UTMB’nin Conquest of Paradise’ı gibi bir parça bulmamız gerekiyor, bizden bir parça olmalı, akılda kalacak, çalınca bizi hatırlatacak, önerileri alalım mı ? Ronda A La Turca, Köçekçe ne dersiniz? Çalınan parçalar elbette çok enerjik ve keyifliydi ama bu an çok özel olmalı ve herkes bunu iliklerinde hissetmeli.toplu14

Yarış sabah 07 de sorunsuz şekilde start aldı. Bu yıl Grossglöckner Ultra’da birlikte koştuğumuz Sevgili Aylin Savacı ile beraber başladık. Ancak tanıyanlar Aylin’in benden çok daha hızlı bir koşucu olduğunu bildiklerinden yolda birkaç kez uyardılar “çok hızlısın, patlayacaksın“ diye. Zaten Aylin’le 6K civarında konuştuk ve ayrıldık; onun doğal pace’i benden hızlı olduğu için yavaş gitmek onun için daha yorucu. Üstelik yarın sabah 06:45 uçağına dönüş bileti aldığından yarışı 20 saat altında bitirmesi gerekiyor :), dolayısıyla parkurda koptu gitti. Yarışı 19 saatin altında tamamlayarak müthiş bir başarıya imza attı, tebrikler Aylin.

Bu etap ısınma için kullandığımız, doğal olarak çok kalabalık geçilen bir bölüm. Size gökyüzünde ki onlarca balon eşlik ediyor ve muhteşem coğrafyasıyla Kapadokya size “iyi ki buraya koşmaya gelmişim” dedirtiyor. Rahat bir tempoda bu etabı sorunsuz tamamladım. İbrahimpaşa’da CP’de bir an Aylin’i gördüm, 1 dk sonra yoktu 🙂 Ben de oyalanmadan devam ettim.
cem6

İbrahimpaşa-Uçhisar

Bu etap tatlı sert bir çıkışla başlayıp arkasından keyifli bir inişle devam eden koşmaktan keyif aldığımız bir bölüm. Uçhisar kalesi öncesinde parkurda yapılan küçük bir değişikliği fark etmeyen 5-6 kişilik bir gurubun geriye dönerek bizi karşılaması ile Uchisara hep beraber ulaştık. Burada o son çıkışta ki binlerce çiçekten oluşan bahçe, arkasında ki kale kalıntılarıyla muhteşem bir manzara sunuyor, tam Unesco dünya mirası fotoğrafıydı. İstisnasız gördüğüm her yabancı koşucu burada hayranlıkla mola vererek fotoğraf-video kaydı yaptılar. Zaten yanlış giden koşucularda tam bu noktada yolu şaşırmışlardı, Allahtan çok kısa mesafe gittiler. Bu etapta yarışın son 10K sine kadar birlikte koştuğumuz Kanadalı koşucu Andrew Czenki ile tanıştık. Yarışın neredeyse tamamını birlikte sohbet ederek koştuk, yol arkadaşı olduk. Yokuş ve inişlerde çok güçlü bir koşucu ama düz bölümlerde çok zorlanıyor 🙂 İlk ultrasını burada koşmayı seçtiğini anlattı, ben de elimden geldiğince sorularına yanıt verdim.

Uçhisar-Göreme

4985b69e-8de5-47c1-aa27-2549dc72c299Dik bir inişle başlayan ve sizi zorlamadan devam eden rahat bir etaptı. Andrew ile birlikte orta tempoda keyifle koştuk. Bu etapta geçtiğimiz mağaramsı, tünelimsi dar geçişlerden birinde karanlıkta dizimi vurmak dışında bir sorun olmadı. Biraz acıdı ama aldırmadım, birlikte devam ettik.

Göreme-Cavuşin

Kızıl vadi ve peri bacaları arasında geçen bu etabın başında karşılaştığım Sevgili Taner, kramp sorunuyla yavaşlamıştı. Tuz desteği ile yardımcı olmaya çalıştım. Bu etap havanın ısınması ile pek çok koşucuyu zorladı. Elektrolit dengesini ayarlamakta güçlük, hemen kendisini kramp olarak gösterdi. Üstüne barsak problemleri eklenince bazı koşucular bu etapta ciddi zorlandılar. Bu etapta zorlanan hatta bırakmayı düşünen pek çok koşucuyu moral olarak destekleyerek devam etmeleri ve elektrolit desteği konusunda elimden geleni yapmaya çalıştım.

Cavuşin-Akdağ

cem5Yürüyerek çık, dağın üzerinde rüzgarda koş, Akdağ CP’sine koşarak ulaş. Plan böyleydi ancak bu etapta benim için de sorunlar başladı, ilk olarak sol ayak tabanımda oluşan blister ciddi şekilde yavaşlamama sebep oldu. Sol ayak tabanımın yarısı su topladı. Bu etapta yeniden karşılaştığım Taner Kırbaç ve Bülent Şatır ile sohbet ederek jog temposunda zaman zaman yürüyerek Akdağ inişinde ki CP’ye ulaştım. Burada geçen yıl UTMB koşan Sevgili Cenk Turan ile karşılaştım; nasıl olduğumu sorduğunda ayağımdan şikayet edecek oldum , aldığım cevap şöyleydi ”Boşver aldırma, çok iyi gidiyorsun”.

İşte ultracı mantığı gidebiliyorsan, devam edebiliyorsan ayağındaki sorunun canını sıkmasına izin verme, ona çok fazla takılma :). Nitekim mesafe uzadıkça o kadar çok ve başka sorunlar karşınıza çıkıyor ki zaten bunu unutuyorsunuz.

Akdağ-Suunto/Urgüp

Tüm parkur içinde nedense benim en az sevdiğim bölüm burası. Görece düz olmasına rağmen git git bitmiyor bir türlü. Bu etabı da Sevgili Taner ve Bülent ile jog temposunda , zaman zaman yürüyerek geçtim. Yarışın drop-bag noktası olan ve de en büyük CP’si olan Suunto-Urgüp noktasına ulaştığımda halen hava sıcaktı . Bu CP çok başarılı organize edilmiş kendisi de çok iyi bir koşucu olan Mehmet Yıldırım burada herkese yardımcı oluyordu, Suunto şarj istasyonunda saatim için yer olmadığından hemen üstümü değiştirip devam etmek istedim. Burada kritik bir karar vermem gerekiyordu ya şortla koşmaya devam edip yanıma ince uzun S-Lab pantolonu alacaktım ya da uzun tayt giyecektim, biliyorsunuz Kapadokya’da gece ile güzdüz arasında sıkı bir ısı farkı var, gece çok soğuk oluyor. Benim kararım havanın halen sıcak olması nedeniyle şortla devam etmek yönünde oldu ama sonra çok pişman oldum, enerjimin azaldığı 80K sonrasında beni hipotermiye kadar götürecek bir üşüme süreci yaşadım. Ancak 60K boyunca koştuğum ıslak T-Shirt’ü değiştirip, uzun kollu içlik, uzun kollu ara katman, S-lab Bonatti ceket ve her ihtimale karşı 2 çift eldiven aldım. Halen yemeğini yiyen Andrew ile parkurda görüşmek üzere vedalaşıp, oyalanmadan devam ettim.

Ürgüp-Damsa

Bu etap çok keyifli bir parkurda koşuluyor, gün batarken doğa size tüm güzelliklerini bin bir ışık oyunu ile sunuyor, Kapadokya’da gün doğumu gibi batışı da muhteşem. Bu etapta sonradan meslekdaşım-doktor olduğunu öğrendiğim Namibia’lı koşucu Keletso Nyathi ile tanıştım ve birlikte koşmaya başladık. Hayatında ilk defa gece koşacağını öğrendim, üstelik bu ilk 100K üzeri yarışıymış, ilk kez kafa lambası kullanacakmış, çok tedirgindi birlikte gitme teklifini elbette kabul ederek jog temposunda devam ettik. Yolda Yunanlı koşucu Alexander Millisis ile karşılaşıp, selamlaştık. Birkaç yıl önce Kıbrısta “Two Castle and an Abbey” yarışında tanıştığım Maria Eleftharidou ile arkadaş olmaları dünya küçük dedirtti, ya da ultra dünyası mı küçük dersiniz? Kapadokya’da bir Türk, Bir Namibyalı, Bir Yunanlı birlikte koşarak güneşi batırdık. Taşkınpaşa köyünden geçerken , sivil havacılık bahçesindeki Cessna 172 model uçağı görüp, geçen sene kimsenin görmediği uçağı yeniden görerek keyifleniyorum, gerçekten varmış 🙂

Bu arada Keletso bana Namibia’da düzenlenen 90K’lık yol yarışından bahsediyor, yol boyunca insanların dizilip yarışın sonuna kadar alkışladığını anlatıyor. Oysa içinden geçtiğimiz köyde kimse destek olmuyor, ilgilenmiyor bile, kendi kendimize akşamın karanlığında köyü geçip patikaya giriyoruz. Bu ilgisizliğe söyleyecek sözüm maalesef yok. Avrupa’da ki yarışlarda ki ilgiye hepimiz hayran olmuştuk. OCC’yi bitirdiğimde Chamonix’de elektronik panolarda adım anons edildiğinde kendimi olimpiyatlarda yarışan bir koşucu gibi hissetmiştim; eminim hepiniz benzer duyguları yaşadınız. Ülkemizde o kadar ilgiyi zaten beklemiyordum ama bu eleştiriyi Namibyalı bir koşudan duymak beni üzdü. Umarım yakın zamanda ülkemizde spor yapmak ve sporcuya destek olmak bilinci yerleşir. Bu konuda hepimize görev düşüyor.

Damsa-Taşkınpaşa

Damsa’ya ulaştığımızda artık gece ve soğuk kendisini iyice hissettirmişti. Bu istasyonda aklımda kalan en güzel an, bildiğiniz tuvalet olmasıydı. Malum sürekli jel vb ile beslenmekten barsak gazları, mide problemleri başlamıştı. Miden taş gibi bir his içinde, yemek yemek zorluyor, barsaklarım ise gazdan felekat durumdaydı. Doğada tuvalete çıkmak tek çare gibiyken burası imdadıma yetişti. Doğada tuvalete çıkmak ile ilgili bir sıkıntım yok yanlış anlaşılmasın ama sonrasında ciddi pişiklere yol açabildiği için potansiyel bir eziyetten kurtulmuş olmanın sevinciyle hepimiz sırayla tuvaleti kullandık. Bu arada bir önceki istasyonda bıraktığımız Andrew bize yetişti, ve bu kez fıkra tadında bir Türk, bir Kanadalı ve bir Namibyalı birlikte bir sonraki istasyona doğru çıkışa başladık.

Çıkış aslında zor değil, uzunca bir çıkış ancak yolun üzeri pudra kıvamında toz ile kaplı, derinliği neredeyse 1 karış. Üzerinde adım attıkça ayaklarımız gömülüyor, zemini algılamak mümkün olmuyor bazen çukura basıyorsunuz bazen bir tümseğe ve inanılmaz toz bulutu içinde nefes almaya çalışıyorsunuz. Kafa lambalarımızın ışığı bize yoğun sis içerisindeymişiz hissi veriyor.Gece havanın iyice soğumasıyla tüm ekipmanları giydik. Bu arada Andrew’un eldivenlerini “nasılsa gerekmez” diye düşünerek drob-bag’de bıraktığını öğreniyoruz ve benim yedek eldiven yerini böylece buluyor. Nihayet tırmanışı tamamlayıp hafif bir jogla devam ediyoruz. Bu arada sevgili Mustafa Üçbilek ile karşılaşıyoruz, o da sabah uçağına yetişmeye çalışıyor. Devam ederse sabah 04:30 da ki servise ulaşmasının mümkün olmadığını konuşuyoruz. Bırakacak ama nerede bırakacağına karar veremedi. İniş bölümünde rahat koşarız, hızlanırız diye umut ediyorduk, çok yanılmışız, çıkmaktan daha zor, daha tozlu bir etap. Resmen beni bitirdi, nefes alamaz hale geldim. Hiç bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum, derken, gecenin köründe telefonum çalıyor. Aslında bu saatte kimin aradığını tahmin ediyorum ama yine de açıp konuşmak iyi geliyor. Arayan Sevgili Bahadır İşseven, antrenörüm “Hocam uzun süredir sabit görünüyorsun, bir sorun mu var?“ diye soruyor. Takip edildiğini bilmek müthiş bir duygu, mental olarak zorlandığınız anda yeniden başlamış gibi oluyorsunuz. Yavaş ilerlediğimi ama devam ettiğimi söylüyorum ve nihayet Taşkınpaşa’ya ulaştık.

Taşkınpaşa-Karlık

Ayakkabılarımızda ki tozu temizlemeden devam etmek mümkün değil. Ancak ayaklarımız o kadar şişmiş ki ayakkabıyı tekrar giymek zor oldu. CP o kadar sıcak ki resmen iliklerimiz ısındı. Gerçi bu ısınmanın bedelini az sonra dışarıya çıkınca fazlasıyla ödedik, hemen hipotermi başladı. Ciddi bir titreme geldi, kontrol edemiyorum. Derhal yürümeye ve hızlıca ikinci büyük tırmanışa başladım. Yaklaşık 5-6 dakika içinde vücut ısım arttı ve titremeler bitti. Ancak tatsız sürpriz beni bekliyordu, toz bu çıkışta da aynı belki de daha yoğun olarak var. İşte bu noktada vücudum isyan etti, hipotermiden yeni çıkan ve enerjisi iyice azalan ben, soğuk hava ve tozun etkisiyle ciddi bir solunum sıkıntısı yaşamaya başladım. O kadar sık nefes alıyorum ki konuşmak mümkün değil, nabzım da yürümeme rağmen düşmüyor. Sonradan tozun solunum yollarında alerjik bir reaksiyon oluşturduğu tanısı konacak olan hastalığı yaşıyorum. Tükenme hissini yaşadım, bacaklarımda gidecek enerji var ama onlara oksijen gönderemiyorum, aldığım nefeslere rağmen oksijen açlığım düzelmiyor bir türlü. O noktada mantıklı olan vazgeçmekti, CP’ye geriye dönmekti ama ultra bir mucize oldu ve Namibyalı arkadaşım koşu çantasından alerjik reaksiyonlar için taşıdığı spreyi çıkartarak bana verdi ve gecenin köründe dağın tepesinde o sprey sayesinde yeniden nefes almaya başlayabildim: Teşekkürler Keletso Nyathi 🙂 Geri dönmek yerine bir sonraki istasyona devam etmeye karar verdim.

View this post on Instagram

Herkes Kapadokya Ultra Trail 110K parkurunu merak ediyor ve soruyor. Kısaca anlatayım; parkurun ilk yarısı hem görsel açıdan çok zengin hem de zemin çok kırıcı değil. Aynı zamanda, inişler ve çıkışlar vücudu çok fazla hırpalamıyor. Yarışın ikinci yarısı ise gece ve gündüz gibi, her şey bir anda değişiyor. İlk olarak zemin bir anda değişiyor, yarışın 60. kilometresinden sonra büyük bir mesafe bileklerinize kadar varan bir toprakta koşuyorsunuz. Bastığınız anda toprak havada uçuşmaya başlıyor, eliniz-yüzünüz-gözleriniz toz-toprak içinde kalıyor, nefes almakta zorlanıyorsunuz..Tozluk kullansanız bile ayakkabılarınızın içi toprakla doluyor, bir süre sonra ayakkabının içine dolan toprak parmaklarınızı sıkıştırıyor, parmaklarınızı hareket ettirmekte bile zorlanıyorsunuz. Toz o kadar ince ki çoraplarınızdan içeri girip ayaklarınızı tahriş ediyor. Her kontrol noktasında ayakkabılarınızı çıkarıp temizlemek, gerekirse çoraplarınızı değiştirmek durumunda kalıyorsunuz. Anlayacağınız parkurun ikinci yarısında zeminle büyük bir mücadele içine giriyorsunuz… 🏃🏃 @cappadociaultratrail 110K . 🏃🏃 #koşankirpi #runninghedgehog #run #running #runners #instarunners #instarunning #instasport #instarun #trailrun #trailrunning #ultratrail #ultramarathon #motivation #sport #race #hokaone #cappadociaultratrail #cappadocia #ultratrailworldtour #turkey #outdoors #intothewild

A post shared by Erdoğan Kirpi (@kosankirpi) on

  • Video ve foto için Erdoğan Kirpi ye teşekkürler!

Hep beraber dilimize takılan bir şarkı eşliğinde yürüyoruz: Everybody hurts sometime!

Bu arada parkurda karşılaştığım Sevgili Tolga Güler ve Güven Güçlütürk, inanılmaz bir dostluk ve ultra dayanışması örneği göstererek beni mental olarak, tamamen tükendiğim noktada, taşımaya başladılar. “Bu yarışı yürüyerek bile olsa beraber bitireceğiz, seni bırakmayacağız” dediler. Kendilerine canı gönülden teşekkür ediyorum, bu destek olmasaydı devam edebilmem mümkün değildi, onların varlığı güven verdi. Organizasyona notumdur: Bu arkadaşlar, benden 1/2 saat önce finish yapacaklardı, yaptıkları özveri inanılmaz, bir yarışta kendi koşularını bir kenara bırakıp benimle yürüdüler, imkan varsa sürelerini güncelleyelim 🙂

Karlık- Taşocağı

Karlık istasyonunda klasik yorgunluk, kas spazmı, hipotermi hepsi üst üste geldi. Zaten ultra’nın mental güçlüğü burada insana sınırlarını gösteriyor. Devam etmek veya bırakmak kararı pamuk ipliğine bağlı. Zihniniz size oyunlar oynuyor ama benim yanımda Tolga ve Güven var, bırakma lafını bile ettirmiyorlar. Hep beraber finish’i geçip, finisher yeleğini giyeceğimizi tekrarlıyorlar. Bu gazla oradan çıkıp devam ediyoruz. Toz kabusu halen devam ediyor, geçmiş yıllarda bu kadar çok değildi, ya bu yıl fazla toz var ya da ben solunum sıkıntısı yaşadığım için inanılmaz zorlanıyorum. Gecenin içinde Tolga ve Güven’in varlığından güç alarak devam ediyorum, edebildiğim için kendimle gurur duyuyorum. Bu arada ekibimiz dağıldı Andrew ve Keletso önden devam ediyorlar, Yunanlı koşucular bizimle beraber, bazen önde bazen arkamızda devam ediyorlar, Mustafa Üçbilek ise mecburen bırakıyor. Bu duygularla taşocağındaki son çadır-CP’ye ulaşıyorum. Çadırda yanan soba sıcacık, bir görevli yerde uyuyor. Yunanlı koşucular Tolga’ya parkurun “çok teknik olduğunu” anlatıp dert yanıyorlar, bense halen nefes almaya çalışıyorum. Son 9K’lık belki de parkurun en teknik ve sevimsiz kısmına hazırlanmak istiyorum. Oturdum, Tolga’nın verdiği çorbayı içtim, kalkamamaktan korkuyordum ama kalkabildim, titreyerek, birazdan ısınacağımı bilerek yeniden son etap için yürümeye başladım.

Taşocağı-Urgüp Finish

Patikada değil, taşlar üzerinde, dağ sırtında, dere yatağı gibi zeminde geçiyor, gerçekten zor bir etap. İnsan doğal olarak sona yaklaştıkça parkurun kolaylaşmasını bekliyor, zor kısımların geride kaldığını sanıyorsunuz ama bu parkurun en teknik kısmı en sonunda! Yine koşucu dostlarımın desteğiyle, artık kalan enerji kırıntılarını kullanarak bu etabı bitiriyorum. Ürgüp içine geldiğimde ezan okunuyordu, insanlar üstlerini değiştiriyor, evlerde tek tük ışıklar yanmaya başlamıştı, siz onların içinden geçerek son birkaç kilometreyi kasabanın içinde dolaşarak geçiyorsunuz. Bence bu kısmı olabildiğince kısaltmak hem kasaba sakinleri açısından hem de koşucular açısından çok iyi olacaktır, finish’i görüyorsunuz ama bir türlü ulaşamıyorsunuz. Ve bir sürpriz beni çeşitli CP’lerde destekleyen kardeşim Bilun Ayhan ve Team Run.Bo koşucusu sevgili Savaş son Km’de karşılıyorlar. Bu noktadan sonra beni bırakmayarak, bırakmama izin vermeyerek, yanımdan ayrılmadan saatlerce eşlik eden sevgili Tolga Ve Güven ile birlikte koşarak finish’e ele ele giriyoruz.

23 saat 20 dakikalık yolculuğumuz burada bitiyor.

İnanılmaz bir deneyim oldu.

Çok ama çok zorlandım, mental olarak, fiziksel olarak tükendiğim anlar oldu. O anlarda yanımda bana destek olan arkadaşlarım olduğu için çok şanslıydım. Onlara minnettarım, ultra ruhunu hep beraber yaşadık, yaşattılar.

Bu parkuru koşacak dostlara başarılar diliyorum ve bazı önerilerde bulunmak istiyorum.

  1. Akşam etabı için uzun tayt iyi bir seçenek.
  2. Baton parkurun çok büyük kısmında gerekmiyor, ancak Drop-Bag’de bulundurmakta ve son anda kullanıp, kullanmamaya karar vermek akıllıca olabilir.
  3. Tozluk ve toz maskesi akıllıca olur. Buff yetmiyor.
  4. Eğer geceye kalacaksanız, çift buff ve eldiven şart.

Teşekkürler

  • Tolga Güler, Güven Güçlütürk siz olmasaydınız bitiremezdim, ultra kardeşliği 🙂
  • Tüm Organizasyona! Argeus-Salomon-Suunto
  • Tüm Gönüllülere, muhteşem iş çıkardınız!
  • Bahadır İşseven, sınırsız koçluk, sınırsız dostluk 🙂
  • Bilun Ayhan, CP’ler de hep destek tam destek.
  • Team Run.Bo, dostluk, arkadaşlık her koşulda.
  • Ve benimle birlikte ilk kez bir yarışa gelen eşim İpek Ayhan’a çok özel teşekkürler.a2839341-dc78-4cf6-b002-64aa1a29e76d

Cappadocia 60K / Ek Bölüm
Yazan Run.Bo: Savaş Lutfi

Kapadokya 60K parkurunu seçmemdeki amaç, Likya ultramaratonundan sonra biraz dinlenme ve koşu sonrasında ekiple zaman geçirmek idi. Koşuyu 8:30 gibi bir zamanda birdim, 7 saatlik bitirme hedefine uyamadım :/. Akşamdan çantama acil durum battaniyesi, yağmurluk, eldiven, kafa lambası, bardak, cep telefonum, mp3 kulaklık, iki adet kendim hazırladığım kurtulmuş sebze çorbası, iki adet lavaş içerisine domates salçası, ceviz ve peynir koydum, bir adet çikolata ile sulukları da doldurup kenara koydum. Hedefim istasyonlarda su molası harici beklemeden devam etmek. Başlangıç sabah 7:00 de olduğu için uymaya çalıştım ama pek uyuyabildiğimi söyleyemeyeceğim. Sabah 05:30 kalkıp hazırlıklara başladım. Kahvaltı olarak yarım muz ve ½ paket çubuk kraker yedim, bayağı hafif kahvaltı oldu 🙂 İçimden de oğlum Savaş dün yediklerin bugün içinde yeter diyerek kendimi motive ettim. Saat 06:30 civarı ekip arkadaşım Mehmet’le başlangıç noktasına gittik. 110K koşacak olan Aylin ve Cem’de oradaydılar. İlk ekip tamamdı. Koşamayacak olan Seyit abimiz gönüllü destek ekibinde bizi ilk CP’de karşılayacaktı. Cem’in kardeşi Bilun da gönüllü olarak CP’lerde görev yapacaktı. Start verildi. Mehmet coşkuyla bayır yukarı biraz hızlı çıkmıştı, yavaşlamamız gerektiğini düşünerek tempomuzu aşağı çektim ama sonradan anlaşılan, Mehmet için yeterli olmayacaktı. Ayakkabılarım ile ilk koşum olduğu için bağcıklarını fazla sıkmamıştım. Ayaklarımın içerisinde bazen kaydığını hissediyordum. Kalabalıkla ilerliyorduk, toprak araziye girince toz yükselmeye başladı. Taktik olarak ilerleyip kalabalıktan kopmak için hızlandım ama Mehmet bacağında yaşadığı sıkıntıdan arkamdan gelememiş. Benim en sevdiğim yerlerden geçiyorduk, dar ve kayalık. Tetris oynar gibi bir o yana, bir bu yana sıçrayarak birer ikişer kalabalığı geçiyordum. Bu sırada ayakkabılarımın kayalarda çok iyi tutuş sağladığını fark ettikçe daha bir zevk alıyordum. Toprak kaygan araziye girip çıkıyor, hızlıca koşan grupları geçiyordum.
savas2Bu arada üzerimde çanta taşıdığımı unutmuştum bile 🙂 Niçin mi böyle söylüyorum? daha önceki çantam hopluyor, zıplıyorken sürekli onunla uğraşmaktan koşuya bir türlü konsantre olamıyordum. Yeni kullanmaya başladığım Salomon ADV12 vücudumla uyumlu bir şekilde hareket ediyor ve şu ana kadar rahatsız etmemişti. İlk CP olan İbrahimpaşa’ya kalan 5K’lık kısım düzlük ve yer yer kumluktu, gayet tempolu bir şekilde bu kısımları geçtim. Hava serin olduğu için ilk 10K’lık bölümde su tüketimim olmadı. İlk CP’de beni Seyit abi ve Seda Nur Çelik karşıladı, tanıdığı birilerinin insanı karşılaması acayip motive ediyor. Burada 1 bardak su ve Seyit abinin yardımıyla sırtıma koyduğum bardağımı kullanarak çeyrek bardak kola içtim. Beslenme planıma uyarak az su ve kola tüketerek hemen yola koyuldum. 15.4K‘lık kısım rahat geçmişti. Birkaç yerde durup, ayakkabımın bağcıklarını ayarladım en rahat nasıl olacağına karar vermeye çalışıyordum. Dynafit’lerin vantuz gibi yere tutuşu beni hayrete düşürüyordu. Ayakkabı hafif ve minimalist tarz sevenler için uygun, yastıklaması oldukça az. Yokuş yukarı nefes alışlarımı kolaylaştırmak için, ihtiyaç hissettiğimde çantanın önündeki lastikleri kolay gevşetebiliyor veya gerdirebiliyordum. Bunlar daha önce sahip olmadığım lüks hareketlerdi 🙂 (Editor notu: Savaş baya ürün yerlestirme yazısı gibi olmuş, bizden habersiz sponsor yaptıysan alacağın olsun :)) İkinci CP olan Uçhisarda beni Bilun karşıladı, su ve biraz kola verdi. Bir bardak çay ve bir dilim ekmekle kaşar yedim. Tanıdık birilerinin seninle cp’lerde ilgilenmesi acayip hoşuma gitmeye başladı 🙂 Fazla oyalanmadan çıktım. Buradan sonra bacaklarıma kramplar girmeye başladı ve koşunun sonuna kadarda gitmeyeceklerdi 🙁 Magnezyum tableti almamda bir işe yaramadı. Likya’dan sonra vücuduma bakmamıştım, o da bana şimdi ders veriyordu. Kramplar yüzünden hızım yavaş yavaş düşüyordu ama beslenme planım iyi gidiyordu, midemi rahat hissediyordum. Koşarken azar azar su içmeye çalışarak devam ettim. CP’de bir bardak su ve çeyrek kola stratejime uymaya devam ettim. Kramplar yüzünden bir sonraki istasyon Çavuşin’de biraz dinlenmeye karar verdim. CP’de beni yine Bilun güleryüzle karşıladı, iyi gittiğimi söyleyerek ve muhabbet ederek motive ediyordu. CP’de bir de Aylin’le karşılaştım, her zamanki gibi uçup gitti 🙂 Bacaklarıma sprey de sıktırdım. Bunlarin hepsi bana Akdağ tırmanışı öncesi çok iyi gelmişti. Bu noktadan sonra tırmanış ve iniş olacağından ayakkabılarımın bağcıklarını iyice sıkarak ayaklarımı kavramasını sağladım. Tırmanışı beklediğimden yüksek bir tempoda yaptım, tırmanırken hiç kramp yaşamadım, düze çıkıncaya kadar. Yürü koş yaparak ilerliyordum da yolda bulduğum elmayı yemeyecektim! Adem’i cennetten kovduran, burada da benim dengemi bozmuş acıktırmıştı ama çok tatlı ve suluydu 🙂 CP’ye yaklaşık 2K kala toprak patikada arkama gelen yabancı koşucunun yürürken bana koşacak mısın sorusuna “evet” demem, onun biz “koşu canavarlarıyız” demesi beni tekrar motive etmişti! Akdağ CP’sine kadar tempolu beraber geldik. Ne olduysa burada oldu biraz beslenip dinlenecektim ama ayarlarım bozuldu. 2 bardak kola içince elime ne geçerse yemeye başladım, çok fazla yemiştim. İstasyondan ayrılırken masanın üstünde çikolata gördüm onu da aldım, 10 metre sonra kendimi onu da yerken buldum. Çılgınlar gibi yedim ve davul gibi şiştim. Koşamayınca yürümeye devam ettim. Hazımsızlık yaşıyordum ve koşamıyordum, kramplar da cabası. Bu sırada Run.Bo Mehmet bana yetişti. Onun da motivasyonuyla yürü-koş yapmaya çalıştım. Son 4K’yı yavaş tempoda koşarak ilerlemeye çalıştık, fena da sayılmazdı. Ürgüp girişindeki CP’nin 110Kcılar için olduğunu öğrendik ve devam ettik son 1K kaldığını öğrendiğimizde pek inanmamıştık, tempomuzu arttırarak ilerleyince kalabalığı fark ettik. Finiş gözükmüştü, sakince bitiş çizgisini geçtik. Burada Seda (teşekkürler) karşıladı bizi, sonrasında madalya ve finisher yeleğimizi alıp Team Run.Bo ekibinin yanına gidip kutlamalara katıldık 🙂

Sonuç:
İlk kez kullandığım Salomon ADV12 çanta üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdi. Koşarken çantanın istediğiniz bölümlerine rahatça erişebiliyorsunuz. Vücudunuzu bir tişört gibi sarıyor ve rahatsız etmiyor; sizinle beraber uyumlu hareket ediyor. Önündeki lastik iplerle istediğiniz sıklıkta ayar yapabiliyorsunuz. Bir koşucu için gayet konforlu bir çanta. Dynafit Vertical ayakkabıları muhtemelen minimalist tarz ayakkabıları sevenler için ideal bir secim. Ayakkabının yapısı gereği sizin mid-front basmanızı sağlıyor. Hafif ve esnek bir yapıya sahip. Altındaki diş yapısı ile kayalık ve toprak zeminde güzel bir tutuş sağlıyor. İlk defa çok dik inişlerde kendimi güvende hissettim. Akıllı bağcık sistemi de ilk defa kullandığım ve memnun kaldığım yanı 😉

Beslenme planıma sadık kaldığım sürece gayet iyi gittiğimi, dışına çıktığım kısımlarda ise sınıfta kaldığımı bir kere daha gördüm. Planlarınıza sonuna kadar sadık kalın.

Değinmek istediğim ve benim için bir ilk olan CP’lerdeki gönüllü destekçi dostlarım. İlk önce Seyit abime, samimi arkadaşlığını esirgemeyen Bilun’a ve sürpriz destekçim Seda’ya çok ama çok teşekkür etmek istiyorum. Yarış esnasında sizi seven insanları görmek, bitmiş haldeyken gelen yardımları insana toparlanma azmi ve şevki veriyor,  ayrı bir motivasyon kaynağı oluyor. O yüzden buradan sizlere seslenmek istiyorum:  Koşamasanız bile dostlarınızı desteklemeye gidin, onların size ihtiyacı var 🙂

Ersavaş 30K Parkuru için Kısa EK
ers4
Kendisini zorlayan ve tam hazırlanmayan koşucuların bence %80inin yarışta kramplarla bir hukuku olmuştur. KRAMPADOKYA TRAIL olsun bu yarışın fahri adı 🙂

Geçen seneden bu seneye değişen bir şey yok, 2016’da yazdığım yazı geçerli. Hava gene sıcak, tuz kaybı gene yüksek, parkur gene çok keyifli ama beklemediğin anlarda  açıklarını görüp yumruğu yapıştırma gibi sürprizli huyu da gene seni bekliyor. Bu sene biraz daha iyi hazırlandığım için kramplar nispeten daha son bölümde geldi, tek fark o 🙂 Amaç seneye gelip krampları da yenmek!!

Team Run.Bo Sonuçlar:

madalya2114 km, 3340 m+
Aylin 18:11:18 (Overall: 53/152 Finisher, Cat:3)
Cem: 23:20:18 (Overall: 134/152 Finisher, Cat:50)
61 km, 1810 m+
Mehmet: 08:26:36 (Overall: 81/303 Finisher, Cat: 43)
Savas: 08:26:36 (Overall: 81/303 Finisher, Cat: 23)
35 km, 940 m+
Bike: 05:04:20 (Overall: 261/680 Finisher, Cat: 14)
Ersavas: 03:56:40 (Overall: 36/680 Finisher, Cat: 10)
Selman: 04:54:26 (Overall: 222/680 Finisher, Cat:95)
Sermin: 05:03:01 (Overall: 258/680 Finisher, Cat:37)

Gönüllü Run.Bo Gönüllerin Şampiyonu Run.Bo:  Seyit 🙂

TEAM RUNBO YARIS ORGANIZASYONU DEGERLENDIRMESI

Kriter Puan
(min 1 -max 5)
 Ek Not

1


Yarış Hakkında Yeterli Bilgilendirme


5

Mükemmel
2 Fuar alanı 4 2016’dan daha iyi
3 Drop Bag Organizasyonu 5
4 Yarış Transferleri 5 Mükemmel
5 Start Organizasyonu 4 Müziklere çalışılabilir.
6 Parkur Manzarası ve Güzelliği 5 Tozlu ama mükemmel
7 CP besin / su ikramları 5 Çok fazla iyi
8 Finisher Madalyası 4 2016’dan daha iyi
9 Yarış T-Shirtü 4 2016’dan daha iyi
10 Seyirci İlgisi 1  Yok ki…
11 Yarış Sonrası Hizmetler (Duş, masaj, kabinler, yeme içme) 4
12 Yarış Fotoğraf Hizmeti 3 ***

*** Böyle inanılmaz bir parkurda, etkileyici bir noktada/noktalarda otomatik düzenek kurularak her koşucunun en az 1-2 fotoğrafının çekilebilmesi sağlanabilir. Çekilen fotoğraflar gerçekten çok etkileyici, organizasyon fotoğrafçılarına gönülden teşekkürler ama hiç karesi olmayan bir çok yarışmacı var ve bu müthiş fotoğraflar onları daha da üzüyor.

TEAM RUNBO ORGANIZASYON ORT. PUANI: 4.1