Likya Yolu Ultra Maratonu 2019

Andım’a ulaşmak hiç kolay olmadı. Adam her yerde, ama nasıl başarıyorsa bir türlü ortalıkta görünmüyor, denk gelemiyoruz. Adı var, kendi ortalıkta yok. Halbuki aşağı yukarı katıldığımız her yarışta adı listelerde idi, aynı yarışları koşuyor olmamıza rağmen nasıl oluyorsa organizasyonlarda bir türlü denk gelmiyorduk.

Andım’la tanışmamız Champex-Lac’a kısmet imiş! Onda tam bir ultracı hali var. Ne desek, onda biraz “deli” hamuru var. UTMB’den tam 1 ay sonra 2 ultra deli, Aylin ve Andım UTMB’de arka arkaya koşmalarına rağmen karşılaşamamışlardı, tesadüf bu ya LYUM’da karşılaştılar! Tamam LYUM ateşi bir başka, fakat Allah aşkına başka hangi 2 deli bu kadar kısa sürede 2 büyük yarışı koşar? Biri Aylin ise öbürü de tabii ki Andım!

Sevgili okur, Andım’la tanıştıralım sizi. LYUM 2019 yazısı ile karşınızda… Olur da bu renkli kişiliği organizasyonlarda görmeyi başarırsanız, bizden de çok selam söyleyin kendisine 🙂 Şaka şaka. Tabii ki artık bulduk mu bırakmayız Andım’ı, artık rahat yok bizden kendisine… 😉
Team Run.BO


LYUM 100K
https://www.likyayoluultramaratonu.com/
27-29 Eylül 2019

Likya Yolu Ultra Maratonu benim 2010 yılında duyup, katılmak isteyip gerçekleştiremediğim bir faaliyet olarak aklımdaydı. İlk olarak 2018 yılında 55K parkurunu koşabildim.

Bu yıl UTMB koşusuna katılacağımdan ve sonrasını kestiremediğimden UTMB sonrası hiçbir faaliyet düşünmedim, planlama yapmadım. UTMB’yi sağlıkla bitirdikten bir hafta sonra ilk koşumu 10K olarak yaptım. Herhangi bir olumsuz durum yaşamadım. UTMB sonrası daha önce yaşadığım sıkıntıların çok azını çok az miktarda yaşadım. 3 yıla yakın bir zamandır arazi koşusu yapıyorum. Demek ki vücut anca alışıyor.

Önce İda Ultra sonra da Kapadokya Ultra’ya kaydımı yaptırdım. Bu yılı uzunlarla kapatıp seneye daha akılcı bir plan yapmak kafamda var. Malum bütçe, fiziksel ve ruhsal güç kısıtlarını yönetmem gerek. UTMB için taşıtımı satmıştım. Fazla hayatı sıkıştırmanın anlamı da yok.

LYUM aklımda ancak geçen seneki sert parkur ve bitiremeyen sayısının çokluğu olarak aklımda kalmış (bitiren oranı %40 idi). 2 hafta önce organizasyonun yapıldığı yer Çıralı/Olimpos’tan dinlenmeden gelmişim ama yetmemiş. Bir daha giderim düşüncesi var aklımda. Aynı zamanda da vücudum toparlanıyor ve diri tutmaya çalışıyorum. Üniversitede dersler başlamış ve vücudumuzun tüm organları tam zamanlı çalışıyor. 1 yıldır tanıdığım Ali Kansu’yu başka bir konu için aramıştım. O konuşma sırasında LYUM’ya gelmiyor musun diye sormuştu. Bakalım demiştim. Ertesi gün, yarıştan 4 gün önce, kaydoldum 100K’ya. En azında Olimpos güneşi ve denizini en güzel zamanında da görmüş olurum dedim. Bu dönem üniversitede derslerim çarşamba ve perşembe günleri 9’ar saat. Sayısal dersler veriyorum. Tepegöz, datashow vb. cihazlar kullanmıyorum. Faydalarına inanmıyorum da. Eğitim-öğretim işinin de emek yoğun bir iş olduğuna inanıyorum. Hali ile dersler sıkı bir ultra antrenmanı oluyor benim için.

Perşembe dersi sonrası uyumadan sabaha karşı yoldan (kalp merkezi kavşağı) bineceğim otobüse (Cuma sabah 3:00). Servisle otogara gitmek 1 saat, zaman kaybı.  Otogardan kalkış sonrası 10 dakikada orada olur görünüyor internet sitesinde. 20 dakika öncesi evden yola çıkıyorum. Hava güzel gençler hala sokaklarda. O sırada telefon geliyor. Otogardan. Otobüs erken gelmiş ve kavşakta beni bekliyormuş. İyi de daha 15 dakika var. Diğer yolcuları bekletmemek için büyük sırt çantamla koşarak (1.5km) geliyorum otobüse. Yolcuların bir kısmı inmiş sigara içiyor. Ben iyi terlemişim, nabzım artmış. Terimin soğumasını ve nabzın düşmesini beklerken 45 dakika sonra mola veriyoruz.

Antalya otogarına indim. Aklımda orada organizasyonun zorunlu tuttuğu aynayı satın almak var. İçime doğmuş gibi, orada bulabileceğim geliyor aklıma. 1-2 yere soruyorum, “kalmadı” oluyor cevap. Bir amcanın yeri daha var deniyor. O geç açar diyorlar. Bekliyorum. Geliyor ve aradığım aynayı orada buluyorum. Kurallara uymak lazım. İlçe terminaline geçiyorum. Kumluca Finike minibüslerine binip Çıralı kavşağında ineceğim. Midibüse doğru giderken Aylin Savacı Armador ile karşılaşıyorum. UTMB’de peşi sıra bitirdiğimiz ama şahsen tanışmadığım arkadaşım. Champex Lac kontrol noktasından çıktıktan sonra Aylin’i yolcu eden Team Run.Bo takımından Bike, Savaş ve Ersavaş ile karşılaşmış ve Aylin’in 15 dk kadar önde olduğunu söylemişlerdi. Hava kararmak üzereydi (Cumartesi gecesine giderken). Maalesef Aylin ile UTMB sırasında tanışamamış ve beraber koşamamıştık. Neyse, Finike midibüsüne giderken bana orta ismim ile sesleniyor, Oben siz miydiniz diye (hep böyle oluyor Oben kolay oluyor sanırım). O’nun da Likya’da 100 km koşacağını öğreniyorum. Biraz muhabbetten sonra midibüs yola koyuluyor. Bu ilçe minübüsleri benim eğlencelerimden.  Sıkıntım yok. Zaman kaybı olarak da görmüyorum. Müthiş gözlem oluyor bana.

1.5 saat gibi bir yolculuktan sonra Finike/Kumluca midibüsünden inip, kavşakta Aylin’le Çıralı’ya inmek için minibüs bekliyoruz. Öncekini kaçırmışız. İlgili kişi 40 dakika sonra kalkarız diyor. Ama ne gelen var ne giden. Bu arada Aylin ile muhabbet ediyoruz. Ama sabırsız, aşağı inen biri bizi götürür mü diyor. Ben en son otostopu ortaokulda yapmışım. Minibüsçü dedi ya 40 dakika. Ama o ne, süreyi uzattı. Aylin’in 2. teşebbüsü ile yola çıktık. Yürüyerek de olsa (daha önce aşağıdan yukarı koştum 9-10 km var) yaya ineceğiz, geçenlerden rica edeceğiz (otostop yapacağız açıkçası). Bir araç duruyor. VİP görünümlü turizm firmasının aracı. Rica ediyoruz, “gelin” diyor. Ama yemek yiyecekmiş yarı yolda bir yerlerde. Bizim için sorun yok. Bir yabancı müşteriyi Ulupınar’da bırakmış, yürüyerek Çıralı’ya geleceklermiş. Yat ile gelmiş varlıklı bir müşteri. Ne kadar zamanda gelebileceğinden muhabbet dönüyor. (Tahtalı Run to Sky’da biz orayı Çıralı’dan 1 saatten biraz fazla zamanda koşarak çıkıyorduk diyoruz.) Bu araçtan, Çıralı- Olimpos arasını bağlayan dağ yolunun başlangıcında bulunan tesiste iniyoruz. Yürümeye başlıyoruz Çıralı’ya doğru. Ultra maraton ve UTMB muhabbeti devam. Çok şey öğreniyorum. Pek araç geçmiyor. Bir tane durdu. Aldı bizi. Çıralı’nın girişinde bir yerde bıraktı bizi. Sağ olsun. Güzel yol kat ettik. Ama Uzunetap’ın çadırları Çıralı’nın diğer yakasında. Yine yürüdük tabii. 1 km kala yukarda bin(e)mediğimiz dolmuşa atladık. Soğuk su gibi geldi. Çıralı en güzel günlerini yaşıyor… Uzunetap’ın çadırlarının olduğu bölgeye hızlıca ulaştık. Aylin benden çok çok tanınmış olduğundan kayboldu ortadan. Zaten çok tenha. Cuma sabahı sonuçta. Malzeme kontrolü sonrası yarış kitimi alıyorum, büyük çadıra geçiyorum. Aylin de geliyor çantasını bırakıyor. Sonra Aylin’i bır daha yarışta görüyorum.

Bu yarışa katılmamı hatırlatan Ali Kansu geliyor. Yarış kitini aldıktan sonra, Çıralı Olimpos sahili arasında denize 50 metre mesafedeki benim yıllardır tercih ettiğim (fiyatları da makul) iki tesisten birindeki KÖŞK’e çöküyoruz (Anadolu Üniversitesi Kazı ekibi tesisisin yanı). Yarışın başlamasına kadar zamanı kahvaltı, muhabbet ve uyuma çabası ile geçiriyoruz. Start yerine geçmek üzere Uzunetap alanına gidiyoruz.

Teknik toplantıya katılıyoruz. Pür dikkat dinlemeye çalışıyorum. Ev ödevini yapamadım. Parkuru çalışamadım. Açığı kapatmaya çalışıyorum. Olduğu kadar artık. Türk yönetim (idare etmek desem daha doğru) sistemini deneyeceğim bu aktivitede (Bu tabiri hala kullanıyorlar, rahatsız oluyorum).

Otobüse binip Belören/Demre’ye yolculuğa başlıyoruz. 1 büyük otobüs. Kaptanın muhabbeti bol. Yol virajlı ve uzun. Heyecanlı. Yolculuk neredeyse 2 saat sürüyor. Hava kararmaya yakın başlangıç yerine varıyoruz. Otobüsün başlangıç yerine gidemeyeceği muhabbetinden sonra başlangıç yeri otobüsün olduğu yere, yani köyün merkezine geliyor. Hava koşmak için çok güzel. 47 kayıtlı koşucudan 41’i başlangıç noktasında. Uzun süredir görüşülmeyen tanıdıklarla, köylülerle, orman koruma çalışanlarıyla, Jandarma Arama Kurtarma Görevlileriyle sohbet oluyor başlangıç anına kadar. Yol boyunca jandarmanın desteği hissediliyor.

Planlanandan yaklaşık bir saat sonra koşu başlıyor. Hava karardı artık. 20 km’ye yakın bir tırmanış var. Tatlı bir tırmanış, koşulabilir çoğunlukla. Önden hızlı giden bir grup var. Ben de her zamanki gibi kendi tempomda çıkıyorum bu yokuşları. Hava karanlık olduğu için bir manzaradan söz etmek mümkün değil. Buz gibi bir hava yok. Sonuçta Antalya burası ve genellikle kasıma kadar hava güzel oluyor. İlk kontrol noktası olan  Dereyatağı’na varınca bir iki parça yemeklik ve su takviyesi ile devam ediyorum.  Çıkış devam ediyor, grup koşanlar gibi benim gibi solo koşanlar da var.  Sonuçta yarış, koşucular birbirini kolluyor.

Yarışmanın, tatlı rekabetin dinamiği bu. “Elit” diye tabir edilen pek koşucu yok 100K’da. Asarönü kontrol/destek noktasına güzel tırmanış sonrası geliyorum. Team Run.Bo’dan Aylin Savacı Armador ile buraya gelmeden bir yerlerde beraber koşmaya/muhabbete başlıyoruz.

Ultra uzun maratonlarda solo da olsanız koşularda diğer koşucularla muhabbet belli bir motivasyon sağlayabilir. Ancak, asıl olan o yarışa hazırlığınız ve kendi hızınızdır. Bu ikinci destek noktasında ben biraz oyalanıyorum. Bir şeyler yemek istiyorum. Aylin hızlı bir şekilde devam ediyor. Bir iki bir şeyler yedikten sonra Finike’ye kadar inişe başlıyorum ben de. Burada demem gereken bu uzun inişler hele bir yerden sonra asfalta dönüyorsa bana iyi gelmiyor. Çıkışlardaki sorunumu halletmiştim. Bu uzun inişler için de çalışmak ve kendim için en iyi tarzı bulmak gerekiyor.

Bu inişin son kısımları asfalt içeriyor. Aylin ile hızlı bir şekilde gidiyoruz. Bu inişte bizi ne geçen oluyor ne de biz geçiyoruz. Yalnız yürüyen bir arkadaşı bir sıkıntı olup olmadığını sorarak geçiyoruz. Sıkıntısı yokmuş. Finike görünüyor ama iniş bitmiyor. Finike’ye vardığımızda 40 km geride kalacak. Sonra 35 km’lik bir düz yer bekliyor olacak. Çoğunluğu asfalt…. Finike’ye iniş ve manzara 27 Eylül akşamı için fena değil. Finike’ye girişte, yokuş iniş bitişi gibi bir yerde Finike destek noktasına varıyoruz. Sonra iniş bir müddet daha devam ediyor. Bir yerde işaretleri bulamıyoruz ya da yoklar. Gençler var oturan bankta. Düz inin sizden öncekiler öyle gittiler diyorlar, ama ana yol sağa gidiyor. İşaret bakıyoruz yok… Düz gidiyoruz ama işaret yok, ana yol hemen sağımızda 50 metre gibi.  Aylin saatinden sağa gitmemiz gerektiğini söylüyor. Bir sokaktan gidiyoruz sağa. Rotayı buluyoruz. Finike Antalya yoluna varıyoruz zaten hemen. Bir Uzunetap görevlisi karşılıyor. Jandarma ve Emniyet yol geçişi için hazır. Karşıya geçiyoruz. Bisiklet yolunda yolumuz uzun ve düz. Sıkıcı olur diye düşünüyorum. Aylin ile koşuyoruz. Arada tempo yapıyoruz… Önde koşan arkadaşları, Hasyurt destek noktasından sonra uzaktan görüyoruz. Ali Kansu, Hakan Kerimoğlu ve ismini bilmediğim bir arkadaş. Finike’den sonra deniz sağda kalıyor. Arabalar solda. Tabii ilgi odağı da akşamın 11-12’si gibi koşan bizlerde. Farkındalık yaratıyoruz 7/24. Bu arada Aylin ile tempomuz iyi. Ama ikimiz için de UTMB’den geleli anca 1 ay olmuş. Kendi açımdan iyi hissediyorum ama yazının başında belirttiğim gibi, son gece çalışan öğrenci misali, çalışmadığım bir parkur. Musa dağının tepesinden Çıralı’ya kadar, Çavuşini-Gelidonya Feneri arasına aşinayım sadece. Aylin 3 yıldır koştuğum ultra camiasında motivasyonu en yüksek koşu arkadaşlarımdan biri. Rotayı biliyor. En tecrübeli tanıdıklarım arasında. Ali Kansu ve arkadaşını geçtik hatırladığım. Mavişehir’e döndüğümüz yere gelmeden benim midemdeki sıkıntıyı gidermek için durdum. Aylin ve Hakan Kerimoğlu devam ediyor. Hasyurt’tan sonra sağa döneceğimiz yerde iki Uzunetap’tan arkadaş bekliyor. Bir yol tarif ediyorlar. Anladım mı anlamadım mı, ben de pek anlamadım. Yola devam. Hislerle. Yolda Kumluca’nın gençlerinin laflarını yiyorum, tabii gece gece 01:00 gibi olmuştu. Bir köprü olacak sağa döneceğim sonra sola gibi. Aylin ve Hakan’ı göremiyorum. Arkamda Ali ve arkadaşı var. Onları da göremiyorum. Tek başıma bir yerlerdeyim. Ama Jandarma araçları var. Biraz sonra sahile geliyorum. Kumda koşular başlıyor. 🙂 Karanlık olduğu için, manzaram da karanlık. İlerde ışıklar hareket ediyor demek ki birileri var. Buralarda işaretler biraz geniş aralıklı olduğundan tereddütler yaşıyorum. Sahilde kumda devam ettikten sonra sola Mavikent destek noktasına bir dönüş yapıyorum. Önde bir dere denize akıyor. Sağ tarafa dönünce destek noktası hemen köprünün ayağında.

Destek noktasına varırken Hakan kontrol noktasından ayrılmış gidiyordu. Aylin, ben gelince ayrıldı. “Beni yakalarsın” deyiverdi. Bu kontrol noktasında iyi beslendim. Sularımı tazeledim. Yola çıktım. Yol tarif edildi. Bir yerlerden tekrar kuma sahile çıktım. Sahilde bazı tesisler vardı. Karanlık olduğundan tesislerin ne olduğunu düşünmüyorum bile. İşaret arıyorum. Bu tesislerin birinde işaretleri kaybettim. Portatif seyirci tribünleri var bol miktarda. Kimse çarpmasın diye bunların üzerinde de beyaz fosforlar var. İleride dalgıç giysi ya da araç gereçlerinin olduğu bir konteyner gibi bir şey var. Onun aradan giriyorum. Yine işaret göremiyorum. Cep telefonundan rotaya bakmak istemiyorum zaman kaybetmemek için. Saatime de yüklememiştim zaten.  Sahilden karaya doğru gittim. Ama yine işaret yok. Sahile yakın gitmem gerektiğini biliyorum. Daha fazla karaya gitmiyorum. Geri dönüyorum. O arada bir güvenlikçi ışık tutuyor. Ona doğru gidiyorum. Bana kim olduğumuzu, kimin organize ettiği gibi sorular soruyor. Bende buradan geçenlerin nereden gittiğini soruyorum. Bana elindeki kuvvetli fener ile 200m ilerdeki bir yeri gösteriyor.  Denize yakın bir yer. Gidip bakmıştım oraya aslında. Tekrar gidiyorum. İşaret yine yok. Deniz sağımda düz devam ediyorum. İşaretler bir hayli ilerde karşıma çıkıyor. Kumda devam ediyorum uzun bir süre. Sıkılıyorum haliyle. Önümde ve arkamda ışık yok. Yani giden gelen yok. Midemde sıkıntı yok. Başka bir sıkıntı da yok. Ama düz yerde gitmek sıkıyor. Finike Mavişehir arası dümdüz 35km. Mavişehir Karaöz arasını, asfalt yol olan kısmını biliyorum. Bir yerlerden o asfalta çıkıp kumdan kurtulacağımı düşünüyorum. Ama bir hayli zaman kumda devam ediyorum. Bu arada önümde bir fener var. Seçiyorum onu. 1 km kadar ilerde.  Asfalta çıkıyorum nihayetinde. İlerde bir fener ışığı derken 2 tane daha oldu. Toplamda üç. Asfalta çıktık ve cumartesi sabahı 3-4 gibi saat. Yerel gençler arabaları ile geçiyorlar tek tük. Sıkıntı olmuyor. İniş ve çıkışlar başlıyor. Karaöz destek noktasına kadar. Bir koşucu yürüyor. Sıkıntı olup olmadığını sorup, sıkıntı yok cevabı ile devam ediyorum. Bir müddet sonra Aylin ve Hakan’ı yakalayabiliyorum. Üçümüz koş yürü şeklinde Karaöz’e kadar gidiyoruz. Yolda sanırım balık avlayan kişilere denk geliyoruz. Onları görmüyoruz ama arabalarını görüyoruz. Bu arada midemde sıkıntı tekrar ortaya çıkıyor. Süreci yönetebiliyorum. Ara vermiyorum. Karaöz destek noktası aynı zamanda yedek çantaların olduğu nokta. Sadece üzerimdeki tişörtü değiştiriyorum. Yemek desteği, su desteği alıyorum. Bu arada organizasyonun verdiği GPS saatlerini yenileri ile değiştiriyoruz. Piller buraya kadar anca dayandı. Koşuculara çipli cihaz ya da saat verilmesini Uzunetap’ın organizasyonlarında gördüm sadece. Arazi koşularında olması gereken de bu diye düşünüyorum. Başınıza bir şey gelse en kolay bulunma yöntemi. Yoksa arazide telefon ile yerinizi tarif edip yardımın ulaşmasını beklemek bilemiyorum nasıl olur. 160 km’lik İznik ultra’yı 142. Km deki Derbent’te bırakma nedenimde o. 20 km kalmış. Devam edebilirdim. Risk almak istemedim. Yine almam. Başıma bir şey gelse bana ulaşılması, o çamurlu ortamda bir hayli zaman alır. Koşucu sayısı çok olsa sıkıntı olmaz. Birileri size yardımcı olur. Jandarma’nın desteği buraya kadar ve yol boyunca hissediliyor. Neyse, Ali Kansu ve arkadaşı Karaöz’e geliyorlar. Önden Hakan ayrılıyor. Aylin ve ben ayrılıyoruz bu destek noktasından. Hava serinlemiş, kaslar da yorulmuş. Yürü koş ile devam ediyoruz. Hakan’a denk geliyoruz. İkiye ayrılan bir yerde yanlış tarafa gitmiş. Dönüşünde denk geliyor ve birlikte koşuyoruz. Sağ taraftan denizin dalga sesleri geliyor. Korsan koyu tabelasını geçip Gelidonya çıkışına doğru gidiyoruz. Orada bir su destek noktası olacak. Buraya yaklaşırken Ali ve arkadaşı arkadan gelip bizi yakalıyorlar. Su destek noktasında 5 koşucuyuz. Suları tazeleyip Gelidonya patikasına giriyoruz. Ali ve arkadaşı önden gidiyor.  Midem sinyaller vermeye başlıyor ve Aylin’e ben biraz buralarda takılayım diyorum. Aylin devam ediyor. 10 dakika sonra ben de biraz toparladıktan sonra devam ediyorum. Çok güzel bir patika burası. Ama midedeki rahatsızlıktan dolayı, kendimi yorgun ve uykulu hissediyorum. Hem bir çıkış hem de bu sıkıntılar beni yavaşlatıyor. Yukarılardan sesler geliyor. Bu sesler Gelidonya Feneri civarında kamp yapan kişilerden geliyormuş meğer.  Tan ağarmasına yakın fenere ulaşıyorum. Orada biraz dinleniyorum.

Midedeki rahatsızlığı giderirken bir hayli su kaybediyorum. Suyumun yarısı bitmiş durumda…. Yola çıkıyorum. Diğer su noktasına 10 km var. Fazla bir çıkış yok diye biliyorum. Koşarım diye düşünüyorum. Ama zemin düzensiz taşlık. Yere sabit irili ufaklı taşlar kayalar var. Yer yer de çarşak zemin var az da olsa. Ama burada koşabilmek için diri olmak lazım. Ve ben değilim. Aylin, Hakan, Ali ve diğer arkadaşlar önde bir hayli yol almış olmalılar. Yürüyorum ben. Kendimi  toparlamaya çalışıyorum. Uyku, mide, yorgunluk bana diyor ki bir kenara uzan yat. Ama direniyorum ve devam ediyorum. Gün doğumunu seyretmek üzere oturuyorum. Seyrediyorum. Fotoğrafını bile çekmiyorum o manzaranın. “An”ı yaşamak istiyorum. 5-10 dakika sonra yola devam. Bu arada yanımdaki keçi boynuzu, hurma badem gibi yiyebildiklerimi yiyip güçlenmeye çalışıyorum. Toparlıyorum biraz. Güneşin doğması ile enerjim geliyor. Ama su tüketimim de artıyor. Sabah 7 civarları. Koşmak istiyorum ama zemin ve zigzaglar cesaretimi kırıyor. Su destek noktası nerede diye düşünüyorum. Şu tepeyi geçince inişe geçerim, inişin bittiği yerdedir gibi olumlu düşünüyorum. Birçok tepeyi, inişi çıkışı yapıyorum.  Gezi teknelerinin sesi geliyor. Geldim sanıyorum. Son suyumu da içiyorum. Ama gelmemişim. Bu şekilde zigzaglar inişler çıkışlar devam ediyor. Yürüyorum. Su olayını düşünüyorum. Suluklarımın son damlasına kadar içiyorum. Sonra o damlalar da kalmıyor. Enerjimi dikkatli kullanmam gerek. Susuz bir şekilde devam ediyorum. Ağzımda kuruluk falan yok. İyiyim de. Sol dizimde bir sıkıntı var gibi. Zorlamıyorum. Mide olayını unuttum, susuzluk olayını düşünüyorum. Uyku da yok. Yorgunluk var. Manzara güzel. Sıcak artıyor. Bir yerden sesler geliyor. Bir grup yabancı Likya yolu yürüyüşçüsüne denk geliyorum. Su noktasının 2 km ilerde olduğunu söylüyorlar. 2 km az değil ama en azından nerede olduğunu biliyorum. Zemin hala aynı. Adı üstünde Likya yürüyüş yolu. Yürüyorum. Çok güzel orman yoluna çıkmamla koşabilir moduna geçiyorum. Az da olsa koşup, ilerde pikap aracı görüyorum. Su noktası o olması lazım. Bu istasyonda 3 lt su 1 enerji içeceği içtim. 20 dakika oyalanmışımdır. Buradaki arkadaşın kafasını da şişirmiş olabilirim.

Buradan Adrasan sahildeki destek noktası 3 km ve düz. Hafif koşuyorum. İyiyim suyum var, mutluyum. Ama sıcak işte.  Adrasan destek noktasına geliyorum. Benim önümdeki kişi ile aramda 45 dakika gibi bir süre var. Fena gelmemişim. Bu kontrol noktasında soğuk su vardı. Burada da 1 lt’ye yakın su içmişimdir. Bir şeyler yiyip toparlanmaya çalıştım. 10 dakika kadar oyalanmışımdır. Çok zaman kaybettiğimi biliyorum. Yapacak bir şey yok. Yine de iyi geldim işte. Musa dağındaki destek noktasına kadar çıkış var güzel. Buradan hiç çıkmamıştım. Sırt çantamdaki yedek suluğuma da su doldurup 1.5 lt su ile yola çıkıyorum. Sonraki destek noktası 7 km sonra ama sıcak var. Su tam olmalı. Su var, mide sorunu halloldu gibi, uyku hissi yok. Ama yorgunluk var ve sıcakta tırmanış var. Musa dağı tırmanışın başladığı yere kadar hafif koşu ile gidiyorum. Daha sonra Likya Yolu yürüyüşçü modundayım. Dinlene dinlene, keyif ala ala. Arkadan gelen yok. 700 metrelik bir tırmanış. 1-2 tane yürüyüşçü grubunu geçerek Musa Dağın tepesine varıyorum. Arkadan 1-2 koşucu arkadaş geliyor. Destek noktasına beraber varıyoruz. Sadece sularımı tazeleyip devam ediyorum hemen. Bundan sonraki yolu biliyorum. Güzel bir teknik iniş. Bu arada yanımdaki 1.5 ltlik suyu da bitiriyorum Musa dağına vardığımda. Musa dağından Olimposa iniş yolunu daha çok beğendiğime karar veriyorum. Dikkatli olunması gereken bir yol. İnişi iyi olan bir arkadaş bana selam verip geçip gidiyor. Yavaş yavaş iniyorum. Dizdeki sıkıntı dikkatli git diyor.  Yorgunluk var, sıcak var. Olimpos’a 2-3 km kala eşinin Türk olduğunu öğrendiğim Tom bana yetişiyor, geçebileceğini söylüyorum. Ama beraber gidelim diyor. İngilizce-Türkçe muhabbet ile devam ediyoruz. Bir iki kere düşme tehlikesi geçiriyor o da yavaşlıyor. Dikkatli bir şekilde Olimpos antik kente iniyoruz. Goshots ekibi hazır bekliyormuş.

Hızlı bir şekilde sahile gidiyoruz. Ama koşmuyoruz. Eylül sonu ama sıcak var burada. 95 km var gelinen. Uykusuzluk. Sahilden geçip Çıralı tarafında koşulabilir yere geliyoruz. İkimizden de koşmak talebi gelmiyor. Ama hızlı yürüyoruz. Hakan’a denk geliyoruz. Hakan Kerimoğlu da tecrübeli ultracılardan ve bu rotayı çok sefer yapmış arkadaşlardan.

Bitiş’ten müzik sesi geliyor. Biraz hadi deyip koşuyoruz. Beraber bitiş çizgisinden geçiyoruz.

Bitişte Uzunetap’ın buz gibi ikramlarını kabul ediyoruz.

Toplamda 108km’yi (benim saatimin dediği bu) 19 saat 14 dakikada tamamlıyorum. Genelde 9. kategoride 1. oluyorum. Bitişi sağlıklı görebilmek en önemlisi.

Koşunun çoğunu beraber koştuğumuz Team Run.Bo takımından Aylin’i göremiyorum. 3 saat önce bitişe gelmiş. Gelidonya’dan sonra bir şeyler yapacağını söylüyordu. Yapmış. Uçağına yetişmek üzere erken ayrılmış. Oğlu ve eşi onu bekler. Ali ve arkadaşı 1 saat kadar önce gelmiş. Benden sonra bitişler devam ediyordu, cumartesi gecesine kadar.

Bitiş sonrası denize girmedim. 2 gecelik uykusuzluk sonrası, gittim duşumu aldım, yemek yedim yattım. Pazar sabahı deniz keyfini çok güzel yaptım.

Bu türde organizasyonlarda koşucu olarak yer almak kolay değil. Ama organizasyonu gerçekleştirmek hiç kolay değil. Uzunetap’ın düzenlediği 2. koşum bu. Ekip olarak büyükler ve işlerini ciddiye alıyorlar. İlişkileri oldukça başarılı. Gönüllüler ve ekip son derece çalışkanlar ve yardımcılar. Güvenlik ve sağlıklı ölçüm açısından GPS’li saatler ya da cihazlar en büyük artıları. Parkurun çoğunluğu gece koşuldu benim açımdan. Manzara güzel. Zeminin %80’e yakını koşulabilir. Destek noktaları yeterli.

UTMB’den 1 ay sonrası için iyi bir tercih olmadığını test ettim. Maraton için yılda en fazla 2 tane konuşulurken, ultraları fazlalaştırmak sürdürülebilir, sağlıklı bir spor hayatı için doğru işler değil. Daha kısa mesafeler olabilir ya da toparlanma için daha uzun zaman alınmalıdır. 

Son not Kapadokya Ultra için 120km için kaydım vardı. Ama katılmak için tüm şartları zorlayarak yola çıkmama rağmen, hayatın cilveleri ile katılamadım. Hala gülüyorum. Geçen sene koştuğum için üzülmüyorum.

Bu yılı patika koşularına 3 yıl önce başladığım İda Ultra ile kapatmayı planlıyorum. 2020 ayrı planlama gerektiriyor. Ultra koşmak kolay değil. Yazı yazmak da kolay değil. Şahsi işlerimden dolayı, Aylin’in Finike-Mavişehir arasında “bu yarışın raporunu sen yaz” teklifini anca yerine getirebiliyorum. Ultra gibi uzun mu uzun oldu. 20 parçalı yazmışımdır. En son bir kere hızlıca okumuşumdur. Hatalar yaptıysam, değinmediklerim varsa özür diliyorum.


Andım Oben Balce Kimdir?

Koşmaya, koşmaya başladığım zaman başladım. Yarış olarak, ortaokul zamanlarında okul yarışlarına katıldım. Arazi değil. Asfalt. Lise yıllarında futbol ile ilgilendim. Okul takımı ve Gençlerbirliği’nde futbol oynadım. Top peşinde koştum. Okul mu futbol mu derken kendimi okul yollarında buldum. Uzun ara verdim. Denizli’ye temelli yerleştiğimde, şehirden şehire de olsa hacim olarak daha küçük yere gelince, doğaya daha kolay ulaşılabiliyor. Koşu değil de arazi yürüyüşlerine başladım, yapacak şeyler olmayınca…1. Çeşme. 2. Çeşme…. Burada mesafeler çeşme ile ölçülüyormuş. Yürüdüm, yürüdük, bisiklete bindim buralarda. Atletizm pisti yapılması için ısrarcı oldum. Yapıldı. Kullandım. Asfalt koşularına başladım. 2010 Likya Yolu Ultra dikkatimi çekti. İstedim ama. Cesaret edemedim. Asfalt ile ilgilendim. Sevdim mi evet. Farklıydı.  10-15-21-42 derken tükettik mesafeleri. Berlin Maratonu bile koştum. Pist koşuculara kapatılınca antrenman planlarım alt üst oldu. Araziye çıktım. Yürüdüğüm çeşmelere koşmaya, başladım. İlk Tahtalı Ultra’ya başvurdum. Polat Dede gece 11 gibi aradı, “sen kimsin?” dedi. “Abi sana uymaz” dedi. Kaz Dağları organizasyonundan bahsetti. İlk 2016 Kaz Dağları (İDA Ultra) 35k ile başladım arazi/patika koşularına. O gündür bu gündür devam. Ayrıca, bilim ile uğraşmaya çalışıyorum. İstatistikçiyim. Okuyorum bol. Nadir/az yazıyorum. Öğretip/eğitmeye çalışıyorum, ilerisi için.

Daha önceki Run.BO yarış raporumuz:

LYUM 2017 Yarış Raporu