IDA ULTRA 2017

IDA ULTRA, 2 Aralık 2017
Katılan Run.Bo’lar: Selman (94K, +3500m) / Aylin, Bike, Ersavaş, Mehmet, Savaş (36K, +1500m)
http://www.idaultra.com/
Yazan Run.Bo: Selman

Sene içinde epey yarış koşmuş, bir sürü yeni parkur görüp finisher madalyalarımızı biriktirmiştik. İznik, Tahtalı, Uludağ, Aladağlar, Kaçkar, Kapadokya ve en son şekerleme niyetine İstanbul Maratonu ile sezon kapanmış gibiydi. İstanbul ve Tahtalı haricinde diğer parkurları ilk defa koşmuştum. Cidden hepsi harika parkurlar. Bir tek Aladağlar’da kısa koşmuştum, kayıtlar kapandığı için ancak 15K için kaydımı yaptırabilmiştim. Ama burası bile gayet zorlu bir rotaydı, uzununu nasıl hazırladılar düşünemedim :)) Seneye uzun olanı gidilecek yarışlarda en başlarda😉 Team RunBo ile tanıştıktan sonra neredeyse hiç yol yarışı koşmuyordum artık, içimdeki dağ adamı ekip sayesinde ortaya çıkmış, hunharca ultra maraton koşma alışkanlığı edinmiştim😄 İstanbul maratonunu saymazsak sene içinde yol yarışı hiç koşmamıştım gerçekten (artık orda da maraton koşmam sanırım😄). Antrenman programım diye bir şey zaten yoktu, beni tanıyanlar iyi bilir😄 Birkaç haftada bir Ankarakoşuyor ile haftasonları Eymir çevresinde bir 10K antrenmanı ve hooup gelsin dağlar taşlar göller içeren güzide ultralarımız😂 (Editör notu: Bu bir yatırım ve antrenman tavsiyesi değildir!!) Ne kadar doğru bilmiyorum ama bünye buna alışmıştı. Bir şekilde bitiyordu yarışlar ve oldukça keyif alarak koşuyordum. Yeni yerler, yeni parkurlar keşfetmek gibisi yoktu:))

Gel gelelim sezon kapanacaktı ve benim de yurtdışına 6 aylık gitme gibi bir durumum vardı. Bu süre zarfında İda’ya gidebilecek miydim bilmiyordum. Ama geçen sene katılamadığımdan ve takımın neredeyse hepsinin yarışa gelecek olmasından dolayı ben de gitmeyi çok istiyordum. Kaçkar Ultra’da tanışıp daha sonra İstanbul Maratonu’nu koştuğum #minnoşpace koşu arkadaşım😄 Gülce ile de İda için bir yandan birbirimizi gazlıyorduk:)) Maratondan sağ salim sakatlık olmadan çıkarsak, biz iki acemi, İda’da 90K koşacaktık😬 Ben de, o da 50K’nın üstünü görmeyen iki çaylak olarak cidden bir çılgınlık yapmayı düşünüyorduk😄 İstanbul Maratonu’ndan sonra İda’ya 3 haftalık bir zaman vardı ve yapacağımız tek hazırlık zihinleri hazırlamak olacaktı😄 Kaptan Bike’ye haber salmıştım, kayıtlar bitmeden bana da ordan bir 90K yaz kaptan diye😄 Artık o yarış bitecekti!!!😄 Öyle ciddiye almıştım ki bu yarışı normalde koşulardan bir hafta evvel halısaha maçlarını kesen ben, bu sefer 3 hafta üst üste maç yapmamıştım😂 Ekipten gelen, “ciddi misin 90K mı, yürü be koçum sana 90 vız gelir, sen ki göllerin efendisisin” şeklinde değişik motivasyonlarımı da almıştım😂 Bir yandan da düzgünce besleneyim madem böyle bir çılgınlık yaptık? diye besin önerilerini Savaş abi’den tedarik ediyordum. Zaten sevdiğimiz bir meyve olan muzu (Editör notu: Sevmiyor, adam aşık) iki hafta nerdeyse her gün bir tane şeklinde yedim. Baya baya maymuna dönmüştüm elimde iki kilo muzla eve gelen aile babası gibiydim artık. Son hafta kalsiyum için Savaş abi’nin tüyolarıyla maydonoz ve tadını da sevdiğim yumurtalı pazı kavurması takviyeleri almaya başlamıştım. Artık annem bile merak ediyordu, pazara gidersen pazı al diye istekleriyle gelince ben😄

Yarış haftası löp diye gelip çatmıştı, bundan sonrası için her şey er meydanında belli olacaktı😄 Ankara’dan, genç yeteneklerden ve aynı zamanda hemşerim olan Ümithan ile yola çıktık cuma sabahı Edremit’teydik. Gülce de İstanbul’dan gelmiş, beraber Güre’ye geçmiştik. Team RunBo nun en uzun koşanı olarak en erkenci de bendim😄 Otel bahçesinde bize ayrılan kısımda çadırlarımızı kurmuş, kayıt işlemlerini tamamlamıştık. Öğleden sonra Ersavaş ve Bike, akşama doğru da Aylin hoca ve Mehmet de gelmişti, ekip Savaş abi hariç tamamdı. Uçak kaçırmalar, otobüs kaçırmalar derken Savaş abi resmen İda’dan önce Trafik ultrasını yapmış, sabaha yarışın startından yarım saat sonra da olsa Yeşilyurt’a gelmişti👏

Yarış sabahı 06:30 gibi servislerle Yeşilyurt köyüne gelmiştik, hava sürekli yağacak diye tahminler vardı hafta boyu fakat yarış günü hava gayet güzel kapalı ama 12-13 derecelik bir hava bizi bekliyordu. Tam 94 km koşmalık bir hava dedim içimden😂 Gülce ile yarıştan evvel bir çok kez konuştuğumuz gibi ilk 50K’yı benim kontrolümde, sonrasında benim patlamam aşikar olduğu için onun kontrolünde sakin sakin bitirme hedefimiz vardı. Anca beraber kanca beraber, finishi de birlikte görecektik:)) Hangi CP’ye hangi zamanda gidelim, nerde ne yiyelim, 50K’da bulunan dropbag’lere neler koyalım vs. gibi konularda Gülce epey planlama yaptı sağ olsun, benim gibi bodoslama koşmadığından dolayı tam bir yol arkadaşı olmuştu gerçekten:)) Saat 7 olmuştu ve start verilmişti.

Gülce, ben ve sevgili kaptanımız Bike arka grupta gidiyorduk, hava karanlıktı, kafa fenerlerimiz çalışır durumda Yeşilyurt’tan yola koyulmuştuk. Sabah hava biraz serin olduğundan içime uzun kollu termal ve üstüne de atlet giymiştim, altta her zamanki gibi şort😄 Ayrıca yağmurluk ve yedek tişörtüm de çantadaydı. Daha iyi olan yağmurluğumu ve uzun kollu daha kalın olan termali de dropbag’e vermiştim, uzun alt giysileri de yine hava bozacak diye 50den sonraya saklamıştım. İlk 3 km yokuş yukarı köy yoluydu, çok kasmadan düzlüklerde hafif koşarak tempolu yürüyüşlerle geçmişti. Kaptan Bike bu kısımdan sonra 36K koşan tayfa ile hızlanmış ve uçup gitmişti😄 Gülce ile ben de çaylak 90cılar olarak sakin sakin arkadan devam ediyorduk. Yarışın haritasına baktığımızda tam bir testere gibiydi, sürekli iniş ve çıkış. Polat Dede sağ olsun yine bize çok hoş bir parkur hazırlamış😄 Ayrıca parkuru geçen seneki halinden yaklaşık 10km daha uzatmış sağ olsun. İlk CP olan Adatepe köyüne hafif tempoyla koşup genelde yürüyerek gelmiştik. Bana göre biraz yavaştık ama ilerde patlamamak için tempoyu çok arttırmadan ilerliyorduk. Belirlediğimiz zamandan yarım saat sonra gelmiştik ilk CP’ye, yani 2,5 saatte.

Her şey kağıt üstündeki gibi olmuyor tabi. 15K’da yer alan Adatepe köyü yarıştaki en güzel köylerden biri. Taş evleri, Arnavut kaldırımlı sokakları, zeytin bahçeleri… Evi barkı satıp yerleşmelik bir köy resmen. Ufak tefek atıştırmalardan ve su ikmalinden sonra bu köyden ayrılıp yola koyulmuştuk. Bundan sonraki CP olan Doyran öncesinde yarışın en zorlu yokuşlarından biri yer alıyordu. Biraz tempo arttırmalıydık, en azından yokuşlara kadar. Ben ara ara bir kaç metre öne geçip tempoyu yükseltiyordum, en azından düzlüklerde ve inişlerde zaman farkını kapatalım diye. Doyran’a çıkış biraz zorluydu, yaklaşık 4 km süren bir tırmanmayla birlikte köydeki CP’ye ulaşmıştık. Buraya 36cılar için cutoff süresi olan 5 saatte gelmiştik. Bizim içinse cutoff’a kalmaya daha yarım saat vardı. Bu performansın ileride düşeceğini düşünürsek yarışın finishi zora girecek gibi duruyordu. Asıl yarış zaten 50K’dan sonraki kısımdaydı. Bu arada Doyran’a gelmeden evvel zeytinliklerin arasında koşarken arkadan bir ses geldi ve arkamı döndüğümde yol mağduru Savaş abi’yi görmüştüm. O kadar vasıta kaçırma olayına rağmen adam yarım saat geç başlamış ve bizi yolda yakalamıştı! Bizi görür görmez kendi imalatı yeni jelleri de çantamıza koymayı ihmal etmedi tabi😄

8c49079d-ef52-4b37-b3df-d9f856e739f1

Yolda kucaklaşıp biraz beraber gittikten sonra görev adamı Savaş abi ön gruba da besin takviyesi yapmak için basıp gitmişti:)) Biz yine dönelim kaldığımız yere😬 Doyran’dan sonra hafif bir çıkış ve sonrasında Altınoluk sanayiye epey bir iniş görünüyordu. Fakat harita yanıltıcı olabiliyor, baya baya tırmanış olan yerler de yok değil😄 Parkur gerçekten çok güzel, ya patikalardan ya da zeytin bahçeleri arasında taşlı yollardan geçiyorsunuz, her yer yeşil, sarı, kahverengi tam bir yağlı boya😄. Koşmayıp kenarda çay demle otur izle😂. Ama koşmak lazımdı, yol epey uzun. Altınoluk CP’si deniz seviyesine yakın olduğundan burası epey iniş içeren bir kısımdı. Gülce biraz arkamda ben önde tempo tutarak iniyorduk. Bu arada Gülce’nin de hocasıyla ortak arkadaş çıkan bir başka doktor abimiz daha 90cı çıktı ve ekibi üçleyip yola devam ettik. En arkadaki 3 kişi bizdik, sakin sakin gidiyorduk. Gülce’ye hadi koşalım biraz tempo yapalım diyordum artık zaman git gide azalıyordu ve cutoff’a kalmayı hiç istemiyordum. Sanırım bu kısımlarda Gülce’nin dizinde bir ağrı başlamıştı. Koşmak istiyordu ama tempo yapamıyorduk daha sakin ve kontrollü gitmeye karar vermiştik.

36K’cılar bizden sapakta ayrılmış, artık sadece 3 kişi kalmıştık arka kısımda ve Altınoluk’a doğru iniyorduk. Buranın girişinde bir ablamız yaşıyormuş ve Polat abi’nin anlattığına göre kadın baktığı sahipsiz 10 köpeği bizim için o gün bağlamış. Ayrıca gelenlere burada semaverde çay demleyeceğim demiş. Gerçekten de öyleydi, abla bizi semaverde çayla karşılaşmıştı:)) Hatta su, şeker, kek gibi bir sürü şey daha almış resmen bize ek bir CP oluşturmuştu:)) Hay yaşa sen koca yürekli abla👏 Burda Altınoluk manzaralı semaver çayımızı içip ablayla sohbet ettikten sonra sanayi içinde yer alan CP’ye doğru devam ettik. 42. Km’de yer alan Altınoluk CP’si içecek ağırlıklı ufak bir istasyondu. Limon, portakal ve tuz vardı içecek harici. Burda bizden önce giden en son yarışmacının yarım saat yada 40 dk evvel geçtiğini öğrenmiştim.

Biraz geride kalmış gibiydik. Burdan sonraki CP dropbag noktası olan Dedepınar’dı. Sanayi içinden biraz koştuktan sonra yol bitiminde toprak yol ile birlikte yaklaşık 4 km süren yeni bir tırmanış bizi bekliyordu. Gülce’nin ağrısı zaman zaman arttığından dolayı ağrı kesici almıştı ama yine de tam olarak geçmemişti. Çok iyiyiz, süperiz, aslanız, kaplanız diye birbirimize gaz vere vere ilerliyorduk:)) Diğer doktor abi de bizle devam ediyordu. Yolda gördüğüm meyveleri de mideye götürmeyi ihmal itmiyordum tabi 😬 Kenarlardaki çalılarda kırmızı kırmızı yuvarlak yemişler görmüştüm ve Ege taraflarında satılan dağ çileğine çok benzetmiştim. Gülce ve diğer doktor biraz arkamdan geldiğinden kenarda durup bu yemişleri kontrol ediyordum harbiden dağ çileği miydi diye😄. Birkaç tane yedim ve dağ çileği olduğuna kanaat getirmiştim, arkadan gelen bizimkilere de yedirdim. İlerde bir grup teyzeyle karşılaşmıştık ki emin olayım diye ordaki dağ çileklerini gösterip içimi rahatlatmak için sorayım dedim “teyzecim bunlar yeniyor değil mi” diye demeden teyze “vuu ziirli onlar yinir mi hiiiç” dedi!! Ağzımızda ne varsa dışarı çıkardık ama mideye de gidenler vardı tabi😄 “Olur mu teyze dağ çileği değil miydi bu yenmez mi” diye tekrar gösterdiğimde teyze içime su serpmişti “hee onu mu diyonuz o yinir tabi, bu yinmez buu” diye elindeki büyük mantarı göstermişti. Ufak bi yanlış anlaşılmadan dolayı epey bi yusuf yusuf olduk iyi mi 😂

Çilekleri ve teyzeleri geçtikten sonra 50deki drop bag istasyonuna iyice yaklaşmıştık. Üstümdekileri değiştirmeyi ve biraz da olsa sıcak bi şeyler yemeyi düşünüyordum artık. Son bir km’lik mesafede arkama bir traktör takıldı ve onun gazıyla 50 ye kadar koşarak geldim, biraz dinlenmeyi hak etmiştim:)) Burdaki gönüllü arkadaşlar da bizi heyecanla karşıladılar ve sağ olsunlar bizi iyi beslediler. Sadece çorba burada soğumuştu sona kaldığımız için, onu içemedim. Benden iki üç dk sonra da Gülce ve diğer doktor abimiz geldi. CP’ye geldiğimizde orada epeydir oturduğunu söyleyen bir yarışmacı daha vardı, en azından arka ekipte yalnız kalmadık diye düşünmüştüm:)) Hava cidden iyiydi, halen yağış olmamıştı. Burası için planlanan alta ve üste uzun giyme düşüncemi değiştirmiştim. Üstüme sadece tişört giydim ve şortumu değiştirmedim. Buradan sonra tempo yapmak gerekecekti ve ben üşürsem ısınmak için koşmayı tercih edecektim, böyle bi plan yapmıştım:)) Her ihtimale karşı buraya bıraktığım yağmurluğumu da yanıma almıştım. Kendimi anlamadığım bir şekilde gayet iyi hissediyordum, fazla tempo yapamasak da sonuçta 50 km gelmiştik ve yorgunluk hissetmiyordum iyi beslenmenin ve dengeli su tüketiminin faydasını görmüştüm sanırım. Ayrıca Aylin abla’nın yarıştan evvel verdiği tuz tabletlerini de 20 km’de bir almıştım. Bomba gibiydim😄

Gülceler benden önce CP’den çıkmışlardı, telefon için yanıma powerbank alıp ben de CP den ayrılmıştım. Bana göre yarış bundan sonra başlamıştı. Biraz ilerde Gülce’leri yakalamış ve beraber Çamlıbel’e doğru koşmaya başlamıştık. Çamlıbel yarışın kopma istasyonu bence, özellikle de bizim gibi daha geriden gelenler için. Hem zaman hem de parkur olarak buraya gelmek epey sıkıntılıydı. Hava yavaş yavaş kararıyordu, saat 6’ya yaklaşmıştı. Sohbet ediyor birbirimizi motive ediyorduk. Gülce’nin dizindeki ağrı halen geçmemişti, CP’den birkaç km sonra durup dinlenmeye karar verdik, ağrı kesici alıp yola öyle devam edecekti. Bu kısımda diğer doktor bizim önümüze geçti ve aramız açılmıştı.

Artık en arkada iki kişiydik. İnişlerde dizine yük bindiğinden epey zorlanıyordu Gülce, en son dizine bandaj sarmaya karar verdi. Ne olursa olsun pes etmiyordu, benden bile inatçı bir koşucu😄 Hava giderek karardığından fenerlerimizi de takıp ilerlemeye devam ettik. 55. Km civarlarında Kavlaklar köyü tırmanışından önceki vadinin içindeyken Gülce’nin bir de bacağına kramp girmişti, gerçekten acı çekiyordu, bu tarz yarışlarda başınıza ne zaman ne geleceğini bilemiyorsunuz ve yanınızdakine olanın size de olabileceğini düşünüyorsunuz haliyle. Krampı geçirmek için epey bir uğraştık, bacağını vadiden geçen derenin içine soktuk, soğuk su biraz iyi gelmişti sanırım. Devam edemeyecek gibiydi artık, telefon edip yardım çağıralım diye kararlaştırmıştık. Fakat bulunduğumuz yere gelmeleri zordu, sapa bir yerde vadi içindeydik. En yakın köye kadar ilerlemeye karar verdik, burda epey dik bir tırmanış vardı ve Kavlaklar köyü’ne yaklaşık 2 km mesafedeydik. Tek batonunu alıp koluna girdim ve beraber en yakın düzlüğe kadar yürüdük. Bacağı yürüyemeyecek halde olmasına rağmen son gücüyle yine de yürüyordu ben olsam o halde yatar, orda yardım beklerdim😄 Tam bir ultra yol arkadaşıydı:)) Köyün ışıklarını görmüştük artık, Kavlaklar’ın girişinde bir yere oturup Polat abi’yi gelmesi için aradık. Hava karardığı için etrafta insan da yoktu haliyle. Karşıdaki evden teyzenin birinden yardım istedik, gerçekten çok iyi insanlar bizim köylülerimiz, hemen kendi çocuğu gibi ilgilendi. Ben de Gülce’yle beraber bekleyecektim yalnız bırakmak olmazdı o kadar yoldan sonra elbette. Gülce, Polat abi’nin yakında olduğunu ve birazdan geleceğini söyleyince “git hadi cutoff a kalmadan Çamlıbel’e yetiş en azından birimiz bitirsin” yarışı dedi. Gerçekten bitirmeyi çok istiyordum ama bir yandan da tek başına bırakmak istemiyordum. İyi olduğunu söyleyip beni rahatlatınca onu teyzeye emanet edip köyden ayrıldım.

Artık Kazdağları’nda karanlıkta Mecnun gibi bir başıma kalmıştım. Yarıştan evvel korktuğum şey başıma gelmişti sağ olsun. Köyün çıkışına kadar asfalt yolda koştum, bu arada reflektör yeleği de giymiştim. Köy çıkışında yanıp sönen bir kafa lambası fark ettim ve yaklaşınca bizim diğer doktorun orda olduğunu gördüm. Bana artık devam etmeyeceğini ve burdan sonra yol olmadığını, bahçelerden, patikalardan karanlıkta gidemeyeceğini söyledi ve gel geri dönelim diyordu:)) Beni hiç tanımamış😂, RunBo yarıda bırakmaz👊 Gülce’yi bıraktığımı ve gelip alacaklarını söylediğimde, o zaman yanlarına gideyim beni de alsınlar diye o tarafa doğru devam etmişti. Bu sefer cidden sap gibi kalmıştım!! Asfalttan ayrılıp zeytin bahçelerine daldım ve bildiğin koşuyordum, 1,5 saat gibi bir zamanım vardı Çamlıbel cutoff’u için ve benim daha 8-9 km yolum vardı gecenin zifiri karanlığında😬 Etraftan gelen her ses insanı tedirgin ediyordu artık ve ben hunharca koşuyordum, patikaymış, taşlı yolmuş zaten az görüyordum😄 Toprak yoldan ayrılan bir yerde, epey dik bir tırmanış vardı ki hele Polat abi’ye o mesafede böyle bi tırmanışı nasıl buldun diye sonrasında bizzat teşekkür etmiştim. Patika bile denemeyecek bir yerde elleriniz olmadan tırmanamayacağınız bir diklikte garip bir parkur😄 İşte bunlar hep deneyim😂 İşaretleri de kaçırmamak için karşıya bakıyordum, bir yandan da yerdeki taşlara takılıp düşmemek için ayrı bir çaba sarfediyordum, daha da kötü olabilir en azından sağlamım diye sürekli kendimi telkin ediyordum. O Çamlıbel nasıl bir köydür, git git bitmedi yolu. Etrafta zerre ışık yok, koşuyorum da koşuyorum, artık bi ışık bi ses bi yaşam belirtisi arar olmuştum ama yok. Yabani bir koşu tarzı benimsediğimden, yanımda saat de yok, gps vs de hak getire haliyle. Tamamen içgüdüsel ilerliyordum. Bir yandan da yetişememeyi kendime yediremiyordum cutoff için. Acaba Polat abi’yi arayıp bana bi 10 dk ver finishi göreyim desem mi diye düşünüp duruyordum😄 Son ana kadar devam edip sonra bunu denerim dedim. Artık gücümün tükendiği bir yerde yarı yürür yarı koşar vaziyetteyken uzaktan gelen bi ses duymuştum, tanıdık bir ses, bildiğimiz ezan😄 Allah’ım sana geliyorum dedim, ezan varsa cami vardı, cami varsa da köy vardı, hemen kurmuştum denklemi😂 Ben de resmen bir mehter marşı etkisi yaratmıştı ezan sesi, yaldır yaldır koşuyordum, çok geçmeden birkaç loş ışık da görmüştüm. Köye girdim ve hala koşuyordum ama etrafta ne CP var ne de insan. Sanırım umudu kestiler, tası tarağı toplayıp herkes gitti dedim😄 Sağ olsunlar CPyi köyün en sonuna koymuşlar. Kafa lambam uzaktan görününce gönüllü arkadaşlar bağırıp, alkışlayıp destek vermeye başlamışlardı. Cutoff’a 7-8 dk gibi bir süre kala girmiştim CP’ye. Herhangi bir köye girişimde bu kadar mutlu olacağımı hiç düşünmemiştim. Sıcak çorbayı burda içtim ve gözlerime kan geldi😄 Üstüne bi de köy eriştesi yemiştimki artık bu yarışın bitmeme ihtimali yoktu. CP’de kalan ne varsa yedim, ordaki 4-5 kişi bana zor yetişti beslemek için. Evinin bahçesinde oturduğumuz teyze bir yandan sırtımı kontrol ediyor, “yavrum nasıl terlemişsin öyle gel üstünü değişelim” dediğinde zaman yok teyzecim ben gideyim dedim ve ordaki ekibin alkışlarıyla gururlu bir sonuncu olarak istasyondan ayrılmıştım😄

Yine de CP’dekilere benden önce gidenin üstünden ne kadar geçti diye sormayı ihmal etmiyordum tabi😬 40 dk önümde biri olduğunu öğrenmiştim sevindim, en azından yalnız kalmazdım yakalarsam:)) Çamlıbel’in çıkışına doğru koşuyordum artık burası asfalt kısımdı ve durmak yoktu. Çıkışa geldiğimde bana yanaşan bir araba gördüm, baktım Polat abi beni tebrik ediyordu, gayet iyisin, yersin, yutarsın parkuru diye gazı da verdi. Gülce’yle diğer doktorun da durumunun iyi olduğunu söyledi ve tam yanından giderken “arkadaki arabaya bak” dedi. Bir de baktım o ne! Team RunBo’dan Bike, Ersavaş ve Mehmet arabaya doluşmuş, yanlarında da genç yetenek Ümithan kardeşimi almışlar ve bana desteğe gelmişler👊👊👊💪 Onlarla da biraz konuşup tekrar yola koyuldum, durmak yok artık koşmak vardı😄 Biraz daha ilerlemiştim ki arkamdan yine bir araba ışığı gelmeye başladı, bizimkiler beni arkadan takip ediyolardı😄 Sanki maraton birincisiydim, arkamda araba gecenin köründe, escort eşliğinde koşuyordum resmen😄 Destek, doping etkisi yapmıştı, CP’de bekleyin ben gelirim desem de arkamdan ayrılmadılar asfalt bitene kadar:))

https://www.instagram.com/p/BcZIgbUly_E/

Onlara da söyledim, artık bacağım da kopsa bu yarışı bitircem, CP’de bekleyin beni dedim ama bırakmadılar :)) Kavurmacılar CP’sine ekibin de desteğiyle 50 dk gibi bir zamanda varmıştım. Yaklaşık 7 km inişli çıkışlı olan bu arayı neredeyse sürekli koşarak geçmiştim. Kavurmacılar’a geldiğimde önümdeki diğer yarışmacı dinlenmekteydi. Team RunBo eşliğinde CP’de yanan ateşin başında sohbet edip kalan yiyecekleri tüketiyorduk. Sanki yarış bitmiş sohbete gelmiştik😂

Fazla oyalanmadan ekiple vedalaşıp son CP olan Beyoba’ya doğru yola çıktım. Burada yine parkur dikleşiyordu ve zeytinliklerin arasına giriyordu. Ortam iyice ıssızlaşmıştı ve Polat abi’nin güzergahta yaban domuzu ve köpekler olabilir uyarıları aklıma gelip gelip duruyordu artık! Neyse ki bir kaç havlamanın dışında korku salacak yakın bir temasla karşılaşmadım😄 Bu kısımdaki tırmanışta benden biraz daha ilerde kafa lambaları fark etmiştim, ilerledikçe önümde iki kişi olduğunu daha fark ettim. Oh oh yine yalnız değilmişim. Yanlarına geldiğimde bu iki kişinin, daha bir önceki gün evlenip balayına 90K’ya gelen çılgın çift Hüseyin abi ve Belkıs abla’nın olduğunu anladım😄 Beni uzaktan görünce diğer CP’de kalan arkadaş sanmışlardı, onun da iyi olduğunu ve geriden geldiğini söyledim. Yorulmuşlardı ağır ağır tırmanıyorlardı, ben de yanlarından ayrılıp yine bir başıma devam ettim. Beyoba’ya da sorunsuz gelmiştim. Burdaki gönüllülerde çok iyi şekilde karşıladılar yine beni. Artık yarış bitti hadi gözün aydın diye motive etseler de daha 12 km vardı. Biraz tatlı ve tuzlu takviyesi aldıktan sonra tekrar yola çıktım. Saat 22:30 civarıydı, tahminlerime göre gece yarısı finishi görecek gibiydim. Burdan sonrası genel olarak iniş deniyordu ama gel gör ki bitmeyen bir dolanmaca başlıyordu. Denize doğru gitmemiz gerekiyordu ama ben dağa yönelip yokuş çıkıyordum bu nasıl iniş😄 Zeytinliklerden dolana dolana artık düze gelmiştim. Gücümün azaldığını buralarda yavaştan hissediyordum, haliyle 90 km’ye yaklaşmıştım, bünyem alışık değil😄 Bahçelerden ve patikalardan sıyrılıp son 4 km kadar bir alanda artık asfalt ve taşlı yola çıkıyordum. O kadar yolu araziden geldikten sonra bu kısım ayaklarımda sert bir etki yapmadı değil tabi:)) Artık tek düşünce finishti. Muhtemelen pek de nizami olmayan şekilde yampiri yampiri koşuyordum😄 Oradaki diğer otellerin müşterileri gecenin bir vakti kafada lamba koşan beni görünce biraz şaşırmışlardı tabi😄 Korna çalarak destek verenleri de unutmamak gerek, bunlar hep gaz işte😄 Sahil tarafından otele olan yola çıkmıştım artık 2 km ye yakın bir mesafe kalmıştı koştum da koştum, ne kadar koşmaya benzer bilinmez ama niyet önemli orada😂 Artık otelin ışıklarını görüyordum ve uzaktan Ümithan’ın sesini duymuştum. Karanlıkta göremediğinden “Selman abi sen misin” diye bağıyordu. Benim tabi ne sandın diye bağırıyordum😄 Valla bendim bildiğin ben, finishe gelmiştim😬 50K’nın üstünü görmeyen ben, yine bir 10k antrenmanıyla 94K finishine gelmiştim😂 Team RunBo yine ordaydı ve beni karşılıyorlardı, kollarımı açıp koşuyordum artık, finishe geldiğimde alkışlar eşliğinde zıplayarak girmiştim😄 Hemen kafama bir madalya takıldı yeşil yeşil, az mesafe değildi sanki, değil mi ama! 94 km’den sonra hak etmiştim sanırım😂 Belki ben doğru olanı yapmadım, plansızdım, belki de hazırlanmak gerek uzun mesafeler için ya da daha ciddiye almak ama çıktım ve koştum, kendi sınırlarımı zorladım bir nebze de olsa, kontrolü kaybetmeden:) Bazen deli cesareti insana aklı başındalığı öğretebilir.

Her zaman bana destek olan takımım Team RunBo’ya ne kadar teşekkür etsem az, ayrıca yol arkadaşım Gülce ve genç yetenek Ümithan iyi ki varsınız:) Polat Dede ve eşi Zeyno abla’ya da bu güzel organizasyon için ellerine sağlık diyorum. Keza gönüllü ekibine de:) Parkur muhteşem gelin koşun işte benden dinleyeceğinize😄

Team Run.Bo Sonuçlar:

94 km, 3500 m+
Selman 16:59:52 (Overall: 30/33 Finisher)
36 km, 1500 m+
Aylin 04:29:09 (Overall: 23/156 Finisher, Gender+Cat:2)
Bike 05:27:08 (Overall: 91/156 Finisher)
Ersavaş 05:02:37 (Overall: 62/156 Finisher)
Mehmet 04:46:15 (Overall: 45/156 Finisher)
Savaş 04:47:12 (Overall: 46/156 Finisher)