İznik Ultra 2019

2019 İznik Ultra, Narlıca Dağ Maratonu (55K)
20.04.2019 http://iznikultra.com/

Yazan Run.BO: Bike

Bir “Mud Race İZNİK” Hikayesidir!

Bu yıl İznik tarihe adını yazdı. 2019 yılı İznik’i unutulmaz bir İznik Ultra oldu. Anlatılmaz yaşanır derler ya, bakalım kalemimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım. (ha, yazıyı boşver, izlemek isterim derseniz de parkurun videosu burada.)

Narlıca sabah 10.30 start’ta güneş gözlüğü ile başlayan, sonrasında kar ve tipiye yakalandığımız, zeminin nerdeyse 30K’sı çamur üzerinde geçen bir Mud Race yaşadık. Bu benim 4. Kez İznik’e gelişim. İlk İznik yarış raporumu 2016 yılında, o zamanlar 15K olan Derbent Patikası‘nı koşup yazmıştım. Aradan 3 koca yıl daha geçmiş. 3 kez de 50-55K parkurunu koşmuşum. Şimdi yeniden bir İznik raporunu kaleme alma heyecanı içindeyim.

Sevgili Koşu sever okur, en sonda yazacağımı başta yazayım. Benim için Türkiye’de kesinlikle her yıl mutlaka koşacağım 2 (organizasyon boyutu ile bambaşka seviyede olan) yarış var. 1. Medarı iftiharımız, UTWT takviminde de yer alan Cappadocia Ultra Trail, 2. TR’nin en eski ultra organizasyonu İznik Ultra.

Patikaya başladığım ilk zamanlar kıymetini tam anlamamışım, İznik Ultra yapı itibariyle pek çok Avrupa yarışı ile yarışabilecek güzellikte. Oralarda da çoğu yarış bir göl etrafında dönüyor ve köylerden geçiyor. Burada da parkur İznik Gölü etrafını dönüp, İznik’in köyleri içinden geçiyor, adeta bir İznik kültür gezisi tadında özel köyler bunlar. 8. yılında İznik 100 mil (160K solo ve relay), 90K, 55K, 35K ve 20K olarak koşuldu. 140K’dan 160K’ya çıkan parkur TR’nin ilk 100mil ultra-trail’i oldu, çok da yakıştı. Yıllardır diğer bildiğimiz mesafelere de bir +5K eklendi, eskiden Derbent inişinden sonra İznik’e giden asfalt yol yerine neredeyse şehir içine kadar zeytin ağaçları ve bağlar arasından, alternatif bir patika rotası üzerinde gidiliyor artık, uzayan mesafeye ek olarak şehire 4.5K kala Çamdibi KN’sı eklendi. (Bu köy için ilerleyen satırlarda hak ettiği yeri vereceğim.) 55K parkuru için cut off süresi 11 saat. Geçen yıl 50K’yı 7s34dak koşmuştum. Eh bu yıl da uzayan parkur ile hadi 08-08:30 saat arasında bir yerlerde bitirme hayaliyle yola çıktım…

Evdeki hesabın çarşıya uymadığı bir İZNİK ULTRA! Aylardan Nisan. Hadi biraz rüzgar essin, ahmak ıslatan yağmur yağsın, yükseklere de 2 yıl önceki gibi hadi hadi kar serpiştirsin. Bunların hepsine ok. Fakat, yarış günü yaklaştıkça hava tahminleri adeta bir kış yarışı tadında geçeceğini müjdelemeye başladıkça, şort taytı rafa geri kaldırıp, yarış sabahı en soğuk günlerde giydiğim kalın taytımı üzerime geçirdim. Parkur işaretlemeleri sırasında çekilen videolardan da takip ettiğimiz kadarıyla parkur hiç alışık olmadığımız kadar ıslak ve çamurluydu. Eyvah ki ne eyvah. Yeni ayakkabı almam lazım! Elimdekilerle anca patinaj çekerim! Hızlandırılmış megagrip tabanlı ayakkabı araştırması sonucunda hemen satın alabileceğim ve uygunca fiyatlı TNF Endurance 2 aldım (hayatımda ilk kez GTX koşu ayakkabım oldu –böyle berbat bir havada GTX kötü bir şey değilmiş arkadaşlar… hemen tükaka yapmayın… 😉 )

Kıyafetsel olarak hazırdım da, ben gerçekte ne kadar hazırdım? Buraya belki bir paragraf dolusu soru işareti koymak lazım.

2019 yılı başladığından beri başıma gelen en iyi şey OCC kurasının çıkmasıydı. Sonra her şey ters gitti. OCC öncesi kendimce sağlam bir yarış takvimi yapmıştım, değişik zemin ve mesafelerde. Şubat’ta Manavgat 37K’ya hasta girdim. Sonra öğrendik ki hasta değilmişim, bronşlarım hassas imiş, veremli gibi öksürmem ondanmış. Neyse Allah’tan sonraki yarışım Mart sonunda Alanya 48K idi. Doktor dışarıda koşmamamı ve hatta 1 ay komple koşmamı yasakladı, koşu bantlarında olabildiğince debelendim bu sürede. Tam iyileştim, artık ormanlara kavuşacağım dediğim an, Alanya yarışına 3 gün kala merdivenlerden yuvarlandım ve ayak bileğimin üzerine düştüm. Sonraki hikayeyi biliyorsunuz. Alanya’da ayak bileğimi sarıp sarmaladım, gücüme kuvvet deyip start aldım. Yarış içinde teknik inişleri bu bilekle yapamayacağım gerçeğini fark ettim. +2000m 25K CP’sinde hayatımın ilk (ve son olsun) DNF’ini gördüm. Dönüşte kendimi doktora emanet ettim. Bir 4 hafta koşmama yasağı da ondan geldi. Halbuki benim Nisan ayında 2 yarışım vardı. Sadece 2 hafta sonra 4 gözle beklediğim Latmos Ultra 45K, üzerine de İznik 55K. Latmos’u 17K’ya düşürüp, parkura ayak bileğimi koruyan hafif trekking botumla girmeye karar verdim. Orada da hava berbat, zemin muazzam kaygandı. Süper isabetli bir karar oldu 😉 Fakat senenin 4. yarışında artık taviz vermek istemiyordum. Ne olursa olsun İznik’te o 55K parkuru koşulacaktı! Fakat Murphy! Koşu antrenmanım zaten eksik, bir de hava şartları üzerine eklenince! Fakat işte ne zaman hesap kitap uydu ki?!

Millet haftada 100K koşuyor, benim Ocak-Nisan arası koşu kayıtlarım ayda 100-120K arası! Durum vahim dostlar! Hatta daha net konuşalım. Berbat! Neyse, moral bozmak yok. Arada hiçbir şey olmamış, aradan bu fırtınalar geçmemiş gibi start alacağım elbette. Zira motivasyonum büyük. Canım Müşküle’m beni bekler, papatya tarlaları, bin bir çeşit çiçek, yemyeşil yaylalar beni bekler… Atlar, inekler gibi koşasım var manzaraların içinde… Tek kulağımda müziğim, dudaklarımda ıslığım, Narlıca’dan 10.30’da start alıyoruz.

Start öncesi kahvede
55K birincisi kim olacak? Tabii ki Mehmet Aydıngör!

Organizasyon ile ilgili bağzı bağzı şeyler:
Konaklama sorunsalı: 2 yıldır biz konaklama yapmıyoruz İznik’te. Yıllardır uçan kaçan konaklama fiyatlarını ödemek istemiyoruz. Selman ve Ankara’dan gelen tayfa DSİ’de kaldılar bu yıl. Savaş da uzun mesafe startından önce çadırını kuruyor, içinde 3-4 saat dinleniyor, onu da yarış sonrası toparlayıp, ekipçe İstanbul’a yarış akşamı geri dönüyoruz. Yeni köprüden beridir bu sistemi sevdik. Elbette tek sorunu ertesi günkü ödül törenine kalamamak…
Malzeme kontrolü: En iyi ve ciddi kontrol İznik’te yapılıyor. Hiç taviz yok. Listede ne yazıyorsa harfiyen isteniyor, hatta fener çalışıyor mu diye kontrol ediliyor. Pek çok bardağı olmayan kişi sorun yaşamış bu noktada, fakat kısmen organizasyonu haklı buluyorum. Neden, çünkü biz doğaya çöpümüzü yere atıyoruz arkadaşlar, evet ben sen o değiliz bu çöpleri atan, fakat işte birileri atıyor bu çöpleri doğaya, o kutuların ya da cafeden alınan plastik bardakların da atılmaması için bir sebep yoktu!
Tshirt dağıtım yeri neden bu yıl Expo alanından 500m ilerdeydi, anlaşılamadı. Fakat sabah kit kontrolü sonrası, t-shirt’ü teslim alabilmek için sağlam bir jog attık, neyse hava soğuktu, ısındık 😉
Çöp sorunsalı! Maalesef. Üzülerek yeni bir başlık ekliyorum. Çöp. Bizim çöpümüz. Çantamızda taşıdığımız yiyecekleri tükettikten sonra boş ambalajların yere atılma hali. Bu yıl katılım rekoru kırmış İznik’i çöplük içinde bıraktık! Sınıfta kaldık! O jel, çubuk kraker, bar poşetlerini yerlere atarken hiç mi sızlamıyor vicdanınız? Toplamaya kalktım, baş edemedim. Yoo! o SİS poşetleri biz koşuculardan düşmüş olamaz değil mi? Yok yok, kesin değildir.
55K Parkuru: Parkur kafamda şöyle bir şey: Müşküle’ye kadar yaklaşık 2 saat süren bir yolculuk, 2 tane ip inişinin olduğu, zeytin ağaçları arasında geçen yer yer single trek bir ortam, Müşküle’ye varınca çocuk ve kadınlarla kucaklaş, sonra tırman tırman tırman Süleymaniye’ye kadar koşabildiğin yerde koş, Süleymaniye’de iyi beslen. Derbent’e kadar koşulabilir yumuşak eğimlerin olduğu yerler, doğanın keyfini çıkart, Kirazlı yayla çok güzel sakın ıskalama, 30k’lardaki orman geçişinden sonra Derbent ufukta göründü demektir, hadi az kaldı, kalan son enerjinle koş, Derbent’te çorbanı iç ve İznik’e inişte yaldır yaldır koş, zeytin ağaçları, bağlara göz kırp ve finişi göğüsle! (Eğim grafiği ve detayları)

Dostlar, patika yarışların güzelliği bu işte. Hesapların her zaman tutmaması. Bir kere parkurun tam ne kadar olduğunu anlayamadık. 56K +1870m görünen parkur, saate yüklediğimde 57.07K +2743m, gerçekte ise 57.54K +2118m olarak kayıtlara geçti. Mental olarak o son 5K zor geçti. Narlıca startından sonra hava tam koşu havasıydı. Bu yıl Narlıca içinde, mezarlıkların oraya gidip starta dönen bir loop atarak girdik Narlıca patikasına. Böylece hızlı arkadaşlar önden gidip dar patikaya ilk girebilmiş oldular. Pratik çözüm. Fakat zemin ilk sinyalini patikada verdi, ıslak ve kaygandı. İpin yanında bizler de ip gibi dizildik. Yol aldıkça, yükseklere çıktıkça hava gittikçe ıslak ve soğumaya başladı. Müşküle bu yıl hava muhalefeti nedeniyle sokaklar çok sessizdi, nerede benim Müşküle’min çocukları ve kadınları? Yoklar. CP’ye kadar 2 çocuk görebildim. Keyfim kaçtı, CP’ye girdim ve hemen çıktım. Seneye kaldı kucaklaşmamız…

Müşküle’nin çocukları nerede? Bu yıl yoklar!

Müşküle’den sonrası hava artık döndü. Yağmurla başlayan, sonra birden çıtır çıtır doluya dönüşen hava, lapa lapa kara dönüştü. Zeminde hareket etmek artık zordu. Çamura saplanmış 2 çekerli ağır vasıta gibiydik. Bu yolda artık hedefimi 9 saat olarak revize ettim. Durum baştan belli olmuştu, boşuna 8 saatte bitireceğim diye debelenmeye, moral bozmaya gerek yoktu… Koşabileceğim yerde bile yürüyorduk. Hatta çamur nerede az ise, bir sağa bir sola yalpalayarak kuş uçuşu gideceğimize daha fazla yol alarak ilerliyorduk. Tabii ki bu durum çeneme vurdu, vurmak zorundaydı. Fotoğraflar, videolar çekildi, kameralara konuşuldu. Yeni dostluklar kuruldu. Bir Marsis, bi Kazım, Karadeniz müzikleri dinlendi. Sisler içinde yemyeşil bir denizde kalabalık olarak akmaya başladık. Süleymaniye’ye inen yolda artık mud board yapmaya başladık. Ayakların paralel olarak çamurlu yüzeyde gitmeye çalıştığı bir nevi kayma etkinliğine dönüştü olay. Bir anlık boş bulununca hop popo üstü çamura oturdum. Hah şimdi tam bir mandaya benzedim!

Lapa lapa kar yağıyooor!

Süleymaniye CP’sine geldiğimde yarışa başlayalı 3s 41dk olmuş. Ne enteresan 2017’de de tıpatıp aynı sürede gelmişim bu noktaya. O zaman da çok yorgun gelmiştim, CP’de çok oyalanmıştım. Bu yıl hava muhalefeti nedeniyle bahçe yerine içeride soba başında CP. Buraya girenin çıkması zor. Avuç avuç çizi kraker ve peynir yiyip, sulu kolayı fondip yapıp çıkıyorum hemen. Ben çıkmadan 90K 1.si Oğuzhan Emre Singer giriyor CP’ye! İnsan üstü bir olaya şahit olmuş gibiyim. Helal olsun. Oğuzhan 90K’nın 52.K’sına 5.15 ile girmiş. Neredeyse Narlıca’dan beri birlikte koştuğumuz Cem Savacı geliyor CP’ye, ben daha fazla durursam bir daha asla çıkamayacağım gibi hissediyorum. Yavaştan çıkıp beklerim ilerde diyorum. Zaten Süleymaniye sonrası o çıkışı yürümeye niyetliyim.

Zirvede bu sefer sert kuzey rüzgarını yiyoruz. Bir an çenem donmuş olabilir mi diye kontrol etme ihtiyacı hissediyorum. Neyse ki rüzgarlığım hayatımı kurtarıyor. Buraya kadar şahane iş çıkarttı. Eldivenim acaba nerede diye hayıflanırken, bufftan bir elime eldiven yapıyorum, yoksa parmaklarım donacak. Sağ eli böyle kurtarıp, sol elimi de rüzgarlığın içine saklıyorum.

Bu hava enerjimi aldı götürdü. Sanki yediğim hiçbir şey fayda etmiyor. Yediğim anda buharlaşıp gidiyor. Yanımda 6 jel ve 1 adet müsli bar var. Normal şartlarda 4 jel ile bu yarışı bitiririm. Müsli bara ancak ölmek üzereysem sıra gelir 😉 Fakat Süleymaniye’den sonra bir 40 dakika geçtikten sonra bile enerjimi toparlayamayınca 4. jelimi yaylada açıyorum. Derbent’teki çorbaya odaklanmaya çalışıyorum. Altı üstü bir ormana girip çıkacağız, sonrası Derbent!

Ahh!
Derbent orda uzakta bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür tadında bir moddayım. Fakat o da ne! En büyük çamur deryasının içine düşüyoruz! Artık bu yarışın adının Mud Race olarak değişmesi gereken bir noktadayız! Bazı yerlerde 3 kişi el ele baraj kuruyoruz ki düşersek birbirimize destek olalım.

İznik Mud Race’e hoş geldiniz!

Bata çıka Derbent’i gördüğümüz tepelere çıkıyoruz. Ha gayret çorba şuracıkta! Bu motivasyonla biraz daha hızlanıyorum. Önümde BKA’dan Bilge’yı yakalıyorum bu sefer. Bilge de benim gibi mental bir savaş içinde! Aman aman! Yolumuz var daha bir 20k kadar! Gözünü seveyim aklımın, dayan ha gayret! Bilge ile güle oynaya Derbent CP’sine birlikte giriyoruz. Ersavaş bu yıl koşmadı, destek ekip olarak sosyal medyacılık yaptı, Güzel de oldu. Birinin sizi çekip çevirmesi, su kaplarını doldurması güzel bir hismis. Bakiye ablamın efsane pişilerini hop mideye çiğnemeden yutarak indiriyorum. Çorbayı fondip yapıyorum. Hadi ben çıkayım artık! Derken o da ne! “Bilge Bilgee? Nerdesinn?? Hadi gidiyoruzz?!” “Ben daha buradayım diyor, sen git.” Meğer yarışı bırakmaya karar verdiği bir kırılma noktası yaşıyormuş! Bilsem tabii ki yapışacağım, söylemiyor, çaktırmıyor bile! Bu noktaya kadar 2017 ile tıpatıp aynı sürede geliyorum. 6saat 25 dak’da. Çıkıyorum CP’den, hadi inş önümde 20K kaldı 2.5 saatte bitse bile, hala 9 saat süresine sadık kalarak bitirme hesapları yapıyorum.

Bilge ile Derbent sohbetleri…

Derbent’in asfalt inişinde 2 arkadaş ile laflıyoruz. Yeni bir alt geçit yapılmış. Artık karşıya geçiş buradan. Bu yıl UTMB / OCC ev arkadaşımız Hakan Tilgel’in dostu çıkıyor birlikte koştuğumuz kişi. UTMB laflıyoruz bu sefer. İznik’i koşarken bile UTMB sohbeti yapabilmek ne güzel. Enerjim yerine gelir gibi oluyor, artık stabil koşabilmek istiyorum ama gerçekte çok yoruldum, dur kalk tekleyen antika dolmuşlar gibiyim.
Nasıl oluyorsa, bu kadar kalabalık yarış, üstelik artık sonlara yaklaştık, bir süre kimseyi görmeden tek başıma koşuyorum. Ön bir grubu daha yakalıyorum. İçlerinde 160K koşan bir babayiğit var. Ellerini sıkıp tebrik ediyorum. Mümkün olsa yanaklarını öpüp kucaklayacağım. 55K bile bitmedi, 160K koşmak nedir yahu?!

Neyse o grubu da geçip, eski dik yola daha yatay giden alternatif rotamızdayız. Hay bu yarışı 5k uzatan zihniyet diye başlıyor beynim. Hayır hayır. Herşey çok güzel. Bak çiçeklere, zeytin ağaçlarına diyor beynimin diğer tarafı. En iyisi bir jel daha açayım. Müsli barı da mı yesem? Yok artık daha neler derken 2 lokmada o da midede!

Bitmeyen son 9K

Artık Derbent inişi bitmek üzereyken arkamdan gelen yaldır yaldır bir ayak sesi duyuyorum. O da kim derken? Bilge geliyor! Hobaa! Dostum gelmiş! Derbent’e kadar olan mental oyunumuzu ta İznik’e kadar devam ettiriyoruz. O +5k bana +1 saat attırdı. Üstelik Derbent inişi hiç hayal ettiğmiz gibi felaket çamur da değildi. Ama işte artık mücadele edecek güç kalmamıştı. Teslim olduk zeytin ağaçlarının manzarasına.

Son CP Çambidi’ne geldik ki, Bilge ile km tartışmasına başladık. Onun saati ile benimki arasında fark vardı. Ve o 1 km fazladan gidiyor olacağımız gerçeği bana o noktada idrak etti, 1k’nın lafı olmaz ama o noktada sinir bozucuydu. Konuyu hemen kapattık. 😉 Çamdibi CP’sine parantez açacağım demiştim. Bu yeni köyümüz, yeni Müşküle’miz. Kontrol noktasına girip su bile almayıp çıkacaktık ki, masada sarma gördüm! Dedim bu gördüğüm sarma mı? Bilge “hadi” diyor bir taraftan. Kadın dedi, ben yaptım! Alam! Orada Dünya bir durdu. Sarmam çok meşhurdur demez mi bi de! 3 taneyi aynı anda nasıl ağzıma attım bilmiyorum! Şahaneydi de! Kadına sadece sizi çok seviyorum diyebildim! Kızı da, annemin kurabiyesi de çok güzeldir demez mi? Onu da yanıma alıp terk ettik CP’yi. Bilge dehşetle izliyor beni. Afiyetle onu da yedim vallahi! Seneye o CP’de bir tencere sarma yiyeceğim duyduk duymadık demeyin! Şahane insanlar. Artık Müşküle’den sonra canım Çamdibi’m de oldu…

Çamdibi’nden sonrası hesap kitap. Sub 9.30 olur mu? O da mı olmuyor? Amaan olmazsa olmasın denilen anlar! Sonra birden yol bizi İznik’e çıkarttı! Polis yönlendirmeleri! Aaaa tanıdık yerlere mi geldik! Lefke kapısı. Bu sefer fotoğrafçılara denk gelemiyoruz. Ve artık son 500m! Tak görünüyor uzaktan! Vallahi bitiyor! Bilge fena gaza geliyor, depar atıyor. Ben de o gazla 5.10 pace görmüşüm!
Veeee. Bitiyooor! 09:36

Yazması kolay fakat tam 9 saat 36 dakika. Geçen yıldan 2 saat ötede, 2017 hava yine kötüydü o zamandan bile +1 saat atmış. Fakat bunu saymadık. Seneye yine varız di mi sevgili Bilge? Baştan yazayım 55K’dan bi adım öteye gitmem.. o da zeytin ağaçlarının hatırına.. 😉 Ahahhaaa…

Seneye görüşmek üzere, İznik!

RUNBO Sonuçlar:
162.5K (+4470m)
Savaş    After Cutoff – DNF

56.1K (+1870m)
Bike       09:36:25 (Overall 86/140, Kadın 12/28, 45+ Cat 1)
Selman 08:42:24 (Overall 69/140, Erkek 63/112, 18-34 Cat 8)