2020 Nasıl Geçti?

2020. Ama ne yıldı!

Kabul edelim. Belki bir daha böyle olağanüstü bir hal ve duruma denk gelmek mümkün olmaz. Dedik ki arşive yazılı olarak bu tarihi yılı not düşelim.
Ekibe sorduk: 2020’nin nasıl geçti?
Pandemi belki herkes için aynıydı ve eşit koşullar demekti, fakat gerçekte herkes için bambaşka tecrübe ve edinimlerle geçti.

Bizlerin hikayelerini derleyip bir araya getirdik.
Belki bu hikayelerden biri de sensin.

Belki de motivasyonun bizim gibi tavan, belki de yerlerde. Ama her türlü, geleceğe umut ile dolu bakıyoruz. Her zamankinden belki de daha taze, küllerimizden yeniden doğacak gibi heyecanla…

Hayallerimizi, 2021’de gerçekleştireceğimiz, yine organizasyonlarda bol bol buluşacağımız, cıvıl cıvıl, sağlıklı bir yıl olması dileklerimizle.
Run.BO’lar

2020’in Nasıl Geçti?

Geri dönüş hikayeleri güzeldir; kaybettiğini sandığın bir anda beklenmedik bir şekilde yardım elini yakınında bulmak, şansının birden yaver gitmesi, finish’e giden yolda tekrar heyecanlanmak belki neticeden de değerli, çok özel anlardır benim için. Yunanistan Rodopi’de çok uzun bir yarışın henüz ortalarında ayakkabı vurmuş, ayaklarım birkaç yerinden çok kötü su toplamıştı. Ara bir noktada hemşire durumla ilgilenmiş, sonra da ‘şimdi bitir!’ demişti.  Bir Geyik Koşusu’nda ikinci 14 km için vücudumda hiçbir enerji kalmayıp yarı bilinçsiz şekilde yürüdüğüm sırada, Dinçer ev yapımı sihirli jel karışımından vermiş ve yarışı tekrar koşarak tamamlayabilmiştim. Peki ya Korona? İşte bu yarışta işler şimdiye kadar pek iyi gitmedi.

Almanya’ya yerleşeli henüz birkaç ay olmamıştı ki, virüs önlemleri altında önce koşu buluşmaları iptal oldu; sonra ‘5 kişi buluşabilir’ gibi garip gevşetmeler olduysa da, ortalık duruldu. Bazen de uygun koşu çağrısına rağmen ulaşım konusunda sakındım: ‘trene binip buluşmaya katılayım mı, yoksa es mi geçeyim?’ Kendimi sakınıp saklamam ile yaşadığım yalnızlık motivasyonumu iyice kötü etkiledi ve bu sene normal antrenman yoğunluğumun yalnızca üçte birini oluşturabildim. Her ne kadar Bonn Siebengebirge tepelerinde, ‘kendin koş, kendin kaydet’ tarzı Drachenlauf adında şirin bir organizasyona solo olarak katılabildiysem de, planladığım birçok yarış iptal oldu, heyecansız kaldım. Bir geri dönüş hikayesi gerekli gene.

Hafta içi sabahları, iş öncesi sıkıştırabildiğim mesafe ne olursa olsun koşuya çıkma hedefim var, maksat teker dönsün, rutin yerleşsin. Aynı eforu yemek anlamında da gösterip, vejetaryen diyetime daha dikkat etmeliyim ki hem kilo kaybımın önüne geçeyim, hem de doğru besini alabileyim. Bunun yanında kamp malzemeleri edinip, ilkbahardan itibaren doğada uzun vakitler geçirmek de bir diğer hedefim. Bir de sonbahar gibi ortalık biraz düzelir, yarışlar tekrar düzenlenmeye başlanırsa, yalnızca kayıt olmak bile inanılmaz heyecanlandıracaktır. Hepimize rastgele…

Mösyö Hans Burak


Anlamlandırabilmek için hikayelere ihtiyaç duyarız kimi zaman…

Bilinmezlik, belirsizlik,  kaygı oluşturur çoğu kez… Bu dönemin de kendine özgü farklı farklı  hikayeleri oluştu her birimizde…. Sevgili Bike, her zamanki yaratıcı ve üretici fikirleriyle bizleri bu hikayeleri anlatmaya, aktarmaya davet etti. E hadi, başlayalım o zaman…

Dağların kızı Türkiş Heidi’miz Aylin.

Varoluşsal  sancıların çokça yaşandığı orta yaşlarda  hem ihtiyaç duyduğumuz hem de durağanlığıyla ölümü hatırlatan rutinleri arayacağımı nereden bilebilirdim ki…. 2019 yılının sonbaharında, yaşayacaklarımızdan habersiz 10 ya da 40 yılda bir  beklenen grip salgını için  WHO’nun öngördüğü bilgilendirmeler ve eğitimlerde aşılar, bağışıklık sistemimizi güçlendirme, egzersiz, sağlıklı beslenme, el yıkama, dezenfektan, maske   kullanımı  gibi konulara değinirken ‘demo’daymışız da haberimiz yokmuş meğer. Bu sefer beklediğimiz  grip salgını yerine bildiğimiz ama bilmediğimiz değişimleriyle başka virüs salgınıyla karşı karşıyaydık. İnsanlık, görünmez  öldürücü güçleri olan bu düşman karşısında narsistik kırılganlık yaşadı, kimi inkarla, kimi aşırı hassasiyetle baş etmeye çalıştı kendi iç dünyasında. Kendi kırılganlığımı ise iyileştirme, koruma, şifacı  gibi fantazilerimle onarmaya çalıştım her zamanki gibi. Ama pek kolay olmuyor belirsizliğin bilinmezliğin yarattığı endişe karşısında. Spekülasyonlar komple teorileri sosyal medya paylaşımları ve görüntüler ruh sağlığımızı olumsuz etkilerken neler yapabilirdik ki? Dışarının kabusunu yaşamaktansa iç dünyamızda  uyanmak en iyi çözüm yoluydu. İşte dağlar, orman  koşuları, aile, dostlar ve sosyal dayanışma bunun içindi. Tabii bir de bilimin ışığı… Ne şanslıyım ki koşulardan çok fazlasını yaşayabildiğim Runbo dostlarım vardı.

2020 yılının beklenmedik kabusunun ilk aylarında Manavgat Ultra maratonunu rahatsızlığımdan ve antrenmansızlığımdan dolayı istediğim gibi koşamasam da dostlarla olmak, ortamı yaşamak çok iyi gelmişti. Sonrası malum; iptal edilen koşular, salgının etkileri, hayal kırıklıkları, kaygılar… Sağlık çalışanı olduğumdan dolayı yaza kadar ormanda çok fazla koşamasam da koruyucu hekimlik konusunda daha başka neler yapabiliriz, daha fazla insanı nasıl bilgilendirebiliriz aşamasında öğrenerek araştırarak koşmaya çalıştım. Yaz ile birlikte durum stabil hale gelince sevgili ekiple birlikte en sevdiğim dağlardan; Aladağlar’da kamp çok iyi geldi hepimize. Öncesinde de Torosların Mont Blanc’ı olan Akdağlar ve Kızlar Sivrisi’nde yürüme fırsatım olmuştu abim sayesinde. Aşk yaşadığım Tahtalı dağında ise koşmak nasip olmadı bu yıl. Gitmemle dönmem bir oldu İzmir’de yaşanan depremden dolayı, olsun daha  önümüzde çok yıllar var. 

İşte böyle… Doğada, ormanda, denizde, dağlarda iyileşirken  ruhum, bazen de kayboluyor uzaklara. Gözlerimi kapatıp ilk defa koştuğum dağlarda olma hissi beni bana getiriyor her şeye rağmen  devam diyor. Bunları yazarken dışarıda tüm parıltısıyla, ışıltılı renkleriyle  gökkuşağı bize gülümsüyor, geçecek bitecek artık diyor. Gökkuşağını görebilmek için yağmurun dinmesini beklemek çocuklar gibi coşkuyla umut edebilmek gerek bazen. 2021 yılının gökkuşaklarını hiç gitmediğimiz  dağlarda  görmek yaşamak dileğiyle… Sizleri çok özledim.

Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait 
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım

Mevlana

Hocaların hocası sevgili Aylin


Yılsonu, doğum günü gibi dönüm noktalarında istemsiz bir iç muhakemeye tutulurum. Diyalog genelde yaptıklarımı kıyma makinasından geçirmeye benzer ama zamanla bu kıymıklardan tekrar bir şeyler inşa etmeyi öğrendim, hatta bayağı keyif alır oldum. Bu sene, muhakemeye pek gerek kalmadı, zira pandemi, hayatın birçok yönü ile istemsiz sert bir yüzleşmeye sebep oldu. Hayatımda bu yüzleşmenin bireysel etkisinden çok toplumsal etkisini hissettim. Çünkü benim gündelik rutinimin temel iskeletinde çok köklü bir değişiklik olmadı. Sabah kalktım, işe gittim. Bütün gün hasta bakıp eve geldim. Yolda kahvemi içtim ve ardından spora gittim. Günü, her zamanki kedi tarama ritueli ile tamamladım. On yıl aradan sonra, tek tük de olsa Cumartesi günü çalışmamak iyi geldi, gözlerim ve kemiklerim dinlendi. Finito.

Mümin, meditasyonda

Yıllardır, bilinçli olarak daha korunaklı, az insanla bezeli, tekdüze bir hayat yaşıyorum. İnanın, diyalogdan hazza, nesnelerden aktivitelere, her şeyin bolca bulunduğu bu devirde bunu yapmak aktif çaba istiyor ve bir hayli zor. Ben buna İstanbul’da köy hayatı diyorum. Bu açıdan pandemi işimi biraz kolaylaştırdı diyebilirim.

Pandeminin yarattığı farkındalık özelinde konuşacak olursak ilk dikkatimi çeken şey: elimizde binlerce yıllık bilgi ve veri olsa da ilk tepki aşırı duygusal oluyor. En derinden geliyor, hayatta kalma refleksinden. Bu refleks ile ayakları yere sağlam basan insanların bile nasıl saçmaladıklarına, kendini koruma içgüdüsü ile insanların tüm o medeniyet örtüsüne rağmen ne kadar bencilleşebileceklerine tanık olmak beni en çok etkileyen şey oldu. Yıllar evvel, başka kültürden bir arkadaşımla Auschwitz’i ziyaret etmiştik. Orada da hissetmiştim bu evrensel utancı. Uygun koşullar altında en medeni insan, bir canavara dönüşebiliyor.  İnsana olan romantik ümidimi yitireli çok olmuştu, bu nedenle aslında şaşırmıyorum ama pandemi döneminde aktif hasta bakmak bana bile birçok şey öğretti diyebilirim.

İlk defa çalıştığım bir kurumla ilgili bu kadar gurur duydum. Fırtınalı zamanlarda süreci kiminle atlattığınız çok şeyi değiştiriyor. Sular durulduğunda, ne ilginç bir macera yaşadık da diyebilirsiniz, dalgalar boğmasa zaten ben boğacaktım da. Kimi insanlar mevcudiyetleri ile durumu zorlaştırırken kimileri kolaylaştırır. Bu bağlamda, yer yer çok eleştirsem de, çalıştığım kurumun idarecileri, mesai arkadaşlarım ve Didem, iyi ki sizlerle böyle bir dönemi geçirmişim.

Özel hayatımda da omnipotent yetiştirilmeye çalışılan her macır* gızanı gibi pandemiyi yalnız başıma göğüslemeye çalıştım. Ama kronik sakatlıklar ve haz kaynaklarımın tükenişi ile bu hiç de kolay olmadı. Ayaklarımı süreyerek dışarı adım attığımda Roni’nin, Ersavaş’ın, keptın Bike’nin, Cem’in eşlik etmesi ile kilometreler çekilir hale geldi. Hareket etmenin kendisi bir dinamo etkisine sahip. Bu Z raporunu yazarken özünde pandeminin nasıl geçtiğini ve bizi neyin motive ettiğini anlatacaktık. Amerikan rüyasının globalleşmiş versiyonunu yaşadığımız günümüzde motivasyon bence fazlasıyla abartılmış bir kelime. Hollywood filmlerinde de sık sık karşımıza çıkar: Genç biri New York’a gider, çok hırslı ve arzuludur, yırtına yırtına istediğini elde eder. Veya aksiyon filmlerinde bölük lideri, takım arkadaşlarına verir gazı, zafere varırlar. Gerçek hayatta bu işler pek de öyle olmuyor, bkz. Vietnam. Bazen hayatına devam edebilmek gibi temel dürtüler, motivasyonun yerini alıverir ve daha kuvvetli bir itici güç oluşturur. Pandemi döneminde spor yapmak da benim için bir nevi öyle oldu. Tekrar tekrar gelen sakatlıkların üzerine kendimi disiplin ile boğmayayım derken kilo aldım. Siz spor bağımlıları hep böylesiniz diye takılanlar gerçek manada edilgenliğin nasıl daha güçlü bir bağımlılık potansiyeli olduğunu bence kavramamışlar. Hayatta etken konumda olmak, edilgen olmaya kıyasla inanın kat be kat daha zor bir iş. Önce o ilk adımı atmayı gerektirir. Sonra ikincisini. Ardından üçüncüsünü. Bilmem kaç bininciden sonra onca yorgunluğa rağmen bir adım daha atmanız gerekir. Ve bunu gazla, motivasyonla ancak bir bilemediniz iki kere yaparsınız. O da kendi tekrarına düştüğünde gazı kaçar. Ancak bilinçle bunu sürdürebilirsiniz.

İşten eve geldiğimde kız arkadaşım soruyor: Salona mı, koşuya mı? Salona diyorum. Çok yorgun görünüyorsun, nasıl yaptığını anlamıyorum diyor. Nasıl bir irade bu? Aslında irade ile çok alakalı değil diyorum. İrade orada hep var olan, tek vücut ve değişmez bir şey değil. Binlerce deneme yanılmanın pragmatik bir sonucu. Evet, yorgunum ama fiziksel değil, mental. Ve üzerimi değiştirip salona gidersem yapacağım şeyin bana iyi geleceğinden adım gibi eminim. Bu nedenle yorgunluğumu ve isteksizliğimi bir bohça gibi yanıma alıyorum. Salonda bir sehpanın üzerine yerleştiriyorum. Basit hareketler ile ısınmaya başladığımda onlar da beni izliyor ve ‘Allah Allah biz buradayken o orada nasıl olabiliyor’ diye düşünüyorlardır. Hareket hareketi doğurur. Vücudum açılmazsa, gerçekten bir direnç varsa, egzersizi bırakıp ve bir çikolata alıp eve gidiyorum. Nasıl olsa yarın tekrar deneyebilirim. Açılımaya başlarsa ve motivasyon, istek gibi uçucu gazlar da olaya dahil olursa ne ala keyfini çıkartıp aşırı idman ile kendimi sakatlamamaya çalışıyorum. Günün sonunda, birçok orta sınıf meslek sahibi gibi enerjisinin büyük bir kısmını insanlar arası iletişime harcayan ben, iştekinin tersine zihnimin dinlenirken bedenimin çalışması için bir fırsat yaratıyorum. Denge.

Denge deyince kainatta bizim algıladığımız biçimi ile bir şeye karşılık başka bir şey gibi doğrusal bir denge unsuru yok. Daha komplike ve kaotik bir denge hakim. Bizler de hem biyolojik hem de ruhsal varlıklar olarak kainatın mini temsilleriyiz ve kendi içimizde bu dengeyi tahsis ettiğimizde türbülanslardan en az düzeyde etkileniriz. Bir keşiş gibi hiç kımıldamadan meditasyon yaparak da bu dengeyi arayabiliriz veya yaşamın en temel unsuru olan hareket ile de. Ben her şeyin yeri ve zamanı olduğunu düşünüyorum. Eğer yeterince uzun yaşarsam, geçmişte yaptıklarımı oturup düşünmek için bol bol zamanım olacak. Şimdilerde, gün içinde fazlasıyla hareketsiz kalan vücudumu, hala yapabiliyorken elimden geldiğince koşturmak istiyorum. Meditasyonumu da kedilerimi tararken ya da elimde kahve bardağım ile hayallere dalarak yapıyorum.

Önümüzdeki yıl, motivasyon bekleyenlere motivasyon, huzur arayanlara huzur, sevgi bekleyenlere sevgi getirmesini temenni ediyorum. Ama yine de lütfen sadece beklemekle kalmayın, siz de bir adım atın.

Galata kedisi Mümin


Tam da hızımı yeni almaya başlamıştm. Tekrar koşmaya   ve yarışmaya başlayalı 1 yılı henüz dolduruyordu. İstanbul Ultra Trail, Frig Ultra, Kapadokya CMT derken 2019’da kendi sınırlarım çerçevesinde hatırı sayılır sayıda yarış koşmuş ve yılı 4 haneli rakamlarda kilometre koşarak kapatmıştım. 

Cem, bu yıl yaz tatilinde tekrar Kaçkar’lara gitmeye fırsat buldu.

2020 hedefleri büyüktü. İlk yarış Manavgat’ta ve Şubat ayında idi. Sonraki hedefler ise daha zorlu İznik, Alanya ve hedef yarış Aladağlar Ultra Sky idi. Ancak her şey Madrid’deki o 4 gün içinde değişiverdi. Park de Guel’de İspanyol koşuculara selam ”çakarken” katıldığım toplantıda “temaslı” olduğum için İstanbul’a dönüşümde 14 gün karantinada kalacağımı hiç tahmin etmedim.

İşte böyle bir hikaye ile başlayan sene; süper eğlenceli, pek yaratıcı ve en azından kendini idare eder şekilde geçti… demeyi ne de çok isterdim. Ama gerçekler sadece sokağa çıkılabilen saat aralıklarında telaşlı kısa koşular, bahçede, sokakta tamamlanmaya çalışılan zorlama koşulardan ibaretti. İznik’in göl manzarası yerini  trainer’ın sinir bozucu sesine, Aladağlar’ın çarşakları ise yerini sokağın kaldırım taşlarına  terk etmişti. Senenin 2. yarısında gelişen iş değişikliği ise gerek fiziksel gerekse manevi anlamda koşu hayatıma 2. darbeyi vurdu. 

Sene böyle geçti. 2020’nin karşılanamayan istek ve planları 2021’e umut olarak taşınmaya çalışılsa da pandeminin yarattığı sis bulutları görüş mesafemizi 1 hafta ile kısıtlıyor durumda. Hal böyleyken gönlün istediğini planlamak; yeni hayal kırıklıkları yaşatma potansiyeline sahip olunca koşucunun moral ve motivasyonunu sağlamak hayli zorlaşıyor. Bu zorlukta ise  psikolojik açlık, haz  alma ihtiyacı ve endorfin salgısı için ise en basit yöntem 3Ptekniği; Pide-Pizza-Patates eşliğinde uzun bir tapering dönemi misali. 

Mutlu, sağlıklı ve koşarak karşılanan haz, salgılanan endorfin ve doyurulan psikolojik ihtiyaçlar ile dolu bir yıl dilerim.

Editörün notu: Cem pek anlatmamış, klavyeyi ele geçirmişken tamamlayalım… Cem uzun yıllar sessiz kaldı, fakat 2019’da müthiş bir geri dönüş yaptı. Kimsenin cesaret edemeyeceği türden ve mesafelerde. Cem bir kez başladı mı, çok hızlı toparlayabiliyor, 2020’de belki sportif olarak zorunlu olarak mola verse de, üretmeye devam etti. Canlı yayınlarda konuklarla söyleşiler, gazetedeki makaleleri ile spor ve sağlık konularında herkesi doğru bilgilerle aydınlatma çabaları, şehirlerde bisikletin ulaşım aracı olarak kullanılması yönünde (one less car) gibi önemli farkındalık projelerinde hem hepimize rol model oldu hem de bilincin gelişmesini dert edindi.  Yapı itibarıyle challenge’ı seviyor, Cem’i zaten durdurmak pek mümkün değil, her şey normale döndüğünde yine geri dönüşü muhteşem olacak. Yakın gelecekte 100M’de Savaş’a eşlik ederse hiç şaşırmayız.

Dr. Jr. Cem (ekipte 2 tane Cem isminde doktor olunca mecburen lakabı Jr. oldu)


2019 yılını 10’un üzerinde yarışa katılarak tamamlamanın verdiği hafif bıkkınlıktan dolayı Kapadokya CMT sonrası uzun bir süre yarış koşmama kararı aldım. Bu ciddi kararı 2020 Şubat’ında 10K Riva Koşusu ile patlatarak ne kadar iradeli bir insan olduğumun altını çizerek yıla başladım.

2020 özeti: 1000K’yı deviren Saucony’ler ve vazgeçilmez aksesuarımız maske

Run.Bo ekibindeki motivasyonu tam ve yarış planlarıyla yanıp tutuşan arkadaşlarımın alevleriyle seneye motive olmaya çalışsam da aslında bu seneyi bir nevi nadas gibi geçireceğimi düşünüyordum. Belki bir tane yarışı seçer, onlarla beraber koşarım diyordum. Diğerlerinde de maksat beraber olmak, uyan hangisi olursa gider, gezeriz. Yer içeriz.

Mart ayı Covid19 salgını haberleri ve sonrası malumunuz. Şartlar benim yarıştan uzak kalma isteğime resmen biçilmiş kaftan gibi uydu. Dönem içinde uzunca bir süre seyahat edememe, park ve ormanlara gidememe gibi durumlardan ötürü Beşiktaş’ın inişli yokuşlu sokaklarında Bike ile koşmaya başladık. Sevmediğimiz şehir içi koşuları kısa sürede normalimiz oldu. Beşiktaş-Mecidiyeköy-Taksim-Beşiktaş ringinin ne kadar küçük olduğunu fark ettik. Arabayla, toplu taşıma ile bitmeyen yollardan 10K çıkartmaya çalışmak da baya bir işmiş!

Hiç kullanmadığım yol ayakkabılarım 1000K’yı devirdi. Chamonix’den ucuza aldığım yedek Hoka’lar açılmamış şekilde kutuda duruyor, 1,5 seneyi geçti…

Bu seneki şartlar açıkçası benim için bir sorun yaratmadı, yollarda 2000K koşabilmişim fazla da zorlamadan. 2021 için şimdilik herhangi bir planım yok. Yarışla motive olan bir insan zaten değilim, kendi kendime kısa kısa koşmak bana halen iyi geliyor. Tek özlediğim, diğer Run.Bo’larla daha uzun orman koşularında ve yemeklerde bir araya gelebilmek, koşu dünyasından özlediğimiz arkadaşlarla tekrar organizasyonlarda görüşebilmek.

Hele bir herkes aşısını olsun, ortalık biraz rahatlasın. Sene ortası gibi tekrar konuşalım.

(Mart’ta yarış oldu, gitti gene koştu manyak.)

Büyük Reyiz, Ersavaş


Neden yarışıyoruz? Klasik bir soru olabilir ama benim 2020 ve sonrası için uzun ultraları koşma kararımın başlangıç noktası. Bana göre ultralar, kendimizle mücadele alanı yani modern ARENA.  Madem konu mücadele, alanımız da koşu, kısa ultralarda ben daha kendime gelemeden yarış bitiveriyordu. Bu bende zaman içinde hayal kırıklıkları oluşturmaya başladı. Kendi vücudumu dinlemeye karar verdim, sekseninci kilometrelerden sonra yavaş yavaş kendimi daha verimli ve mutlu hissetmeye başladığımı fark ettim. Madem bu mesafelerde daha mutluyum bundan sonra sadece XL veya L mesafelerde koşmalıyım diyerek 2020 için kendime 100mil İznik, Tor des Geants 330K ve Kapodokya 120K hedefi koydum.

Seneyi hızlı bir tempoyla Ocak’ın son haftasında olan Karia ultra 50K ile başladım, genelde 3, yaş kategorisinde 1’incilikle moralli başladım.

O vakitlerde dünyada Covid konuşulmaya başlanmıştı bile. Hayatımıza sonrasında neler olabileceğini bilmeden tam gaz devam ediyorduk.

Şubat ayının ilk haftası, ilk yarışından beri koştuğumuz Manavgat Ultra’da koştum, sonrasında iyi ki koşmuşuz diyecektik. Burada son yılların en soğuk gününü yaşayarak titreyip kendimize geldik. Donmuş vaziyette koşuyu bitirdim ama istediğim hedefime ulaşamamıştım. Ajandamın alınan dersler bölümüne yine bir sürü notlar aldım. (Ersavaş’ın da dediği gibi galiba bu dersler hiç bitmeyecek.)

Manavgat Ultra, Şubat 2020

Bu sırada Tor des Geants 330K’ının kurasından ismim çıkmış ama İtalya’da covid olayları çok yoğun olmasından dolayı gitmeme kararını alarak bu dosyayı sonraki yılların rafına üzülerek kaldırdım. Sonrasında tabi ki yarış iptal oldu.

Heyecanla İznik için Nisan ayını beklemeye başlamıştım. Zamanla heyecan, endişeyle yer değiştirdi ve süreç içerisinde bu yıl için iptal kararı alındı.

Birer ikişer yarışlar önce ertelendi ve sonrasında iptal oldular. Yarışlarla motive olan biz koşucular, kendimizi bir boşluğun içinde buluverdik.

Zaman içerisinde yaşam şeklimizi covid yavaş yavaş tekrar şekillendirildi. Motivasyonumuzu kaybetmemek için sanal yarışlarda koşmaya başladık. Bazen bir balkon, koşu parkurumuz oldu.

Benim için 160K sanal İznik yarışı insanın kafasında sınırı nereye çizerse gidebileceği nokta orasının olduğunun ispatı oldu. Kendim için yaklaşık 20K’lık bir ikmal ve su noktalarının olduğu bir parkur hazırladım. Arkadaşlarla beraber koşuya başlayıp rahatsızlanmaları ile ara vermelerinin moral bozukluğuna rağmen, yollarda seninle dalga geçen insanlara rağmen, sokak köpeklerinin saldırılarına rağmen, gece karanlığında dağlarda yalnızlığa rağmen, gündüz sıcağa rağmen, belki de 160K boyunca en büyük rağmen, kendime olan rağmen oldu. Bütün bu rağmenlere RAĞMEN hedefe doğru ilerleyebilmek, vazgeçmemek…. (editör notu: dondurma olmamasına rağmen diye de ek bir not mu düşmeli?)

Yaşadığım bu tecrübede anladım ki, yarışlarda organizatörlerin aslında nerdeyse bizlere 5 yıldızlı otel kıvamında yarışlar sunduğu oldu ve içimde duyduğum emeklerine olan saygım, kat be kat arttı. Onları eleştirirken belki de bütün bunları da düşünmemiz gerektiğini anladım.

Covid’in getirmiş olduğu yasaklara, yaşanan sağlık problemlerine, diğer bütün olumsuzluklara rağmen koşmanın sağlamış olduğu mutluluk için bulduğum her fırsatta koşmaya devam ettim.

Tedbirlerin biraz gevşemesi ile benim için yılın son yarışı olan Ekim’deki Tahtalı Berk Sky 59K’da koşma fırsatı yakaladım. Bu yarışa yönelik fiziksel olarak hazırlanabildiğimi söyleyemem ama mental olarak kendimi çok iyi şartlandırdığımı söyleyebilirim. Bu da teknik parkurları da içiren zor bir yarışta koşu içinde gevşemememi sağladı. Yarış boyunca kendi kendimle yarıştım, önceki senelerden daha iyi nasıl ilerleyebilirim mücadelesini verdim. Bu da beni yarışın sonucunda yaş kategorisinde ikincilik gibi sürpriz bir sonuca götürdü. (Editörün notu: Kürsü, herkes için bir motivasyon olsa da, çoğu kez doğru bir gösterge olmuyor. Savaş overall’da 5. sürede de 1 saat 20 dakika iyileştirme yaptı! 2020 09:26:02 ile tamamladı, 2019’daki süresi ise 10:49:27 parkur birebir aynı, ılık sıcaklık ve kuru zemin farkı ile not düşelim.)

Tahtalı finiş 2020
Tahtalı Berg Sky, Ekim 2020

Sonrasında da arkadaşlarla bulduğumuz fırsatlarda koşmaya devam ederek, mutlu olabilmenin kapılarını aralamaya devam ettim.

Bu yıl herkes için zorlayıcı bir yıl oldu ve aldığımız en büyük dersimiz de efsanevi kuş olan Zümrüdüanka gibi her şeye RAĞMEN küllerimizden doğmayı öğrenmek oldu.

Her şey daha güzel olacak😉

Editörün notu: Savaş’ı 2021’de izlemeye devam… öğrendiği dersler hiçbir zaman bitmeyecek elbet, fakat öğrendikçe büyümeye devam edecek… koyduğu zorlu hedeflerini aştığı bir yıl olması dileğimizle.

Savaş’ın 2020 Koşu Andacı


2020 daha başlamadan, henüz ortada kovid bile yokken, hiçbir yarışa aylar öncesinden kayıt olmak içimden gelmedi. Son 3 yıldır yaptığımız gibi bir yurtdışı yarışı bile seçmedik. OCC – UTMB’den beri hala yorgundu zihinler. Yeni bir yoğun tempoya da girmeyi red ediyordu.

Bu yılı kendimce nadas yılı olarak ilan ettim.

Alanya UT, kayıt, konaklama ve uçak bileti ayarladığım tek organizasyondu. Nitekim sezonun ilk ve son yarışı Manavgat olacakmış meğer, bu çok sevdiğimiz yarışa da kayıtların kapandığı gün, son hafta organize olup gittik. İyi ki`lere bir tane daha ekledik. Sezon Manavgat’la Şubat ayında başladı ve bitti. İstanbul Yarımaratonu ile de yılı kapattım.

Peki…

Bu yıl kayıp mıydı?

Hayır!

Aslında daha önce koşturmaktan fırsat bulamadığım o kadar çok farklı şeyler yapmaya fırsat buldum ki! Ve… işin aslı çok eğlendim!

İstanbul YM, Eylül 2020

Yaşadığım mahalleyi karış karış, sokak sokak gezdim. Evet ormanda olmak tabii ki güzel fakat kısıtlamalarla birlikte ağırlıklı şehirde, mahalle aralarında koşmaya başladım. Evim Beşiktaş’tan start vererek, ring yapıp, yaklaşık 1 bazen 1.5 saatlik koşular yaparak eve geri döndüm. Gezindiğim bölgelere dolmuş hattı isimleri verdim. Ayaklarımı ve beynimi beni bir noktadan bir noktaya taşımaya yarayan nesneler olarak gördüm. Tek hareket alanım ve sosyalleşmem bu olduğu için hayatıma uzun yürüyüşler de kattım. Merak ettiğim her sokağa adım attım. Yeni keşiflerde bulundum. Bunların arasında en eğlenceli olan yaklaşık 15-17K ile tamamladığım Kurtuluş – Feriköy – Dolapdere ring dolmuş hattım idi. Elmadağ`da yağmurlu bir günde kaydım ve yere kapaklandım, canım çok ama çok acıdı.. Bir kez de taksinin nerdeyse altına girdim. Moto kuryeleri tahmin edemediğim yerlerden aniden karşıma çıktıkları için sevmedim. Bu yılın en büyük kazanımı; sonunda şehirde koşmayı öğrendim.

Salonda antrenman yapmayı seviyorum, her gün salona gitmek beni disipline ediyor. Salon kapalıyken evde yaptığım yoga ve kuvvet antrenmanlarının sayısı bir elin parmağını geçemedi.

3 ay bir antrenörle çalışma tecrübem oldu. Pandemi olmasaydı belki de o yolda devam ediyordum, kim bilir… Bu sürecin arkasından şimdi daha sağlıklı bir değerlendirme yapabiliyorum. Maraton koşacaksanız elbette hoca desteği çok kıymetli, fakat ben daha iyi koşmak için koşmuyorum, aktif olmayı seviyorum, bunun hangi formatta olduğunun da galiba pek bir önemi yok.

Strava yıl sonu raporum şöyle:
442 saatlik kayıtlı aktivitem olmuş. Bunun %35’i koşu, %16’si yürüyüş, %15 yoga, %11 cycling, %23 diğer (kuvvet).
2020 z raporum:
Koşu      1,570K
Cycling    594K
Yüzme      18K

2020’de 50 yaşıma sessiz sedasız girdim. Hayalim şahane büyük bir parti yapmaktı, 2021’e ertelenen umutlar arasında yerini aldı.

Koşu tarafında, yine eğlenmeyi unutmadığım projelerin parçası olmak şansımdı. Sanal yarışlar hayatımıza girdi. Quarantine Backyard Ultra ile başlayan sanal koşu maceram (detaylar blog ve vlog’da), sonra sokaklara çıkmamız da yasaklandığında, evde, balkonda ve de apartman merdivenlerinde Sky Race’lerle devam etti. Apartmanda kaç basamak var, kaç kez iner çıkarsam toplam yükseklik kazanımı ne olur? Uzmanlaştığım alanlar arasında yerini aldı. Apartman merdivenlerine de Sky Race olarak bakmayı öğrendiğim bir yıl oldu! Mahalleli elbette önce garipsedi, sonra alıştı. ‘Yine mi koşuyorsun?’ soruları ya da bakışları eşliğinde koştum sanal yarışlarımı. Haziran – Temmuz’da UTMB OCC sanalını tamamladım. Ağustos ayında Sanal İznik Ultra’da, sevgili Caner Odabaşoğlu, kendi İznik Gölü etrafını dönerken, 160k parkurunun bir kısmını birlikte geçtik. Sonra, Eker I Run’da bunu daha da ileriye taşıdık. Hepsinde çok eğlendim. Sanal yarışlar belki gerçek yarışlar kadar rekabetçi ve adil değil fakat olduğumuz yerde bile harekete geçmemiz için bir fırsat!

Lafı yine fazla uzattım. Yılın son 3 ayında hayatıma sürpriz bir şekilde giren bir sağlık sorunu ve spor yapmamın yasaklanması ile tam bir u dönüşü yaşadım. Tabii ki ara ara doktoru hayretlere düşürüp garip sorular sordum, bazen de zone 3 nabızda şartları zorladım. Koşamadığım yarışlarda, İstanbul Maratonu ve Geyik Koşuları’nda gönüllü oldum. Yine de eğlendim.

Gelelim 2021’e.

Kendimden şimdiden korkuyorum! Bu süreci yeterince dinlenerek, hem fiziksel hem zihinsel olarak hırpalanmadan, koşmayı özleyerek geçirdim! Süreç sonunda sağlık durumum nasıl olur bilmiyorum fakat yine de hızlıca toparlayacağımı biliyorum. Bunu yaparsam, ben yaparım! En iyi yaptığım şey. Kaç kez başa sardım, bir sonrakinde hep daha iyi geri dönmedim mi? Eskisi gibi yarı maraton PB kovalama hayalinde zaten değilim. Fakat yine de kendime meydan okumaya eskisinden daha hazırım! Seyahat etmek kesinlikle önceliğim olacak. Kanepenin yüzünü eskittim, yeter. Gitmişken de koşarak keşfetmek de pek güzel olur. Gerçekten bana bu kadarı yeterli.

Yakın Avrupa’daki yarışlara ufak ufak bakmaya başladım bile.

Teşekkürler 2020! Yine büyüttün beni. Durmayı, haddimi bildirdiğin için. Lafta kalmayacak tüm bu yaşanan ve öğrenilenler. Hayatı süzmeye ve filtrelemeye devam.

Sağlıkla, koşu ile kalalım.

Keptin Bike


‘Eh be ne seneydi ama, ne koştuk ne tırmandık’ demeyi isterdim lakin baya baya eski seneleri mumla aratan bir yıl oldu 2020. Hepimizin bildiği sevgili virüs korona bizlere farklı bir deneyim yaşattı. Koşmadan, gezmeden hatta işe bile gitmeden, olmayı en az sevdiğim yere; evlere tıkadı bizi, sağ olsun. Ocak ayında koştuğum Bakiye Ablamızın Taşdelen yarışıyla, Ekim sonunda katıldığım Tahtalı Run to Sky yarışını saymazsak çok da güzel yattım, çok da iyi hamlayıp pek de güzel semirdim. Ara ara dağlara çıkıp nefes de alsam hep bir özlem vardı doğaya bu sene. Belki de bize gösterdiği şey yokluktu korona meretinin, eldeki imkanları varken hiç görememişiz belki de, kısıtlandığımızda en ufak bir hareketin bizi ne denli özgür kıldığını gösterdi bize. Uzun mesafe bir yarışın ortasında ufak bir sakatlık yaşamak gibiydi bu yıl, bırakabiliriz de bitirebiliriz de yarışı; mühim değil, ayaklar yere bastığı sürece hep adımlayacak bir patika olacaktır. Yarın öbür gün geçer gider elbet bu korona fakat bizim yaban virüsü hep kalıcı kafada:)

Çekmeköy, Ocak 2020

Editörün notu: Selman 2019’da CUT koşarak zaten bütün sınırlarını zorlamıştı! Sıfır antrenman ile yarışlara katılmak gibi bir huyu var, yarışlar da olmayınca tam yattı! Siz sakın onu örnek almayın, genetik avantaj diye bir şey varsa, Selman bunun canlı örneği! 2021’de her yarışa girmesinden korkuyoruz. 🙂

Genç Selman


Şans işte! Sen kalk 4,5 milyar yıllık dünyada bir virüsün tüm Dünya’daki insanları  olumsuz şekilde etkileyecek zamana denk gel.

İşler azaldı, geziler, eğlenceler, konserler, sinemalar hatta okullar kapandı.

Birbirimizden “virüslü müdür?” acaba diye şüphe ettiğimiz şu dönemde kardan yolları kapanmış köylerdeki insanlar gibi her şeyden mahrum kaldık.

Ben bu dönemdeki  kısıtlamaları doğayla daha fazla buluşup, bu süreci fırsata çevirdim. 3000 km koştum, 1000 km bisiklet sürdüm, 12 km yüzdüm.

Aladağlar 2020
Tahtalı 2020 Startı

Umarım insanlık 2021 yılında hastalık ve olumsuzluklardan  kurtulur, herkese sağlık, koşu ile dop dolu bir yeni yıl ve mutluluklar dilerim.

Editörün notu: Yusuf pek anlatmamış ama biz kısaca değinelim. Bundan 1 sene önce Yusuf zar zor 50K mesafelerini koşarken, 2020’de ultracı olma yolunda önemli antrenmanlar yapma fırsatı buldu. İzmir’de pandemiye rağmen koşmadık dağ bayır bırakmadı, iyi bir endurance atleti olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyor. 2021’de Yusuf’u izlemeye devam!

En taze Run.BO, Yusuf


En son ne zaman yarış koştum?

Yakın değil, dün gibi…

2018 Tahtalı TRS(27K), sakat olduğumu idrak etmeye karar verdiğim ancak her ciddi sakatlık yaşayanın bildiği üzere, şunu da son kez koşayım dediğim yarış. Finisher olduk, şükür.

2018 Mayıs’tan bu yana koskoca 2,5 yıl. Evet İ-K-İ B-U-Ç-U-K Y-I-L böyle yazınca iyileşme sürecimi ne kadar ertelediğimi daha iyi anlıyorum.

Sakatlığım, bilenin çok iyi bildiği, bilmeyenin -ya koşmaya başla geçer.  Diyeceği türden. Osteitis Pupis adında lanet bir sporcu hastalığı, özetle leğen kemiklerinin birleşim yerinde yer alan pupis kemiğinin aşırı zorlanması ile ödem yapması. Ayrıca pupis kemiğinin adduktor kaslarla birleşim yeri ve uzantılarında oluşan hasarlar toplamı.

Mehmet, çok sevdiği dağlarda…

Ben nasıl sakatlandım? Tabi ki koşarken açılan ciğerlerimi halı sahada göstermeye çalışırken, haftada 3 bazen 4 halı saha maçlarına gittim ve aşırı zorlanmadan dolayı bu illet ile tanıştım.

Reçetesi şu: dinlen abi, ama nasıl dinlen biliyor musun? 1 kat çıkarken bile asansöre bin. Ödemini geçir. Asla futbol oynama, çok seviyorsan izlemeye bile gitme. Bunlar çok ciddi reçeteler. Tabi ilk olarak doğruca bir spor hekimine kesinlikle görün.

2019 biterken, 2020 dileklerimin arasında artık iyileşmek vardı. Tam iyileşeceğim, tüm cihanda Covid-19 patlak verdi. Fizyoterapistim ödemin çok azaldığını artık hedef kas gruplarına yönelik güçlendirme yapmam gerektiğini, bir PT ile çalışmam gerektiğini söyledi ki karantina günleri başladı. Bu süreçte netten okuma yaparak süreci yönetmeye çalıştım. Team Run.Bo İzmir Şube’nin koşmasız yürümeli faaliyetlerine eşlik ettim. Buca D.C eyaletimizin dağı olan Nif’e haftada iki kez Zirve yapar hale geldim. Geldiğimiz noktada yürüyebiliyor, dağ tepe çıkabiliyorum ancak henüz koşmaya korkuyorum. Sakatlığı tam anlatmadığım için korkuyu da tam hissettirememiş olabilirim. Bir sonraki yazım hastalık süreci ile ilgili olacak. Kanalıma üye olmayı unutmayın. 🙂 Sağlıkla kalın…

Editörün notu: Mehmet, koş iyi gelir! Mehmet aslında sakatlığını ve iş yoğunluğunu bahane edip epey erteledi sürecini. Onun yokluğunu, tease eden neşeli hallerini çok özlüyoruz. Dönüşü muhteşem olacak, hele bir 2021 gelsin!

Buca D.C Mehmet


Benim için 2020 koşuya tamam mı, yoksa devam mı yılı idi.. 3 yıl önce Grossglockner’de yaşadığım bir sakatlık sonrası tam iyileşmeden Kaçkar Ultra’da nüks etmesi, sonraki süreçte tedavilerin sonuçsuz kalması, görüştüğüm uzman arkadaşların bırak koşmayı, yürüdüğüme şükretmemi tavsiye etmeleri, koşmaya doğmuş bir insan olarak beni ziyadesiyle mutsuz ediyordu. Bu durumu bir türlü kabul edemeyip tıbbi ve tıp dışı bulabildiğim tüm yöntemleri deneyerek, bu yıl orta pacelerde, önemli bir sıkıntı olmadan 10-15K’ları yapabilmeye başladım. 🙏😅 Yılın son aylarında İzmir’li Runbo’larla yaptığımız Narlıdere dağ koşusu ile İstanbul ekibiyle yaptığımız Belgrad Ormanı ve Caddebostan koşularım, yıllar sonra Sapanca’nın bol oksijenli rotalarına yine geri döndüm ve güzel bir trekking yaptım. Bu yıl için beni ziyadesiyle mutlu ve umutlu kılmaya yetti.

Narlıdere patikalarında yine rahatlık battı 😀

Bu koşularda olmasa pandemi ile ön saflardaki mücadelemin yarattığı maddi ve manevi stresle baş etmekte çok zorlanabilirdim.. 🙏 Yeni yılda sağlık ve afiyetle hep birlikte patika yarışlarında koşmak dileğiyle, herkese mutlu yillar dilerim.. 😃

Editörün notu : Aynı olay başkasının başına gelse çoktan koşmayı da sporu da bırakmıştı. Seyit abımız, 3 yıldır sonra tekrar aramıza geri döndü. Spor onun hayat tarzı. Azmi ve çılgınlığı bize hep ilham veriyor. Aramızda bir tane Run.BO varsa o da kendisidir. 2021’de birlikte koşacağımız günleri iple çekiyoruz.

Hakiki öz Run.BO Seyit Abimiz


Merhaba,

Bir yıl daha bitiyor ama bu sefer sıradan bir yıl değil. Kendimizi sorgulatan, hepimizi biraz filozof biraz psikolog, biraz aşçı, biraz ev hanımı, biraz ressam vs. artık bizde eksik ne varsa biraz onları olmamızı sağlayan unutulmayacak bir yıl!

 “Hayat; siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir”  John Lennon demiş ünlü bir düşünür J işte tam da böyle oldu. Evet, durduk ve düşündük… Biz bir anı yaşarken, zihnimiz başka bir anı yaşadığından sürekli içinde bulunduğumuz An’ı kaçırır olmuştuk. Arkadaşlarımızla keyifli bir sohbet içerisindeyken yarın yapılacak toplantıyı, evde yemek masasında hafta sonu yemek planı yaparken trafik, kıyafet, ertesi günkü işlerinizi vs düşünmek gibi. Zihnimiz bedenimizle senkronize olamıyor, zihnimiz hep biraz önden ve hızlıca koşuyordu. Kendimi hep bir yerlere yetişmeye çalışır halde telaşlı hatırlıyorum. Ama şimdi belki de hayatımda ilk defa bu sene zorunlu olarak durdum ve düşündüm.

Hayatımızda sonuçtan çok süreçlerin önemli olduğunu, varmaya çalıştığımız hedefe varmanın değil o hedefe doğru giderken yaşadıklarımızın o hedefi değerli kıldığını anladım. İşte bu yolculukta Tem.Run.bo muhteşem bir yol arkadaşı oldu bana. İyi ki hayatıma girdiniz, iyi ki sizlerle doğayı, patikaları, dağları, ormanları paylaşabildim… Tıpkı Küçük Prens’in dediği gibi ben küçük hapı almak yerine sizinle Çeşme’ye koşmak istiyorum. (bilen bilir Çekmeköy’de Çeşme’ye koşulur J Cem, Aylin)

“Günaydın” dedi küçük prens. “Günaydın” dedi satıcı. İnsanların susuzluğunu gidermek üzere hazırlanmış tabletler satardı. Haftada bir kez bu tabletlerden aldınız mı, o hafta hiç susamazdınız.

“Peki, bunları niçin satıyorsunuz?” “Çünkü bu, insanlara çok vakit kazandırıyor. Uzmanlar bunun araştırmasını yaptılar. Haftada tam elli üç dakika kazanıyorsun.” “Peki, bu elli üç dakikada ne yapıyorlar?” “Canları ne isterse.” “Eğer elli üç dakikam olsaydı,” dedi küçük prens, “bir su pınarına doğru ağır ağır yürürdüm.”

Sermin the princess