BREMEN SWB MARATONU / AOK YARI MARATONU 2016

BREMEN SWB MARATONU / AOK YARI MARATONU, 2 Ekim 2016
Katılan Run.Bo’lar: Hakan (42.2K); Adalet, Bike, Ersavaş (21.1K)

Nerden nereye?

Bundan bir kac ay önce Bremen’de yari maraton kosacagim aklimin ucundan bile gecmezdi. Her sey aslinda cok masum bir sekilde basladi. Düzenli bir sekilde antreman yapmak icin kendime bu yil icerisinde 10K’lik bir kosuya katilma hedefi koymustum. Daha mayis-haziran gibi bu benim icin cok uzak ve ulasabilmek icin cok calismam gereken bir hedef gibi görünüyordu. Ilk antremanlar da benim icin gercekten zor gecmisti. Hamilelik, dogum, dogum sonrasi uykusuz geceler vs. derken kondisyonum gercekten düsmüstü.

Ayni zamanda, Hakan, Bremen’de maraton, Bike ve Ersavas ise yari maraton kosma planlari icersindeydi. Ben ise ayni yarista 10K’yi kosarim diyordum. Antremanlar her defasinda daha iyi gecmeye baslamisti. Kosarken sürekli saate bakmamaya, kostugum kilometrelere ve zamana dikkat etmemeye basladim. Sadece kostum. Ve bir anda cok daha fazla kosabildigimi, etrafa bakarken zamanin ne kadar cabuk gectigini fark ettim. Bir anda kostugum mesafeler 8, 10, 13 kilometrelere cikmaya baslamisti. Ve o anda ciddi bir antreman ile daha uzun mesafeler de kosabilecegimi inanmaya basladim ve bir anda kendimi Bremen yari maratonuna kayit yaptirmis olarak buldum!!! Is isten gecmisti 🙂 Dogdugum ve hayatimin en önemli yillarini gecirdigim sehirde kosmak üzere oldugum ilk yari maratonumun hakkini verebilmek icin artik gercekten azimle calismam gerekiyordu…

Hazirlik Süreci

Hedefler yükselince düzenli ve programli bir sekilde hazirlik yapmak sart olmustu. 2 Ekim’de gerceklesecek olan yari maratona hazir olmak icin Hakan ile beraber kendime yaklasik iki bucuk aylik bir antreman programi buldum. Haftada en az üc kere antreman yapmam gerekiyordu. Sali günleri genelde 30-35 dakika arasi degisen yavas kosu günümdü, persembe günleri 40-45 dakika arasi degisimli yavas ve hizli kosuyordum, Pazar günleri ise uzun mesafe kosu günümdü. Kostugum mesafeyi her hafta Pazar günü yavas yavas arttirdim. Bu toplam antreman süresi icersinde kostugum en uzun mesafe 18,75K olmustu. Hic bir zaman yari maraton mesafesi kosmamis olmama ragmen yari maratona katiliyor olmak garip ve biraz da korkutucuydu. Her seye ragmen kendimi iyi hazirladigimi düsünüyordum. Giyeceklerimi, iceceklerimi, malzemelerimi, saatimi ve severek dinledigim müziklerimi hazirladim ve heyecanla kosu gününü bekledim.

Parkur :

Bremen dümdüz bir şehirdir. Öyle ki cocuklugumuzda kar yagdiginda bayir asagiya kizak kayabilmek icin bayir bulmakta oldukca zorlanirdik. Tek tük bulunan bayirlar ise o kadar cok rağbet gördügü icin, kalabalikdan gecilmezdi. Böyle bir yerde ilk yari maratonu deneyimi edinmek benim icin cok rahat oldu.

Kosunun büyük bir kismi haritada görüldügü gibi sehir merkezinde start aldiktan sonra yesillikler ve parklar arasinda ve Weser nehri kiyisinda geciyor.

Yarış

Yaris günü hava muhtesem…serin, ama günesli. Kosmak icin daha iyi olamazdi. 10K kosanlar saat 9:30, maraton kosanlar (yani Hakan) saat 9:40, yari maraton kosuculari ise saat 11:40’da start aliyor.

Bike, Ersavas ve ben yarisa beraber basliyoruz ama hemen ilk metrelerde birbirimizden kopuyoruz. Haftalardir bekledigimiz an gelmisti. Benim icin hatiralarla dolu bir yolculuk baslamisti. Ilk durak Marktplatz. Minik Bremen’in kalbi, dört tarafi tarihi binalar ve heykeller ile cevrili alan, ikinci dünya savasi esnasinda bombalarin düsmedigi nadir yerlerden birisi ve bu sebepten dolayi kendi yapisini koruyabilmis bir alan. Ayni zamanda yedi yil boyunca okul ve üniversite döneminde her cumartesi ve pazar ise gitmek icin gectigim yollar, karda kista donarak bekledigim tramvay duraklari. Ah, ah, daha yarisin basinda hatiralara daliyorum.

Hizla start cizgisini geciyorum ve Bremen’in alisveris caddesi olan Obernstraße’ye dogru ilerliyorum. Sagimiz ve solumuz destek veren izleyiciler ile dolu. Hic bu kadar bir kalabalik beklememistim. Üniversiteye dogru giden yola, Parkallee’ye dogru yol aliyoruz. Normal antremanlarim sirasinda bana ilk 3K genelde cok zor gelmisti. Bu ilk 3K’yi atlattiktan sonra gerisi bir sekilde geliyordu. Bu sefer bana o kadar tanidik olan cevreyi izlerken, benimle beraber kosan yada yol kenarinda bekleyen insanlara bakarken ilk kilometrelerin nasil gectigini anlamadim bile. Cevremden gelen sesler, DJ’lerden gelen müzikler beni o kadar oyaliyor ki bir ara özenle sectigim kosu müzigimin sesini bile kisiyorum.

Yola devam. Bürgerpark’a gelince 6K’yi geride birakmis oluyoruz. Bürgerpark Bremen’in en büyük parklarindan biridir ve yapilan bagislar ile ayakta durur. 200 hektarlik bir alanda cok fazla tarihi heykel ve bina bulunmaktadir. Ayni zamanda kücük bir hayvanat bahcesi, minigolf ve kosu alanlari mevcuttur.  Bir Bremenli icin Bürgerpark demek, olmazsa olmaz demek. Insanlar buraya yürüyüs yapmaya, bisiklet ile gezmeye, kosmaya, hayvanlari sevmeye, bir banka oturup kitap okumaya gelir, keyifli zaman gecirir. Benim icin üniversiteye giderken her gün gectigim yol, arkadaslarla bulusma, Bremen disindan gelen her ziyaretciyi gezmeye getirdigimiz ve gurur ile sundugumuz yer demek. Güzellik ve huzur demek. Nefes almak demek. Bugün ise her yeri civil civil insan kayniyor.

Bürgerpark’dan cikip Bremen’nin güzel semtlerinden biri olan Findorff’a giriyoruz. Kilometre 8’deyiz. Yine yol kenarinda insanlar kosanlara destek vermeye devam ediyor. Bir ara yol kenarinda dikilen orta yasli bir bayanin önümdeki kosuculara isimleri ile hitap edip “evet bunu basarabilirsin, kosmaya devam et, sen süpersin” gibi laflar ile motive ettigine sahit oluyorum. Ben gecerken yine ayni bayan önümde ki numaram ve ismime bakiyor, sanirim ismimi okumakta zorlaniyor ve gülerek destek vermek ile yetiniyor. Ama bu bile bana tekrar enerji veriyor. Kendimi hala gayet iyi hissediyorum. Hatta ilk defa bu mesafelerde 5:50 civari bir pace ile kostugumu fark ediyorum.

Findorff’dan sonra bir sonraki semte, Walle’ye gecince, cok karmasik duygulara kapiliyorum bir anda. Yillarca ailece yasadigimiz semt, gittigim okullar, üniversiteye ulasmak icin kullandigim otobüs duragi, alisverisimizi yaptigimiz mağazalar, restorantlar ve kafeler. Her sey cok, cok yakin ve tanidik. Yillarimizi gecirdigimiz ve babam ile ilgili anilarimin bittigi ve onu son kez saglikli gördügüm evimiz sadece bir kac sokak ötede. Nefesimin kesildigini ve bogazimin dügümlendigini hissediyorum. Bir an kosamiyorum bile. Yürümeye devam ediyorum.

Rüzgar soguk esip bir an beni üsütmeye baslayinca kendimi toparliyorum. Tekrar yanimdan gecenlerin enerjisine kaptiriyorum ve kosmaya devam ediyorum. Önümüzdeki hedef  Überseestadt. Überseestadt 19. yüzyildan itibaren Bremen’in önemli ticari limanlarindan biriydi. Bu limanin acilmasi ile Bremen’de ticaret biraz daha canlanmis ve limanda uzun yillar boyunca bir cok insan icin is imkanlari sunmus. Fakat daha fazla malzeme tasiyabilmek icin günden güne büyüyen gemiler 80’li yillarin sonunda artik bu dar limana sigmamaya baslamis. Genel olarak da artik cok eskimis olan bu limana daha fazla yatirim yapilmadigi icin her gün biraz daha cökmüs ve 1991’de kapatilmis. Überseestadt’i ben bu terkedilmis ve bir hayalet sehir gibi fotografa merakli olan insanlari kendine ceken hali ile hatirliyorum. Hala bir yerlerde benim de oralarda cektigim ürkütücü fotograflarim vardir. Bugün ise burdan gecerken buralari taniyamiyorum bile. Überseestadt son yillar icersinde tamamen yeniden yapilandirilmis ve hala bir yapilandirma süreci icersinde. Her yer modern bir görünüme bürünmüs. Yeni acilan restorantlar, kafeler, müzeler, konser salonlari, eglence yerleri. Hatta yillarca severek yemege gittigimiz favori restoranimiz o zamanki kücücük ve her daim tika basa dolu olan yerinden buraya, kocaman bir alana tasinmis…büyümüs, ama o eski atmosferini sanki biraz kaybetmis. Überseestadt’a giriste bizi üc kisilik canli müzik grubu karsiliyor. Tam yanlarindan gecerken “Eye of the Tiger”’i caliyorlar. Yine biraz enerji depolayip devam ediyorum.

Überseestadt’dan sonra Weser nehrinin kenarina iniyoruz. Bundan sonra yaklasik 4-5 kilometre Weser Stadina kadar nehir kenarinda kosacagiz. Hava cok güzel ve insanlar müthis, yol kenarindan, oturduklari kafelerden, özel olarak kurduklari su standtlari ile destek vermeye devam ediyorlar.

Yoruldugumu ilk fark ettigim an 14K’da oluyor. Normal antremanlarda genelde 11K’da enerji jeli ile takviye yapiyordum. Fakat burda kosarken kendimi o kadar ortama kaptirmisim ki, enerji jelini almayi unutmusum. Hemen jelimi ve suyumu ictikten sonra yoluma devam ediyorum fakat enerjimin yükselmesi icin biraz zamana ihtiyacimin oldugunu da fark ediyorum.Schlachte’ye yani Bremen’nin Weser nehri kenarindaki kordona ulasiyorum. Eskiden bu alan limanda oldugu icin bir Pazar yeri olarak kullanilirmis. Gemiciligin gerilemesi ve bununla ilgili ticaretin azalmasi ile bu alanda uzun yillar bos kalmis. Ta ki bundan yaklasik 15 yil önce manzarasi müthis olan bu alanda kafe ve restoranlar kurma fikri ortaya cikincaya kadar. O zamanlar büyük bir heyecan ile gelismeleri takip etmistik. Ilk gastronomi isletmelerinin buraya yerlesmesi ile bu bölge tekrar canlanmisti. Özellikle yazin artik burasi kalabaliktan gecilmiyordu. Bugün de durum farkli degil. Kosu yolumuzun direk yol kenarindan oldugu gibi, köprülerden de insanlar kosuculari izliyor ve motive ediyor. Cocuklar ellerini uzatmis, kosucular ile “cak” yapmak icin bekliyorlar. “Touch for power” pankartlarini görünce, cakmayi! ihmal etmiyorum tabii ki. Güce ihtiyacim var. 🙂

Schlachte’yi gecip cok uzaklarda Weser Stadini görünce bir anda cöküyorum. Stad o kadar uzaktamiydi yahu? Oraya kadar nasil kosup bir de geri dönecegim tekrar? Bir anda gözüm biraz korkmaya basliyor. Ayrica alt bacaklarimin yavas yavas sertlestigini fark ediyorum. Hemen magnezyum takviyesi yapiyorum. Ve kosmaya devam ediyorum.

Weser Stadina ulasmak sandigimdan daha cabuk oluyor. Ve stada biraz da utanc duygulari esliginde giriyorum. Bremen’de dogup, büyümeme ragmen hayatimda hic bu stada gelmemisim, hem de Werder Bremen taraftari olmama ragmen. Bu sebepten dolayi stada ilk girisimi firsat bilip hemen ayagimi cime basiyorum. Stattan cikis ve finish cizgisine ulasim benim icin bir hayli zor geciyor. Magnezyum takviyesine ragmen sol ayagima krampin girmek üzere oldugunu hissediyorum. Durmak istiyorum fakat durdugum anda krampin gireceginden eminim. Onun icin sadece yavasliyorum ve bu sekilde son 2 kilometremi devam ediyorum. Finish cizgisine giden Obernstraße’ye saptigimda hedefe o kadar yakinken mutluluktan aglamak üzereyim. Bitti bitecek derken finish cizgisinden geciyorum.

2:15:03 ile bitiriyorum ilk yari maratonumu. Benim icin müthis ve hic bir zaman unutmayacagim bir tecrübe. Iyi ki katilmisim.

Yazan Run.BO: Adalet Cetin-Ceylan

RUNBO Sonuçlar:

Adalet: 2:15:03 (YM, Overall: 2743/3434, Gender+Age: 96)
Bike: 2:02:10 (YM, Overall: 1915/3434, Gender+Age: 58)
Ersavas: 1:55:41 (YM, Overall: 1353/3434, Gender+Age: 147)
Hakan: 3:37:59 (M, Overall: 292, Gender+Age: 41)

 

 

 

 

TEAM RUNBO YARIS ORGANIZASYONU DEGERLENDIRMESI


Kriter Puan
(min 1 -max 5)
 Ek Not

1


Yarış Hakkında Yeterli Bilgilendirme


4*


*Almanca

2 Fuar alanı 2
3 Drop Bag Organizasyonu 5
4 Yarış Transferleri 4
5 Start Organizasyonu 5
6 Parkur Manzarası ve Güzelliği 5
7 CP besin / su ikramları 4
8 Finisher Madalyası 5
9 Yarış T-Shirtü 3
10 Seyirci İlgisi 5
11 Yarış Sonrası Hizmetler (Duş, masaj, kabinler, yeme içme) 5
12 Yarış Fotoğraf Hizmeti 5

TEAM RUNBO ORGANIZASYON ORT. PUANI: 4.33