GROSSGLOCKNER ULTRA 2017

GROSSGLOCKNER Ultra Trail (GGUT) – Yolları Taşlı
https://www.ultratrail.at/
Bitirilemeyen Yarışın Raporu
Yazan: Fahri Run.Bo Cem AYHAN

Avusturya’nın en yüksek dağı Grossglockner’in (3973m) etrafında yer alan ve çevresinde 3000m’den yüksek 300 tepenin yer aldığı muhteşem bir doğa parkında koşulan, Alpleri iki kez, Kuzey Güney yönünde geçerek, 7 vadi ve 14 buzul tırmanışı ve elbette inişi içeren 110K uzunlukta muhteşem yarış.

Ve yarışın web sitesinde de dediği gibi, ”Ultraların en zorlarından bir tanesi”. Bizzat yaşadım, kefilim.

ekle

Sevgili Koşucu Dostlar,
Yeni bir ultra raporu ile karşınızdayız. Bu yıl 21 -23 Temmuz 2017 tarihleri arasında Avusturya’nın Zell Am See-Kaprun bölgesinde düzenlenen Grossglockner Ultra Trail yarışında 110K koşmayı planlamıştım ancak maalesef bitiremedim. “Bitmemiş yarışın raporu olur mu?” demeyin şöyle ki: Bu yarışa beraber katıldığım Team Run.Bo’nun tüm üyeleri koştukları parkurları bitirme başarısını gösterdiler, hepsini candan tebrik ediyorum. Bu nedenle Team Run.Bo ile birlikte farklı bir şekilde rapor hazırladık, parkurun benim koşmadığım kısmının 20K’lık bölümünü Aylin Savacı Armadorun tecrübelerinden ve son 30K’lık bölümünü ise Sevgili Bike, Sermin, Ersavaş ve Seyit Abinin tecrübelerini bir araya getirerek oluşturduk. Bu yazı, bu yarışta yaşadıklarımızla ilgili bilgi vermeyi ve tecrübelerimizi paylaşmayı amaçlıyor; keyifli okumalar dileriz ve umarız ki bazılarınız için 2018 yarışına katılma konusunda özendirici aynı zamanda uyarıcı olur.

Planlama – Yarışı Bulma- Karar Verme Süreci
Nereden buldun Grossglockner Ultra yarışını derseniz cevabım şöyle “ Valla haberim bile yoktu, adını bile duymamıştım; Sevgili Alper Dalkılıç buldu bu yarışı”

İşte hikayesi:
Benim için kendi ölçülerime göre başarılarla dolu geçen 2016 sezonunda önce Haziran ayında 122km 5800m tırmanış içeren The North Face Lavaredo Ultra Trail yarışını koştum ki benim esas hedef yarışım buydu. Koşmaya 40’ından sonra başlayan bir doktor olarak hedefim yalnızca “Finisher” olmaktı, öyle de oldu, kürsü beklentim yoktu 🙂 Merak edenler bu yarış raporumu burada bulabilirler.
(http://kosdoktorkos.blogspot.com.tr/2016/07/dolomiti-sveglia-uyaniyor_28.html)
İkinci  hedefim, 2015 yılında tam 90. Km de zaman sınırına yakalanarak bırakmak zorunda kaldığım Cappadocia Ultra Trail 110km yarışını bu kez sağlıkla tamamlamaktı ki onu da yapabildim 🙂 Bu iki yarışı bitirmenin verdiği özgüven ile bu yıl yarış arayışlarına başladım, aslında tüm koşucuların doğal hedefi olan UTMB yarışlarından bir tanesine CCC veya TDS katılmayı çok istememe rağmen Ağustosun son haftasında ailevi gerekçeler beni bu yarışa başvurmaktan alıkoydu.

Alternatif yarışlardan bir tanesi Zugspitz Ultra Trail idi. Ancak o dönemde bu yarışın organizasyon komitesi UTMB‘ye puan veren yarışlardan birisi olmak için gerekli ödeme konusunda UTMB organizasyon komitesi ile anlaşamadı ve o sistemden çıktıklarını duyurdular. Bu nedenle çok istememe rağmen alternatif yarışları araştırmaya başladım. Sağ olsun bu sırada Kapadokya’da gönüllü olan ve son CP-Check Point’te karşılaştığım Alper Dalkılıç’ın önerisiyle bu yarıştan haberim oldu. Araştırdıkça daha çok beğendim, hem çok zor bir parkurda hem de Doğu Alplerin muhteşem doğası ve yüksek irtifada koşuluyor olması beni etkiledi.

Çoğu koşucu için önümüzdeki sezonu planlamak en zor aşamalardan bir tanesi. Yurtiçinde ve yurtdışında hangi yarışları koşmak istediğinize karar vermeniz ve tüm kış antrenman planlarınızı buna göre oluşturmanız gerekiyor. Aslında Ultra Maratonların en sevdiğim yönlerinden bir tanesi bu: Sizi çok disiplinli olmaya itiyor ve pek çok detayı çok önceden planlamanız gerekiyor. 100km üzerinde bir mesafeyi sağlıkla koşabilmek için düzenli antrenman yapmak şart ve bu mesafeleri koşabilmek için önerilen hazırlanma süresi en az 16 hafta civarında. Bir de özellikle yurtdışındaki bazı popüler yarışlara her isteyen katılamıyor, ya da başka bir deyişle istediğiniz her yarışı koşamıyorsunuz; bir ön yeterlilik sistemi var. Grossglockner için ön yeterlilik sistemi şöyle, katılmayı istediğiniz yarış mesafesini daha önce koşmuş olmanız yeterli. Bunun istisnası başlangıç seviyesi olarak sunulan 30K Gletscherwelt Trail yarışı.

İstediğiniz yarışı koşmanız için yetecek kadar ITRA puanlarınız olması gerekiyor ve sonrasında o yarış için yapılan kurada seçilecek kadar da şanslı olmanız gerekiyor. Ultra Maraton yarışlarının özellikle Avrupa’da çok popüler olması nedeniyle, yarışlara başvuru sayısını koşabilecek kişi sayısının 3-4 katı seviyesine getirebiliyor. Dolayısıyla her koşucu bu yarışlara başvururken, kurada çıkmaması durumunda alternatif yarışları da planlamak zorunda kalıyor. Grossglockner’i tercih etmemim bir nedeni de kura olmayışı, kayıt sırasına göre yarışa alıyorlar, hatta ilk kayıt olan 100 kişiye Dynafit kompresyon kolluğu hediye ediyorlar, benim ki kayıttan 1 ay sonra posta ile geldi 🙂

Training Zone kurucusu ve benim antrenmanlarımı düzenleyerek yarışlara hazırlayan Sevgili Bahadır İşseven Hocayla konuştuktan sonra Temmuz ayında yapılan bu yarışa katılma kararı verildi ve 2017 yılının hedef yarışı benim için bu oldu.  Bu kararı verdikten sonra çeşitli koşu guruplarında paylaşarak benim ile buraya gelmek isteyebilecek koşuculara duyurdum. Ancak bu yıl henüz üçüncü kez yapılan yarışa, bence isminin yeterince bilinmiyor olması nedeniyle pek ilgi olmadı. Team Run.Bo’yu bunların dışında tutuyorum çünkü onlar da benimle birlikte bu yarışa gelmeyi istediler. Sevgili Aylin Savacı Armador benimle birlikte 110K’da, Sevgili Bike, Ersavaş, Seyit Abi ve Sermin ise 30K 1000m D+/- Gletscherwelt Trail parkurunda ter dökecekler.

eglence6

Hazırlanma Dönemi
Bir ultra’nın en büyük zorluğu hiçbir zaman yarışın kendisi değil, yarış başlıyor ve ne kadar zor olursa olsun, başınıza neler gelirse gelsin bunları aşabildiğiniz sürece yarışın sonunu görüyorsunuz. Bence asıl zorluk böyle bir yarışa katılmayı düşünebilmek ve start alanında yer alabilmek. İşte bunu yapmanızı sağlayan şey de geçirdiğiniz hazırlık süreci.  Koşucu dostlarım bu koşulara, Sevgili Bahadır İşseven’den aldığım programlarla hazırlandığımı biliyorlar. Bu yıl hazırlık programımda bazı zorunlu değişiklikler yapmak zorunda kaldık. Maalesef Ocak ayının ilk hafta sonu karda yürürken düşüp zaten önceden ameliyat olduğum bel bölgemdeki 2 omurda  ayrı ayrı küçük kırıklar oluştu. Doğal olarak 6 hafta süreyle aktif antrenman yapamadım. Bahadır Hoca, sakatlık sonrasında akıllıca hareket ederek ve çok düzenli antrenman yaptırarak beni hızla toparladı. İlk önlem olarak Iznik 140K parkuruna olan kaydımı 50K’ya çevirerek ve onu da antrenman temposunda koşturarak, kendime güvenimi geri getirdi. Team Run.Bo ile tanışmamız burada oldu; birlikte koştuğumuz İznik Dağ Maratonu yarış raporunu burada okuyabilirsiniz.  İznik sonrasında Çekmeköy’de giderek temposu ve yükseklik kazanımı artan antrenmanlar yaparak Grossglockner’de ki 6600m’lik yükseklik kazanımı olan yarışa hazırlanmaya başladım. Bir fikir olsun diye örnek vermek istiyorum, İznik dağ Maratonunda 50Km mesafede yalnızca 1900m yükseklik kazanımı var, o parkurda 100 km koşmuş olsanız yalnızca 3800m tırmanmış oluyorsunuz ; oysa bu yarışta neredeyse bunun iki katı tırmanacağız, çok çalışmak şart 🙂 Bu arada bol tırmanışlı yarış arayışıma, Sevgili Polat Dede’nin düzenlediği bu yıl ilk kez yapılan Berg Ultra Sky Race (www.tahtalıruntosky.com) yetişti. 20 mayıs tarihinde Team Run.Bo ile birlikte koştuğumuz bu yarışta 58km’de 3800m tırmanış olduğu için müthiş bir hazırlık oldu. Buradan tüm organizasyona teşekkürlerimi sunuyorum.

Yolculuk-Konaklama
Kaprun’a değişik ulaşım seçenekleri mevcut. Münih ve Salzburg havaalanlarından araba kiralayarak veya toplu taşıma ile gitmek mümkün. Aslında en yakın havaalanı Innsbruck ancak Türkiye’den direkt uçuş olmadığı için, Lufthansa ile aktarmalı gitmek mümkün. Biz direkt uçuşla Salzburg’a gitmeye karar verdik. Sonrasında kiralanan arabalarla yaklaşık 1-1,5 saat içinde keyifli bir yolculuk ile Kaprun’a sorunsuz ulaştık. Alternatif olarak Münih havaalanı da kullanılabilir, tercih sizin. Koşacağımız 110K yarışının başlangıç ve bitiş noktası Kaprun olduğu için konaklamayı Kaprun içinde ayarladık. Çok sayıda uygun bütçeli pansiyonlar-oteller mevcut. Kaprun/Zell Am Zee, Avusturya’nın en büyük kayak merkezlerinden dolayısıyla çok turistik bir bölge. İnanılmaz sayıda Arap turist var, pek çok otel-dükkan-teleferik vb noktalarda tabelalar Arapça. Eğer bu koşu sırasında gezmek isterseniz Salzburg ve Innsbruck kolay ulaşılan keyifli noktalar, görmediyseniz öneririm.

Yarış hakkında Genel Bilgiler
Yarış 4 ana kategoride düzenleniyor. Özellikler ve zaman limitleri şöyle:

GGUT 110K                         31 saat           6610m.D+/6610m D-       5 ITRA/UTMB Puanı
GGUT 110K-Relay            1. Koşucu       62K 4500m.D+/D-            4 ITRA/UTMB Puanı
……………………………………2. Koşucu       48K 2100m D+/D-            3 ITRA/UTMB Puanı
Glöckner Trail                   15 saat           48K 2000mD+/D-             3 ITRA/UTMB Puanı
Gletscherwelt Trail         14 saat           31K 1000D+/2000m D-    2 ITRA Puanı

Kayıt- Fuar Alanı
Fuar alanı Kaprun’un tam merkezinde ve en uzak noktada kalsanız bile 5-10 dk yürüyüş mesafesinde yer alıyor. Fuar alanı anı zamanda Start ve Finish noktası. Yarışın kaydı aynı zamanda GGUT 110K’nın başlangıç günü olan Cuma günü saat 10‘da başlıyor ve akşama kadar devam ediyor. Dolayısıyla daha erken gelseniz bile kayıt işini mecburen tüm koşucularla birlikte ki bu yıl toplamda 1200 kişiydik aynı gün yaptırıyorsunuz. Büyük bir çadır kurulmuş, içinde hızlı ve pratik şekilde malzeme kontrolü yapılıp BIP numaralarımız ve 110K koşacaklar için GPS takip cihazımızı teslim aldık, kullanımı konusunda kısaca bilgi verdiler: 3 kez 2 saniye süreyle üzerindeki düğmeye basarsanız S-O-S sinyaliniz kurtarma ekiplerine ulaşıyor! Cihaz otomatik olarak çalışıyor ; açma kapama düğmesi yok ve çantanızın üzerine taşınması gerekli, size bunun için kilitli plastik şeritlerden veriyorlar. Verdikleri güzel bir teknik T-shirt ise burayı bize hep hatırlatacak. Daha kısa mesafeleri koşacak sporcular için cep telefonunuza Datasport’un aplikasyonunu yüklemeniz zorunlu ve size verdikleri bir aktivasyon kodu ile cep telefonunuz üzerinden yarış boyunca sizi izliyorlar.

Fuar organizasyonunu küçük ama başarılı bulduğumu söylemeliyim. İki ana aydınlatma markası olan Petzl ve Silva, ana sponsor olan Dynafit’in ayakkabı ve tekstil ürünleri, Hummer firmasının tüm besin ürünleri mevcuttu. Salomon, Adidas gibi firmaların standı olmasına rağmen bu markalar satış yapmıyorlardı. Yine de bu standlarda tüm ayakkabı modellerini deneme imkanı vardı. Son dakika eksik malzemeleri tamamlayabilirsiniz ama ayakkabı ve çanta gibi ana malzemeleri buradan tamamlamayı düşünmeyin, uygun numara bulamayabilirsiniz, uygun beden olmayabilir. Tesadüfen size uygun bir şey bulursanız fiyatlar makul ama biraz şans.  Bu aşamayı da keyifle tamamlayarak, tüm ekip öğle yemeği için bir araya geldik. Bu yemek sonrası Aylin ve ben dinlenmeye geçeceğiz. Hava fena değil ama dün öğleden sonra başlayan ve gece devam eden yağmurun izleri mevcut. Ayakkabı seçiminde zorlanıyorum, S-Lab Soft-Ground ile Hoka arasındayım. S-Lab zemin tutuşu muhteşem ama çok sert bir ayakkabı, Hoka arazi modeli olmasına rağmen zemin tutuşu çok iyi değil öte yandan çok rahat. Yağışı ve zor parkuru göz önüne alarak S-Lab kullanmaya karar veriyorum. Sonradan bu kararın yarışı bitirmeme engel olacağını o sırada bilemiyorum! (Editor notu: Cem, o ayakkabı sana kucuk diyorum, lütfen dikkate alalim! :))

Brifing ve Start
Yarış için sadece Start’tan 30 dakika önce düzenlenen kısa bir brifing vardı, alıştığımız gibi detaylı bir brifing yoktu, parkur ve/veya CP’ler konusunda bilgi verilmedi. Brifing sırasında sadece iki konu üzerinde durdular: Hava durumu ve Güvenlik. Havanın gece boyunca kuru olmasını beklediklerini ancak sabahtan itibaren ve gün içinde gök gürültülü fırtınalı yağışlar beklendiğini, koşucuların kritik noktaları geçememesi durumunda yarışın iptal edilebileceği, hava koşullarının daha geç bozulması halinde ise yarışın devam edeceğini söylediler. Kötü hava nedeniyle zaman limitinin 31 saate uzatıldığı mail ile önceden duyuruldu. İkinci uyarı ise güvenlik konusunda geldi. Önce şaka olduğunu sandığımız sonra gerçek olduğunu anlayınca gerildiğimiz bir uyarı geldi: “Lütfen kaybolmayın ve/veya sakatlanmayın. Sizi arama ve kurtarma operasyonun maliyeti aynen size ödettirilecektir” (Editor notu: Bu uyarının ciddi mi yoksa şaka mı olduğunu Avusturya humorundan dolayı tam olarak anlayamadık ama bizce sanki ciddiydi.)

Bunun neden böyle olduğunu parkuru görünce anlayacaktık. Bu parkurda, pratikte kaybolmanız, düşmeniz veya sakatlanmanız durumunda sizi yalnızca deneyimli bir dağcı ekibi bulabilir, eğer hala hayattaysanız sağlık hizmetine ulaşmanız çok uzun bir süre mümkün olmayabilir. Sizlere tavsiyem bu yarışı koşmak istiyorsanız mutlaka Türkiye’den çıkmadan önce sportif yaralanmaları da kapsayan geniş bir sağlık sigortası yaptırmanız olacak ve kesinlikle bu konuda çok ciddiyim. Start gece 23’de yağışın olmadığı ama kapalı bir havada verildi. Ekip ile start hattında vedalaşarak onları 24 saat sonra yeniden görmek umuduyla Aylin ile birlikte orta tempoda koşmaya başladık. Kaprun’un içinden klasik halk desteği ile alkışlarla uğurlandık ve hemen dağlara doğru yolculuğumuz tek patika üzerinde yaptığımız tırmanış ile başladı.

Kaprun – Ferleiten 0-22K, 1600mD+
Bu etap başlangıçta tek patika üzerinde, orman içerisinde sonrasında zaman zaman traktör yolları üzerinde devam eden ve oldukça ciddi sayılacak bir tırmanış içeren bir etap. Zaman sınırı 5 saat olan bu etap yeterince hazır olmayan yarışmacıları daha baştan elemeyi hedefliyor. Bu parkurun büyük kısmını koşmak mümkün. Parkur üzerinde 1 tanesi büyük olmak üzere çok sayıda su geçişi mevcut, özellikle tek patika olan bölümlerinde yağışa bağlı çamur ve otların yol açtığı kayganlık dikkat etmeyi gerektiriyor. Yarışın henüz başı olması nedeniyle herkes yakın tempolarda koşuyor, biz de kendi tempomuza uygun bir gurupla birlikte devam ediyoruz. Aylin daha 1 hafta önce koştuğu Eiger Ultra’nın “daha zor olduğunu” söylüyor (Editor notu: Son gülen iyi güler :)), kendi normal temposuna göre daha kontrollü yavaş devam ediyor, sakatlanma riski almamak için. Çoğu kez Aylin önden ilerliyor, ben onunla mesafemi koruyarak ama asla onunla yarışmayarak kontrollü çıkıyorum, kendini bilmek önemli. Böyle 110K’lik bir ultra’da sizden daha hızlı bir koşucuyu yakalamak için temponuzu arttırmanız tükenmenize yol açabilir ve koşucu tabiriyle patlayabilirsiniz. Üstelik bu etapta 1500m rakımına kadar çıkıp ineceğiz, toplam tırmanış miktarı 1600m olacak. Bu etap sırasında nasıl olduysa uzun iniş sırasında Aylin’e yetişiyorum ve onun izniyle öne geçiyorum :). Hızlı inebiliyorum, doğal olarak çıkışlarda Aylin yetişiyor ve geçiyor. Bu inişlerden birinde kaygan zeminde taşa ayakkabıyı dolayısıyla ayağımı çarparak düşüyorum, sağ ayak baş parmağı incindi ama tempoyu düşürmeden devam edebiliyorum. Traji-komik bir şekilde aynı noktada uyarmama rağmen Aylin’de düşüyor, o sağlam hasar yok. Gece keyifli bir koşuyla hem ısınıyoruz hem yıldızları izleyerek Ferleiten CP’sine ulaşıyoruz. CP bana çok zayıf geldi, o saatte sıcak bir şey içme ihtiyacı var ama çay soğuk. Tuz var ama limon yok yerine domates koymuşlar. Birkaç çubuk krakere benzeyen tuzlu kraker, peynir ve portakal dilimiyle burayı geçiyoruz. İstasyondan çıkışta ki süremiz 3:59 Genel klasmanda ben 222. ve yaş gurubunda 81. sıradayım, Aylin yaş gurubunda 9. sırada tüm kadınlar arasında 26. sırada olarak bu istasyondan ayrıldık.

Ferleiten- Glockner Hause 22- 36K  1500mD+
Bu etapta işler daha baştan değişmeye başladı. 1-2 km gitmeden yukarıdan aşağıya doğru geriye dönen bir İngiliz koşucuya rastladık, yarışı bırakma kararı almış, onunla sohbet ederek cesaretlendirmeye çalışıyoruz, isterse bizimle devam edebileceğini söylüyoruz ama ikna olmuyor, bize başarılar dileyerek CP’ye geri dönüyor. Bu etap hafif bir eğimle başlıyor gittikçe eğim artarak yaklaşık 30.km civarında %70 seviyesine ulaşarak 35K’ya kadar devam ediyor. Eğim arttıkça batonların yardımıyla tempolu bir çıkış başlıyor. Aylin’in gücü hemen ortaya çıktı çok rahat bir şekilde tırmanmaya başladı, ben de peşi sıra kendi tempomda çıkıyorum. O kadar dik bir çıkış ki düşmeniz durumunda aşağıya kadar inmeniz içten değil. Rakım 2000’lere ulaştığında hava ciddi soğudu ve beraberinde rüzgar başladı. Artık orman – yeşil alan seviyesinin üzerindeyiz ve zemin berbat, bildiğiniz koca taşlardan oluşuyor. Kontrollü şekilde devam edebiliyoruz. İrtifa etkisini göstermeye başladı, nabzımı düşürmekte zorlanıyorum, sürekli yüksek nabızla devam ediyorum. Bol su içmeye başladım, beraberinde tuz desteğini unutmuyorum. Gördüğümüz en yüksek noktaya ulaşınca arkasında yeni bir tepe görüyoruz, ona ulaşınca bir tane daha, bu böyle saatlerce devam ediyor. Artık zemin tamamen taşlı ve ıslak, birkaç kez küçük denge kayıpları ve düşmeler yaşıyoruz ama devam edebiliyoruz. Bu zorluklarla baş edebildiğimizi düşünerek, gücümüzü kontrollü kullanarak devam ediyoruz. Ancak Grossglockner bize birazdan hoş geldiniz diyecekmiş haberimiz yokmuş.  Biraz ileride beyaz bir alan görüyoruz, gün doğmaya başladı. Yaklaştıkça bu alanın bir buzul olduğunu fark ediyoruz etrafında çok sayıda su geçişleri ve çok sert taşlıklı bir zemin var. Dikkatle geçiyor ve buzula ulaşıyoruz, ayaklarımız halen kuru, seviniyoruz. Rota nereden devam ediyor derken tam buzulun ortasından zirveye doğru ilerlediğini fark ederek ilk buzul tırmanışına başlıyoruz. Üzerimde kısa tayt, kısa kollu t-shirt var, Aylin’de uzun tayt, kısa kollu t-shirt var. Rüzgar zaman zaman ısırsa da devam edebiliyoruz. Aylin buzul tırmanışı sırasında önündeki koşucuyu solluyor, doğru okudunuz aynen buzul üzerinde sol yana doğru geçti ve hızla tırmanarak, koşucunun önünde yeniden parkura yerleşti. Aşağıdan büyük keyifle bu sahneyi izliyorum 🙂 ve ben de o koşucuyu geçmek için tempomu arttırıyorum. İşte ne olduysa bu anda oldu; aniden bir soğuk hava cephesi geldi, önce yağmur sonrasında dolu başladı ve beraberinde inanılmaz bir rüzgar esiyor. Derhal uzun ceket giyerek hızla tırmanışı bitirip dağın öbür tarafında inişe başlamak istiyoruz. İkimiz de oldukça hızlı bir şekilde tırmanışı tamamlayıp zirveye geldiğimizde hava sıcaklığı dramatik bir seviyede daha da düşüyor ve ellerimiz donma noktasına geldi, batonu tutan parmaklar açılmıyor. Aylin’in çantasında ki fermuar dondu, zor hareket ettirebildiğimiz parmaklarımız ile çantasını açıp eldiven alamıyoruz. Benim çantamda ki eldivene ulaşıyoruz, mecburen kardeş payı yapıp tek elimize birer eldiven giyip diğerini karnımızın üzerine gelecek şekilde ceketin altına aldık. Bir an önce bu koşullardan kurtulmaya çalışıyoruz, hızla ilerliyoruz, yolda birkaç koşucuyu geçtik. Zirvede bir dağcı kamp çadırı kurmuş geçenleri kontrol ediyor, hatta bazı koşucular onun minik çadırına sığındılar. Bu arada halen kısa tayt ile ilerlemeye çalışıyorum, üzerimi değiştirecek korunaklı bir yer olmadığı için fırtınamsı rüzgarda uzun pantolonu çantadan çıkarmaya çalışıyorum, eller soğuktan uyuşmuş durumda giyinerek olabildiğince hızlı devam ediyoruz. Tam bu sırada ani bir rüzgar ile Aylin nereyse uçacaktı, zemini zor tutuyor, hemen hemen aramızda 10m var ama ona ulaşmak mümkün değil. Hava biraz daha bu şekilde devam ederse yarışın önümüzdeki CP’de iptal edileceğini düşünüyoruz. Arkadan gelen koşuculara başarılar sabır ve dayanıklılık diliyoruz. Bu koşullarda hiç oyalanmadan sürekli bir tempoda birbirimizi bırakmadan devam ediyoruz. Bu arada karşımıza zirvenin üzerine dikilen devasa bir haç çıkıyor, bu yarışı kazananlara verilen haç şeklinde ki kupanın gizemini böylece çözüyoruz. Yaklaşık 2 Km bu irtifada kalıp, iniş ve yeniden çıkış yapıp artık Glöckner Hause’a doğru inişe başlayacağız. Dolu yerini yağmura bıraktı ve üşümemize rağmen hızla devam edebiliyoruz. Yukarıdan CP görünüyor, hemen önünde büyük bir baraj gölü var ve göl üzerinde yan yana 2 ayrı baraj inşa edilmiş. Bu manzaranın keyfini çıkarmak mümkün olmuyor, yağmur nedeniyle zemin çamurlu ve kaygan bir kez daha düşüyoruz. Bu düşüşte ayağıma kramp girdi, demek ki kaslar çok zorlandı ve tuz yeterince alamadım diye düşünerek hemen takviye ediyorum. İyi bir tempo ile inişi tamamlayarak 38.km’deki CP’ye ulaştık. Üstümüzü toparlayıp sıcak çorba içebildik, ilaç gibi geldi. Bir sürpriz CP’de Hammer Gel olması, ilk kez jel verildiğini görüyorum. Ve CP masa üzerinde kocaman bir yazı “NEXT CP 26K”. Şaka gibi önümüzde 26K var, 2830m’ye tırmanacağız, parkuru üzerinde hiç kimse, yerleşim yeri, kayak kulübesi, sığınak vb. bir yapı yok. Dağlarla baş başayız 🙂 Oyalanmadan devam ediyoruz. Süremiz fena değil 8:40 da buradan çıktık, Aylin yaş kategorisinde 10. Sırada tüm kadınlar içinde 28., ben ise yaşta 28. Genelde 74. Sıradayım. Bu CP için zaman sınırı 10 saat idi, biz 1 saat 20 dakika öndeyiz, bu koşullarda inanılmaz mutluyuz. Soğuk nedeniyle kendimizi aşmışız.

Glockner Hause- Kalls 36-62K 1400mD+
Barajın üzerinden kısa bir jog ile geçip vadinin tam karşısında gördüğümüz duvar gibi bir dağa tırmanmaya başlıyoruz. İlk kez aynı göl üzerinde iki ayrı baraj görüyorum, manzara müthiş. Hiç kimse bu muhteşem doğanın fotoğrafını çekmiyor, çantadan cep telefonunu çıkarmak, ıslak ıslak kullanmak akıl karı değil. Parkur o kadar dik ve teknik ki telefonu düşürmek demek kaybetmek demek, ıslanması riskini kimse göze almıyor, kimse burada telefonsuz kalmak istemediği için fotoğraf çeken kimseyi görmedik. Herkes son derece konsantre şekilde tırmanıyor eğim neredeyse 70-80%, bir yanlış adım sizi başladığınız noktaya indirebilir. Çıkışın ortalarında bir noktada bir dağcı görüyorum, kendisini emniyete almış, sırtında 100m halat ile bekliyor, eğer düşen olursa sanırım o bizi kurtaracak. Manzara uçaktan aşağıya bakıyormuşsunuz tadında. Hava ıslak ama aktif yağış durdu, yine de kapalı olduğu için karanlık. Tabi ki bu aşamada gelen sis tırmanışı daha keyifli bir hale getirdi, zirveye yaklaştıkça göz gözü görmüyor, iyi ki de görmüyor. O kadar dar ve dik bir patikadan çıkıyoruz ki yer ayağınızın altından kayıyor hissi veriyor. Zirveye yaklaşınca patika bitiyor ve bildiğiniz kaya tırmanışına başlıyoruz, batonları bırakıp 4 el ile tırmanarak zirveye-sırta ulaştım. Zirve yaklaşık 1 m genişlikte bir yer, üzerinde dağcı arama kurtarma ekibi bizi bekliyor, numaralarımızı alıyor derhal aşağıya yönlendiriyor, o kadar soğuk ve dik bir noktadayız ki durmamız mümkün değil. Aylin’i bir süredir görmüyorum aramızda çok fazla mesafe olmadığını biliyorum ama görüş neredeyse yok. Son derece konsantre ve olabildiğince hızlı bir şekilde inmeye çalışıyorum aslında bu iniş yanıltıcı az sonra yeniden tırmanmaya başlayacağız. Patika o kadar dar ve dik ki düştüğünüz anda tutunacak hiçbir şey yok ne sabit hat, ne de halat vb. direkt aşağıdasınız. Burada yarış direktörünün uyarısı aklıma geliyor, sizi kurtarmak sağ kalsanız bile mucizelere bağlı! Killian’ın videolarında koştuğu dağların tepesindeki sırtlara benziyor. Yarış diyagramında ünlem işareti ile gösterilen hiçbir noktayı koşarak geçmek mümkün değil. Önünüzdeki koşucuyu geçmek son derece riskli, herkes birbirine inanılmaz saygılı bir çeşit hayatta kalma mücadelesi veriliyor. Bu sert zemin ve koşullarda hızla devam ediyorum, giderek sis açıldı ve ileriden yeşil ceketiyle Aylin’i seçmeye başladım. Yaklaşık 40.km’deyiz ve halen çok iyi devam ediyoruz. Aylin 1 hafta önce Eiger Ultra’yı koştuğu için doğal olarak kendi temposuna göre yavaş gidiyor, arka arkaya iki ultra koşmanın dezavantajını yaşıyor ama aynı zamanda Eiger’de yüksek irtifanın kazandırdığı aklimatizasyon sayesinde taşikardisi yok, “iyi antrenman olmuş” diye konuşup gülüyoruz rahat devam edebiliyor bu da arka arkaya ultra koşmanın avantajı olsa gerek. Ben ise taşikardiyi düzeltmeye çabalıyorum, yavaşla hatta dur, tuz al, sıvı al, enerji jeli al şeklinde elimde ne varsa kullanmaya çalışıyorum. Artık vücudum irtifaya uyum sağlamaya başladı 2800’lerde olmamıza rağmen çok iyi hissediyorum. Yeniden koşmaya başlayabildim. Bu etapta yeniden ve çok sayıda su geçişi var, biten sularımızı buzul derelerinden dolduruyorum ancak bu sıvı çok soğuk ve elektrolit yok yani susuzluğu tam gidermiyor ve ısı kaybı nedeniyle daha çok enerji harcamanıza neden oluyor. Bu sert zeminde koşarken bir kez daha taşa takılıyorum, sağ ayak baş parmağım kötü durumda, ağırlığı biraz sola vererek devam ediyorum, dikkatliyim ancak koşabiliyorum. Böyle devam ederken bir ses duydum “Cem” diye “Aylin” diye cevap verdim ve bu koşu içinde son karşılaşmamız oldu. Aslında bu tek kelimelik seslenme içinde pek çok anlam taşıyordu, iyi misin?, ben devam ediyorum sana iyi şanslar, hoşça kal gibi. Ultralarda bir süre sonra artık konuşmadan da anlaşabiliyorsunuz :). Sonrasında yeni bir tırmanışa başladık ve yine inanılmaz diklikte bir dağa tırmanmaya başladım, dağın zirvesine ulaştığımda aynı diklikte aşağıya indiğini gördüm, dağcılıktan bildiğiniz çarşak inişi bu, koşmayı bırakın yürümek mümkün değil, bir süredir birlikte koştuğumuz Doğu Avrupalı koşucular bana yol veriyorlar, alıştık artık inerken ben hızlanıyorum, çıkarken beni yakalıyorlar. Bol bol söylenerek bu inişi tamamladım, asansör tadında kayarak iniyorum ama artık sürekli öne dayanmaktan her iki ayak baş parmağım kötü durumda, beraberinde sürekli sola yüklenmenin getirdiği tahriş nedeniyle sol ayak tabanımda blister oluştu. Durup blisteri boşaltacak bir düzlük, dinlenme noktası yok. Mecburen koşmaya devam ediyorum. Bunca olumsuz koşullara rağmen 50.km’ye kadar durmadan koş yürü tadında devam ettim. Maalesef benim için yarışın kırılma anı bu sırada geldi, inerken sağ ayağımı zemindeki kayaların arasında çarpınca çok şiddetli bir başparmak acısıyla düştüm. Sağ el bileği, sağ omuz ve sağ avucumda berelenme oldu. Bundan sonra maalesef bırakın koşmayı yürümek bile inanılmaz acı vermeye başladı. Batonlara yüklenerek devam ettim, amacım drop-bag noktası olan Kals’e zamanında ulaşmak ve orada drop bag içine koyduğum daha rahat ve geniş olan Hoka’larıma kavuşmak. O noktada sağlık ekibi de olduğu için ayağıma pansuman yaptırıp devam edebileceğimi planlıyordum. Nitekim tırmanışları yapmaya sorunsuz devam edebildim ancak iniş veya düz yolda ayağınızı yerden kaldırdığınız anda baş parmağa oluşan temas dayanılacak gibi değil, sanki birisi sinire direk dokunuyor gibi hissediyorsunuz. Koş yürü temposuyla 55K’daki tırmanışı tamamladıktan sonra artık yürümek bile imkansız hale geldi. 55K’dan CP’ye kadar yaklaşık 7K’lik iniş var. Bu parkurun en keyifli yerlerinden ve en güzel koşulacak bölümlerinden birisi, önce tepe üzerinden başlıyorsunuz incecik patikalardan orman içine girerek nefis bir manzara ile koşmak mümkün tabi ki ayağı sağlam olanlar için. 50. Km’den, 62.km deki CP’ye yaklaşık 3:30 da ulaşabiliyorum. Bu ortalama hızımın 3.5 Km/saat civarına düştüğünü gösteriyor. Bu noktada çanlar benim için çalmaya başladı. Bu hızla yarışı zamanında bitirmeye imkan yok.

Yarışı Bırakma Kararı
Kals’e gelmeden önce bir bankta oturarak durumu değerlendirmeye karar verdim.Bol bol su içtim, tuz tableti aldım, enerji jeli aldım ve yorgunluğun karar verirken beni olabildiğince az etkilemesini sağlamaya çalıştım. Elime parkur diyagramını alarak yeniden inceledim. Önce pozitifler tartıldı, yarışın 62 kilometresi toplamda 4500m tırmanış geride kalmıştı. Önümde yalnızca 50Km ve 2100m tırmanış kaldı. Kendimi fiziksel olarak çok iyi hissediyorum, yeterince güçlüyüm, bitirebilecek enerjim var. Sonra da negatifler, her iki ayağımda çok kötü durumda ve çok yavaşladım, ayakkabı değiştirince belki biraz rahatlayacağım ama yine de çok hızlanmam mümkün olmayacak. Cut-off zamanına sadece 30 dakika var. O 30 dakika içinde ayaklarıma pansuman yaptırıp, sıcak yemek yiyip, koşmaya başlamam lazım. Yani elimde neredeyse hiç zaman kalmadı. Bahadır Hoca ile görüşüyorum, Aylin’in yalnızca 2K önde olduğunu aslında aramızda çok zaman olmadığını öğreniyorum, demek ki o da zorlandı. Bir sonraki CP 82.Km’de yani 20 kilometre daha yüksek irtifada devam etmek zorundayım. Muhtemelen bir sonraki CP’de cut-off’a takılacağım, saat 16 yı geçti hava yeniden kararıyor ve fırtınalı yağış yaklaştı. Önümdeki 20 Km, önceki yüksek irtifa geçişinde olduğu gibi ünlem işaretleriyle dolu bir parkurda yani koşmak pek mümkün değil, karanlıkta tempolu yürünecek. Yeniden düşerek sakatlanmak istemiyorum, yorgunluk arttıkça aldığım riskler de artıyor. Ve ben kendimi hiçbir yarışta bu kadar yalnız ve korumasız hissetmemiştim, ne Türkiye’de, ne UTMB_OCC de ne de Lavaredo’da. Avusturyalıların (ve Almanların) bir sözü var, “Auf Eigene Gefahr” anlamı ‘risk/tehlike sorumluluğu sizdedir’ gibi bir şey. Parkurda başıma bir şey gelirse bana yalnızca arkadan gelen koşucular yardım edebilir, o da beni görürlerse. Verdikleri GPS cihazında ki düğmeye basarsam beni arazide bulabilirler mi emin değilim? Salı günü Türkiye’de ameliyat yapacağım, sağ elimi kontrol ediyorum fena değil gibi.

Kals
Bu duygularla yeniden yürümeye başlayıp Kals’e 15:25 de yani yarış başladıktan tam 15.5 saat sonra ulaşıyorum. Bir önceki CP’de 74. Sırada olan ben, Kals’te 207. sıradayım. Küçük köyde karşılaştığım insanlar alkışlıyorlar, keyifli bir duygu ama halen gel git’ler yaşıyorum : Acaba Devam edebilir miyim? Bunca emek, Şubat ayından beri yaptığım antrenmanlar, beklentiler beni kovalıyor, resmen beynim zonkladı, bırakmak ne zor kararmış. CP’ye geldiğimde ambulans vb bir sağlık merkezi beklerken elinde ilk yardım çantalı biriyle karşılaşıyorum, ayağımın koşacak hale getirilmesi artık hayal oldu. Çorba içip drop bag’imi aldım, ayaklarımı rahatlattım ancak ayakkabı halen çok acı veriyor. Bu sırada CP’yi 10 dakika içinde terk etmemizi söyleyen uyarı geldi, yani zaman doldu artık cut-off tayım. Görevlilerin umursamaz bir tavırları var sanki her şeyi özellikle zorlaştırmak için böyle yapıyorlar. Diğer yarışlarda gördüğümüz bitirebilmeniz için elinden geleni yapan kişiler burada yok, çok nötr ve duygusuzlar, yalnızca işlerini yapıyorlar.  Bütün bu tavırlar aslında bırakma kararı vermemi kolaylaştırdı, devam etmenin çok gereksiz risk almak olacağını düşündüm. Bozulan hava koşulları nedeniyle de yarışın iptal olacağını sanıyordum ve nitekim son CP’de öyle oldu. Kararımı önce orada ki görevliye sonrasında Team Run.Bo’nun 30K koşan ekibine bildirdim beni merak etmesinler diye. Bahadır hocayla zaten sürekli temas halindeydim o da doğrusunu yaptığımı söyledi, önce sağlık ! Görevli hemen gelip çantamda ki GPS cihazını aldı, eğer kaybolursa 90 CHF ödemek zorundaymışım 🙂  Sonraki gelişmeler daha da can sıkıcı oldu, gece iptal edilen yarışta halen parkurda olan yaklaşık 30 Koşucuyu son CP’de topladılar ve devam etmelerine izin vermediler oysa yaklaşık 4 saat daha zamanları vardı. İlerleyen saatlerde başlayan fırtına gök gürültüsü ve yağmur ile endişelen ekibin Aylin’e telefonla ulaşıp nerede olduğunu sorduğunda “bilmiyorum” yanıtı aldığını, Aylin’in bu sırada yanında olan birkaç koşucuyla birlikte aşırı yağıştan korunmak için bir tünele sığındığını, sonrasında Ekibin  Türkiye’yi arayıp Bahadır hocanın bilgisayardan takip ederek Aylin’in nerede olduğunu koordinatlarıyla bildirdiğini, o sırada bir baraj gölünün önünde olduğunu öğrenmişler. Aylin’e telefon ile etrafında baraj var mı diye sorduklarında “ne barajı, hangi baraj” 🙂 yanıtı verdiğini ve aslında o sırada tam da barajın üzerinde olduğunu dehşetle öğrendim. Siz düşünün karanlığı ve hava koşullarını. Yarış durduruldu kararı geldiğinde, son CP’yi geçmemiş olan koşucuları otobüsle toplayan organizasyon,  Aylin gibi o noktayi geçmiş olan yaklaşık 10 kadar koşucuyu parkurda maalesef yalnız bıraktı. Sevgili Aylin, insan üstü bir gayretle bu yarışı bitirdi. Saat sabah 4’e doğru Finish’e geldiğinde nerdeyse kimsenin olmadığını, yarış direktörü de dahil herkesin yarış iptal oldu diyerek evlerine gittiğini hayretle gördük. İnanılmaz…

İzlenimler _Öneriler
1. Koştuğum hiçbir yarışa benzemiyor, özellikle zorlaştırmak için uğraşılmış.
2. Son derece teknik bir parkur. Bizdeki Aladağlar-Likya Yolu karışımı bunun en hafif parkuru gibi.
3. Kilometrenin 110 oluşuna aldanmayın, 100mil yarışına hazırlanır gibi çalışın.
4. Bu yarışa hazırlanırken her hafta sonu bir zirve tırmanışı Uludağ-Erciyes Aladağlar vb. yapmanızı şiddetle tavsiye ederim. İrtifa çok zorluyor, inişler efsane.
5. Bu yarış Seyit Abi’nin deyişiyle “hızlandırılmış dağcılık” etkinliği, koşu değil.
6. Yabancı bir koşucunun dediği gibi Zugspitz ve Eiger bunun yanında çocuk oyuncağı!
7. Aylin’in deyişiyle Eiger Ultra, zor bölümlerdeki 5K aralıklı CP’leriyle, tepenizde dolaşan helikopterlerin güvenliğiyle bunun yanında “Sosyete Ultrası” 🙂
8. Zemini sağlam tutan ve ayağınıza 1.5 numara büyük ayakkabı ile koşun 🙂
9. Havanın güzel olması için dua edin, hafif bir yağmur yukarıda ciddi sorunlara dönüşüyor.
10. CP’ler arası çok uzun, elit atletler bile 4 saatten daha uzun sürelerde geçebiliyorlar. Yarışın ana zorluklarından birisi bu. Hazırlıklı olun, yanınıza gıda alın. Suyu derelerden, çeşmelerden temin edebilirsiniz.

Kimler Koşmalı-Kimler Koşamamalı?
1. Dağcılık geçmişi, eğitimi olan koşucular için muhteşem bir yarış. Bildiğiniz tüm teknikleri kullanma şansınız olacak.
2. Kesinlikle ilk kez 100 koşanlara uygun değil.
3. İnsan düşünmeden edemiyor Kapadokya Ultra 5 ITRA puanı veriyorsa, Lavaredo 5 ITRA puanı veriyorsa bu nasıl 5 ITRA puanı olabiliyor diye ?
4. Yükseklik korkunuz varsa burayı asla koşmayın.
5. Bazı ilaçları (antihipertansif, antidepresan, antiepileptik,insülin) kullanıyorsanız koşmayın. Tıbbi yardım almanız çok gecikebilir.
6. Denge probleminiz varsa veya buna yol açan hastalıklarınız varsa koşmayın.
7. Bu parkurdaki en keyifli yarış 2 kişilik bir ekiple koşulan GGUT Relay, burada 110K koşmak isteyenlere, bu macerayı sağlıkla yaşamak isteyenlere, Grossglockner’i   görmek isteyenlere öncelikle bu yarışı öneririm.

Aylin’in eklemek istedikleri 🙂 

https://www.youtube.com/watch?v=f1HQyXs5qHw

Aklım Cem’de… Eiger’den kalma yorgunluk ve Cem’i arkada bırakmanın suçluluk duygusuyla nispeten yavaş iniyorum tatlı eğimleri… Nasıl olsa inişlerde iyi, yetişir bana. Kals’a yaklaşırken zirvelerin soğuk, hoyrat, yalnızlaştıran tavrı yerini şimdilik vadinin sıcak kucağına bırakmıştı. Sağ elimdeki Cem’in kardeş payı yaptığı eldivenini çıkarmış, kaybolmasın diye titiz davranıyor, ara sıra kontrol ediyor, duruyor mu diye bakıyorum. Yalnızca bir eldiven değildi o. Dostluk, yardımlaşma gibi birçok anlamı vardı benim için. Acaba bir daha soğuk, fırtına, tipi olur mu? Cem’in drop bagi nerede? Bıraksam görevliler izin verirler mi acaba? Zaten yakındır bana, yetişir birazdan.. Ne yapacağımı bilmez halde Kals’da biraz vakit geçirip yollara düşüyorum yeniden. (Editor notu: Kals ana CP’sinde kalma sürelerinde Aylin kategorisinde minimum ile 1., siz düşünün gerisini, zaten CP yok denecek kadar az) Fazla kalırsam gidemeyeceğimi hissediyorum çünkü. Sağlıklı insan davranışlarının çok dışında, tamamen sezgisel ilerliyorum, frontal korteks devreye girerse biliyorum ki bu koşuyu bitiremeyeceğim. Aşkta olduğu gibi otistik psikotik bir hale giriyorum yolun bundan sonraki bölümlerine. Tüm benliğimi dağların aşkına sunuyorum her kapris, her hal kabulüm artık. Önce tatlı sıcak halleriyle National park’ın flora ve faunasıyla, gürül gürül akan dereleri ve şelaleleriyle baştan çıkarıyor beni… Çok sürmüyor bu tatlı hayat… Bozulan taşlık patikadan, krater göllerin kenarlarından dağlara doğru tırmanırken nerden bilebilirdim ki cennetten cehenneme doğru yol aldığımı? Cehennemle cenneti aynı anda yaşatan güzel, bakalım bize ne gibi sürprizler hazırlamıştı 80km’nin sonunda? Şimdiden birçok koşucu tükenmiş bir halde gerilerde kalmaya, bir kısmı da bırakmaya başlamıştı bile… Kaprisli sevgilinin her hali kabulümdür diyerek dayanmaya çalışıyor, bilinmezliğe doğru yol alıyorum çok yavaş da olsa; bazen ağlayarak bazen de söylenerek ama hiçbir zaman pes etmeyerek… İşte böyle bir şey dağlarla aşk… O izin verdiği sürece yaklaşabilir, zirvesinde kısa bir süreliğine  misafir olabilirsiniz ve diğer aşıklarıyla paylaşırsınız.

Bike’nin kaleminden…(30K)
O son 30K… var yaa… – hem taşlı, hem dik, hem ıslak, hem de yandan çarklı!
İlk dersimiz –Alpine Trail Running. Vay arkadaş, meğer alpin patika koşusu diye bir tanım varmış. Hadi ben cahil kalmış olabilirim, siz kalmayın, kısa ve öz bir tanımla, teleferikle sizi Kaçkar’ın zirvelerine yakın bir noktaya dar bir patikaya bıraktıklarını düşünün. Sonra ordan yükselip, aşıt geçip, Ayder’e kadar indiğinizi varsayın. Tabii bunlar olurken hava bir bulut, bir rüzgar, bir yağmur, bir güneş, sonra su, kar, halatlı şelale geçişleri, karanlık tünellerden  geçmece.., parkurda ne ararsan var! Bu parkurla tanışmak benim için süper sürpriz olsa da, iyi ki de fazla okumadan araştırmadan badoslama girmişim bu yarışa, yoksa meğer cesaret işiymiş!
30K koşmak en basit seviye gibi görünse de, sakın eziklemeyin kendinizi, 30K’yı bitirmek bile ciddi bir olay. Hatta tavsiyem direkt 110K koşmaya gelmeden önce bu parkurun önce ya 50K’lık parkurunu koşun ya da relayı yapın derim. Önce parkuru deneyimlemek lazım. Kelimelerin tarif etmeye yetemediği bir yarış. (Fotoğraf çekebildiğimiz yerlerin tamamı son 30K’ya aittir. Ne organizasyon ne de koşan herhangi biri ilk 82K’da fotoğraf çekememiş, neden çekememiş, varın siz anlayın neden bahsetmeye çalıştığımızı..)

İkinci dersimiz – başım dönüyor da dönüyor… Takvim yaprağı gibi parkurların içinden geçtikçe mi, yoksa yükseklikten mi başım dönüyor, yarışın sonuna kadar vallahi anlayamadım! 😉 Cevap her ikisi de idi (sanırsam).

Üçüncü dersimiz –malzeme önemli beyler bayanlar.. Derecem rezil, hatırladıkça kendimden utanıyorum. Bu derece için mi o kadar yokuş çalıştım diye kendimi tokatlıyorum. Fakat işte yanlış ayakkabılar seni parkurda nasıl rezil eder ayaklı bir örneği olarak karşınızdayım. 1 adım ileri, 2 adım geri, işin özeti, batonlarım olmasaydı, o 1 adımı bile atamazdım. Zemin çok ama çok kaygandı. Tek temennim kayarak uçurumdan aşağıya yuvarlanmamaktı, neyse ki en azından onu başarmış sayılırım 😉 Kimler 30K koşabilir? –yüksek irtifa zirve parkurları yapanlar, dağcılar, denge sorunu olmayanlar, kayakçı tayfası (güçlü quadlar önemli), irtifaya alışık olanlar, saatlerce her hava koşulunca trekking yapmaya alışkınlar…
BikeEKYıllar önce kaymaya geldiğim Zell am See – Kaprun zirvelerine bu sefer de koşmaya gelmek müthiş bir deneyimdi. Hava mis, manzaralar rüya gibi. Bira, peynir zaten şahane. Aylin’in deyimi ile hepimiz Türkiş Heidi olduk bu dağlarda… Ben Grossglockner defterini kapatmadım, kapatamadım, Alpin koşu yarışı ne demekmiş daha yeni anladım! Bundan sonra gördüğüm her yol olmayan garip parkura girer koşarım arkadaş! Bakalım 2018 planları bizleri nerelere sürükleyecek… Ama öncelikle sevgili dostumuz Cem Ayhan’a açık teklif, gel seneye relay yapalım, bu parkurun hesabını kapatalım!

Son Söz: Aykut Çelikbaş’ın “Ultra Kitap”ının Ultramaraton nedir başlığı altındaki giriş cümlesi ne güzel ifade eder. “Sadece çok uzağa gitme riskini göze alabilenler, ne kadar uzağa gidebileceklerini öğrenebilirler.” T.S. Elliot.

Son 31K’ya dair Ersavaş’ın paylaşmak istedikleri
Taktik maktik yok, bam bam bam! (burdaki bamlar yere düşme sesleri)
31K Yarış Parkuru Kaydı (Wikiloc): https://www.wikiloc.com/wikiloc/view.do?id=18762520

31K’lik son kısımda 15K’da 1 CP var. CP sağlam ama oraya ulaşmak zahmetli. Alplerde hava her an dönebilir. Her an. Havaya bakıp aldanma. Her şeye hazırlıklı ol. Veya çok iyi antrenman yap yarış arazisinde, hızlı koş ve bitir. Dun 30 derecede sıcaktan oluyorduk. Simdi startta donuyoruz.  Son 30K parkuru potpuri gibi bir şey. Neredeyse 5K içinde seri çıktığınız +800m ve gerisi -2000m hep iniş. Büyük ıslak çarşaklardan; inanılmaz dar, arkadan elit trafiği akan, kaygan single tracklerden; oldukça uzun karlı ve yer yer ayağının boşa düştüğü buzullardan, asfalt yollardan, çeşit çeşit tünellerden, güvenlik halatlı şelale kenarlarından, göllerden.

1. Bu yarışta Patika koşularına dair müfredatta ne varsa her yerden sorumlusunuz!!! Çıkadabilir, çıkmayadabilir.
2. Parkurun sonlarına doğru şişen quadrisepslerimin ağrısını anlatmak istemiyorum!
3. Parkur başlarında Pau Capell ile 110K Relay koşan Gediminas beni sollarken yapabildiğim 30 saniyelik muhabbet sonrası gaza gelmem, bu bam bam’ların sebebidir! Onceki yarislarimda oyle cok fazla düşmeyen ben, parkurun aşırı dar inişlerinde 2’li artistik öne burgu ile hızlı kombo seri sundum izleyenlerime. Bu şekilde bazı yarışçı arkadaşlar arasında ün yaptım, sonradan parkurda ve finişte kendilerini tekrar gördüğümde hepsi 2 kez düştün, iyi misin diye sordular sağ olsunlar. Düşenin dostu oluyormuş 🙂 Yani özetle motivasyon iyidir ama öyle fazla da gaza gelmemek lazım. Elit atletler mutant gibi, robot gibi koşuyorlar maşallah!

Ve Son sözler Sermin’den…
GGUT 30K, epik bir yaris. Bence hayallerin çok ötesinde güzel bir parkur. Korktuğum kadar varmış. Sürekli kendi kendine sakın vazgeçme dedirten, her adımda insanı şaşırtan ve hayran bırakan, kendi sınırlarını keşfetmeni ve aşmanı sağlayan muhteşem bir yarış. Muhteşem bir ekip 👌 Gördüklerinizin ve hayallerinizin çok ötesinde bir parkur. 

odulToreni

Team Run.Bo Sonuçlar
110K (+6500m, Toplam 299 Start alan Koşucu, 150 Finish Gören Koşucu)
Aylin Savaci Armador     28:29.32,4 (Kadinlar 13/38, Kategori 4/13)
Cem Ayhan                         (DNF)

31K (+1000m / -2000m, Toplam 254 Start alan Koşucu, 239 Finish Gören Koşucu)
Bike Geckinli                     07:24.01,1 (Kadinlar 72/98, Kategori 17/30)
Ersavas Gudul                   04:32.53,5 (Erkekler 48/156, Kategori 39/86)
Sermin Akin Kurt             05:42.41,7 (Kadinlar 35/98, Kategori 28/59)
Seyit Aydogmus                06:32.43,6 (Erkekler 121/156, Kategori 13/22)