Manavgat Ultra Maratonu 2018

Manavgat Ultra Maratonu 2018 – 10 Şubat 2018
Katılan Run.BO’lar: Aylin, Savaş (70K), Bike (37K)

Oymapınar Dağ Etabı 37km
Yazan Run.BO: Bike

2 yıl aradan sonra yine YENİDEN Manavgat Ultra Maratonu…

Bu yarış raporunu ben yazmak istedim. Manavgat Ultra’nın bendeki yeri çok ayrı. Dayanamayıp, hemen yarış sonrası ekipten önce davranıp klavyenin tuşlarına basmaya başladım… Baştan uyarayım, rapor teknik bilgiden çok duygusal unsurlar içerebilir. Bakalım nasıl gelişecek, hep beraber göreceğiz.

Neden Manavgat Ultra?

Pek çoğumuzun bütçesi ve zamanı sınırlı. Antalya’da Şubat-Mayıs arasında 3 ultra/sky yarışı varken (Şubat – Manavgat Ultra, Mart – Alanya Ultra, Mayıs – Tahtalı), üstüne Mart başında Runatolia gibi popüler asfalt koşusu varken, neden Manavgat Ultra’ya gitmeli?

Bir kere, her 3 patika yarışı birbirinden farklılaşıyor, yerleri apayrı.
– Alanya Ultra yarış raporumuz için;
https://teamrunbo.com/2017/04/03/alanya-ultra-2017/
– Tahtalı yarış raporlarımız için;
https://teamrunbo.com/2017/05/28/tahtali-berg-sky-ultra-sky/
https://teamrunbo.com/2017/05/28/tahtali-run-to-sky-2017/

Biz takım olarak 3’üne de aboneyiz. Dolayısıyla yarış takvimimizin içinde 3’ü de mutlaka olacak. Manavgat Ultra, yarış takvimimize 2 yıl aradan sonra tekrar katıldı. Neden? Bunu açıklamaya çalışayım:

Alanya Ultra (45K’da +2250m, 65K’da +4000m) ve Tahtalı (27K’da +2500m, 60K’da +3800m, 100K’da +5200m) teknik yarışlar olması sebebiyle eğimi fazla, sert hırpalayıcı parkurlar. Manavgat daha düzlük (37K’da +1000m, 68K’da +2238m), sert eğimler içermemesi sebebiyle daha koşulabilir bir parkur, ayrıca yer yer asfalt geçişleri var. Asfalt koşan, traile yeni başlayanlar ve orta seviye için 37K son derece makul bir yarış! 70K ise, zoru sevenleri tatmin edecek bir parkur. Manavgat, koşmayı sevenlerin parkuru diyelim, bu yönüyle İznik’e benziyor, İznik eğer esas yarışınızsa Manavgat Ultra tam size göre. Diğer 2’si ise “teknik yarış”lar, yani daha çok yürü-koş yaptığın yarışlardan, hatta biraz da dağcılık tecrübesinin avantaj olduğu parkurlar. (Yeni traile başlayanlar hep soruyor, teknik yarış ne demek, bu sebeple konuyu biraz açma ihtiyacı hissettim.)

Manavgat güzelliği ile çok özel bir coğrafya. Parkur Manavgat’ın ikonu Manavgat Şelalesi içinden start alıyor, Oymapınar barajına doğru dantel gibi bir yeşil ve antik coğrafya içinden geçip, turkuaz baraj gölü manzarası eşliğinde, barajın tepesinde son buluyor. Yolda çığlık ata ata ilerledim, antik su kemerleri, köprüler, antik şehir kalıntıları, katır tırnakları, çilek tarlaları, papatyalar, badem ağaçları, gelincik tarlaları, vee dağ laleleri! Kırmızı ve pembe dağ lalelerin binlercesi var bu parkurda!

Şubat ayı, Antalya için son derece doğru bir zaman. Ne sıcak ne soğuk. Şerbet gibi bir havada keyifle koşuluyor. Baharı karşılamak için bundan güzel bir zaman olamaz! (Yarış sabahı startta 13C, gündüz en yüksek sıcaklık 20C idi.)

Bölgede yıllardır bisiklet ve motocross yarışlarının yapılması sebebiyle yarış direktöründen, ekibine, gönüllü destek ekibine herkes oldukça tecrübeli.

Diğer taraftan ekonomik bir yarış. Antalya’ya uçak seferi bol ve çok ucuza biletler bulunabiliyor. Anlaşmalı otel herşey dahil kişi başı 100TL idi. 100TL’ye günlük otomatik araba kiraladık. 4 kişi bölüştük maliyeti. İşin özü, yarış ücreti dahil bana toplam masrafı 1 gece konaklamalı için 400TL (85EURO) civarına geldi. Önceden planlayarak özellikle uçak maliyetini daha ucuza getirmek mümkün. (Biz yarışa katılmaya yarıştan 1 ay önce karar verdik.)

Aslında gönlüm İran Kiş Adası’nda düzenlenen Geopark Trail yarışındaydı. Fakat yarışa gidebilmek demek Salı gecesi itibariyle yola çıkmak demekti. Çarşamba – Pazar arasını bloke etmekti, ekipte kimsenin böyle bir vakti yoktu. Tek kaldım. Sonra Aylin Manavgat’a gidelim diyince, akan sular durdu, sahi biz 2016 yılında Manavgat Ultra ilk kez düzenlendiğinde gitmiştik. Çok sevmiştik. Fakat 2017 yılında yarış Mayıs’a çekilince organizasyona küsmüştük. Antalya’nın Mayıs sıcağında koşmak için biraz çatlak olmak lazımdı, zira Nisan ayından sonra trekking bile yapmıyorduk bu bölgede.. Şimdi yarış 2018 yılında, 3.sünü organize edilirken Şubat ayına çekilince tekrar radarımıza neden girmesindi? Çok isabetli olurdu.

(2016 Manavgat Ultra yarış raporumuz için:
https://teamrunbo.com/2016/04/08/manavgat-nashira-ultra-maratonu-2016/)

Ben kendimce henüz yarış koşmaya hazır değilim. Tam 6 haftadır hamstring problemim var, özellikle eğim olan parkurlarda sol ayağımı sürükleyerek kaldırıyorum. Core antrenmanı olarak haftada 8 saat yoga yaparak hazırlandım (gülüp geçmeyin vinyasa ve hatha yoga sağlam core çalıştırıyor, bir de üstüne mental olarak güçlendiriyor! Bir koşucunun hayatında mutlaka yoganın yeri olması gerektiğine inanıyorum), koşu antrenmanlarımı da genellikle haftada 1 dışarda 10k civarında (10k üzeri hamstring çığlık atar hale geliyor), salonda ise darbesiz olarak toplamda haftada 30K koşabildim. Manavgat’a gitmeseydim, Bakiye Abla’nın Çekmeköy Çamur Yarışı vardı aynı haftasonu, onda bile 15K’ya katılırdım. Yine de, 6. Haftada hamstring daha az rahatsız eder oldu. Manavgat’ın nispeten az eğimli parkurunda uzun zamandır ilk kez bu kadar uzun mesafe koşacak olmam, kendimi test etmem için harika bir fırsattı. Mart’ta Alanya yarışım öncesi iyi bir koşu antrenmanı ile tekrar kuvvetlenebilirdim. Bu düşüncelerle gittim Manavgat’a.

Cuma sabahı, Antalya havaalanında ekip biraraya geldi. Aramızda koşuya henüz taze başlamış biri daha var, Metin, o da 37K parkurunda, hayatında koşacağı en uzun mesafe olacak. Tıpkı benim 2016 yılındaki halim gibi, pek çok bilinmezlik onu bekliyor halbuki…

Anlaşmalı otel J’adore, yine Titreyengöl’de. Dostlarla muhabbet, teknik brief, kallavi bir bol kepçe akşam yemeği yedikten sonra kısa bir bar / halay macerasından sonra odamıza çekiliyoruz. Geleneksel yarış öncesi oda toplantımızı yapıyoruz, çantalarımızı hazırlıyoruz. Saatimizi 04.45’e kurup yatıyoruz.

Sabah yarışa giden servis 06.15’te. 05.30’da kahvaltıya iniyoruz. Fakat birden lensime adeta bir perde iniyor! Kör oluyorum! 20cm önümü bile zor görüyorum! Her yarışta yanıma yedek lens alırım, hay allah aksilik bu ya, bu sefer atlamışım! Belki faydası olur diye lens ilacımı da çantaya atıp servise biniyorum. Bu halde nasıl koşarım hiç bilmiyorum, kafamda ilk defa yarışı bırakma düşüncesi daha yarış başlamadan fikir olarak saplanıyor beynime!

Ders1: Lens kullanıyorsan mutlaka yanına yedek lensini al! Unutma!

2016 yılında start Manavgat Şelalesinin kapısının önünde idi. Meğer o yıl şelaleyi işleten tesis tadilattaymış. Son 2 yıldır start şelalenin içinden veriliyor. Fakat karanlık sebebiyle bu sefer de şelaleyi görmek mümkün olamadı, sadece su sesiyle yetiniyoruz. 😉

Ders2: Manavgat’a gidip de şelaleyi görmeden dönme! (Işıklandırılırsa belki şelaleyi karanlıkta görme şansımız olur muydu?)
91fdbcc4-92b4-4465-92b6-36f1a56cc956

Start 07:00’da. İlk 40 dakikayı karanlıkta ve ağırlıklı olarak asfalt ve düz patika üzerinde gideceğiz. Asfalta çıkana kadar zigzaglar çizerek başlıyoruz. Gözüm hala görmediği için önümdeki kalabalığı takip edebiliyorum sadece. Asfalt koşusu çok rahat geçiyor. 5.4-6 pace’lerde ısınıyorum. Her yarışın özellikle ilk 5k’sı koşarken ısınarak geçiyor benim için. Start ile birlikte eski bir dostla yeniden karşılaşmış gibiyim. Çok mutluyum 2 yıl aradan sonra yine bu parkurda olmaktan, bakalım bu sefer hangi güzellikler bekliyor bizleri..

Karanlıkta asfaltta koşarken birden kafamı kaldırıyorum ve ilk net görüntü solumdaki kubbe ve minare. Allahım görüyorummm! Saate bakıyorum. 2.2k’dayım. Hemen kafamdaki negatif düşünceleri kovalıyorum, artık finişi görme planları ön plana geçiveriyor. Kendimi barajın üzerinde hayal etmeye başladım bile!

Antik köprüyü geçiyoruz, köprü bu kadar kısa mıydı diyorum kendime, sonraki alacakaranlıkta hatırladığım, patika başında solumuzda kalan her yarış fotoğraf karesinde görünen o malum fotojenik su kemeri. Önünde tüm fotoğrafçı tayfası sıralanmış, pozlarımızı veriyoruz. Sonra sola kıvrılarak artık patikaya giriyoruz. Gün doğmak üzere. Kafa fenerimi kaldırıyorum cebime. Birkaç gün önce yağmur yağmış olmalı, yer yer su birikintilerinin üzerinden atlıyoruz, geçen seferki gelincik tarlalarını gözlerim arıyor, fakat göremiyorum. Çilek tarlalarının içinden geçiyoruz, derelerin üzerinden atlıyoruz, derken ilk CP 6.5K’ya varıyoruz. Sadece su içip, oyalanmadan devam ediyorum. Burdan sonrası 12K Seleukeia antik kenti, yaklaşık 250m tırmanışımız var. Geniş orman yolu üzerinde 5-6 kişiyle yanyana grup olarak koşuyoruz, muhabbetle keyifli geçiyor, tırmanış başlayınca ayılıyorum, fakat kalflarım çok gergin, nasıl olur, patinaj çekiyorum adeta. İşte bu gerçekten büyük bir sürpriz! Hem hamstring, hem kalf problemi hiç iyi olmadı. Düzlükleri olabildiğince koşup, eğimleri de çok yavaş çıkabiliyorum, hızlanmaya çalışınca önce kalflar bağırmaya başlıyor. Bu mücadeleler içinde bir süre sonra antik kentin dibine varıveriyoruz, hatta CP’ye o kadar yakınız ki Polat Dede’nin sesi geliyor aşağıya, “Polat aç kollarını ben geliyorum” diye bağırıyorum! 😉 Polat beni şahane karşılıyor CP’de. Bu CP benim için ödül CP’si, yani iyi besleneceğim. 1saat 30 dak.’da 12K gelmişim. Tuzlu birşeyler atıştırıp, kola ve su takviyesi yapıp 3 dakika sonra ayrılıyorum. Burdan sonrası ormandı. Geçen sefer 18K’da yine bu orman içinde duvara çarpmıştım, bakalım bu sefer bu ormanda neler yaşanacaktı? Ormana girerken Konya Ereğli’den Cem ile tanışıyoruz. Tecrübesiz fakat rahat koşuyor. Laflıyoruz. Sonra yokuş aşağı o basıyor, ben yetişemiyorum. 3K sonra Cem’i yavaşlamış görüyorum. Belli ki bir problemi var. Meğer ayağını burkmuş. Tüh! Yavaş, ama koşabiliyor. Moralini bozmamak için geçmiyorum, hadi beraber koşuyoruz, devam! deyip, laflamaya devam ediyor ediyoruz. Fakat bir süre sonra, Cem’in arkasında ona yakın markaj koşarak onu strese soktuğumu anlıyorum. Tereddütlü koşuyor, sürekli yol vermek istiyor, belki de geçmeyerek ona kötülük yapıyorum. Bir anlaşma yapıyoruz, ben onu geçeceğim, fakat Cem minik minik koşmaya devam edecek, sonraki CP’de buluşacağız. Gücüm yerindeyken biraz daha hızlı yol almak istiyorum. 18K bu sefer rahat geçiyor, çam ağaçları arasındaki dar patikalarda akıp gidiyorum. Ormanı inip, çıkıyorum, ara ara su geçişleri var. Geçen sefere göre daha fazla su var derelerde, enfes! Berrak suların içine dalmamak için kendimi zor tutuyorum, yüzümü yıkamakla yetiniyorum. Granit duvar gibi kayaları geçiyoruz. Çok güzeldi sahi bu kayalar. Parkur bu sefer ilk yıldan farklı olarak, baraj gölünün solundan kıvrılarak gidiyor. Çıkarken baraj gölü her 2 tarafımızda da beliriveriyor! Papatya tarlaları arasında o kadar büyüleyici bir manzara ki! 20K’larda katır tırnakları çıkıyor karşımıza, ben çığlık atarak ilerliyorum! (Hatta geçen sefer Fethiye grubundan sevgili İhsan biliyor benim bu meşhur çığlıklarımı, ilk sefer beraber koşmuştuk, arkamdan geliyor bu sefer ama kontrol ederek beni, uzaktan “Bike bu papatyaları gördün mü?” diye o da bir çığlık patlatıveriyor! Hiç görmez miyim, nerdeyse yeri öperek geçiyorum!)

Tam heyecanım yatışıyor, bu sefer karşıma pesbembe badem ağaçları çıkıyor! Allahım bu ne güzellik! Benim için İznik’te karşıma çıkan çiçek açmış o muhteşem ayva ağacı gibi unutulmaz bir yarış anı karesi olarak bu kadraj aklıma kazınıyor… Vee.. sonra zeytin ağaçları arasından inip, asfalt geçişi yapıp, CP’de kalabalık bir mola veriyoruz. Cem de, Fethiye grubu da arkadan yetişiyor. Süper. Fotoğraflar, videolar çekiliyor. Bu parkur bizi ana yola bağlıyor. Bu seferki partnerim Azeri Elshan, çok eğlenceli biri, Farsça müzikler açıyor, tıngır mıngır müzik eşliğinde laflayarak ilerliyoruz. Fakat bir süre sonra Elshan’dan ayrılıyoruz, onun yolu daha uzun, 70K koşuyor eşi Nermin ile birlikte. Bi taraftan eşini bekliyor. Ben yine tek olarak devam ediyorum. Oymapınar’a varana kadar kendime küçük ödüller vererek motive oluyorum. Ödüller genellikle yürüme, bar parçası ya da tuz tabletini ağzıma atma şeklinde oluyor. Bir de yanımda sulu jellerden var, bu yarışta ilk kez deniyorum, tadı o kadar lezzetli ki ondan bir lokma yutmak bile beni çok motive ediyor. (Sulu jel = Markası Xenofit, tadı Maracuja.) Fakat bu ödülleri kendime öyle cömertçe vermiyorum, her seferinde aşmam gereken bir zorluk sonrası ödül geliyor. Sevdim ben bu oyunu.

Hava o kadar güzel ki, bulutların arkasına saklanıyor güneş. Güneş bile bugün cömertçe davranıyor. Fakat benim antika gopro böyle havalarda çekime uygun olmuyor, bu da gördüklerimi fotoğraflama gayreti yerine hafızama kaydetmek demek… Goproyu sadece 2 yerde cebimden çıkarıyorum. O da katır tırnaklarının arkasındaki göl manzarası için, bir de baraj üzerindeki köprüyü geçerken geleneksel pozumu vermek için. Bu yarış için iyi ki uzun tayt giymemişim. Hatta biraz daha sıcak olsaydı kesinlikle kolsuz atlet giyerdim. (Bu yıl kış pek olmadı, Alanya sıcak olabilir, kendime not.) Bir de 37k için baton kesinlikle gerekmiyor.

Oymapınar’da öndeki grubu yakalıyorum. Köyde cenaze var, cemaat toplanmış, birazdan namazı kılınacak belli ki, içimden Allah rahmet eylesin diyorum, fakat bu kalabalığın önünden koşarak geçmek de çok garip bir his daha yaşatıyor bana. Kilit taşları sonunda bitiyor, parkur tekrar patikaya giriyor. Artık son 7k kaldı. 2k daha baraj gölü civarında dolanıp, son 5K zaten asfaltta, santral içinden geçecek. Büyük su kemerinin bu sefer uzağından geçiyoruz, mevsim itibariyle önündeki buğday tarlası sapsarı, ekilmeyi bekliyor. Köprü sonundaki keçili ailenin sürüsü dışarda bu sefer, koşarak geçen bizlere pek anlamsız bakıyor bu sevimli sakallı inatçı varlıklar.. 😉 Barajın tepesine kadar yaklaşık 250m tırmanacağız, asfalt üzerinde. Daha önce sırf burada 20 kişiyi geçtiğimi hatırlıyorum, herkes moralmen çökmüştü, benim de enerjim vardı da hızlı tırmanabilmiştim. Fakat bu yıl ön grup ile arka grup arasında o kadar kişi yok, sadece 3 kişiyi geçebiliyorum. Psikolojik olarak hazır olmama rağmen bana bile bu sefer bitmedi bu yol! Neyse sonunda barajın tepesindeki o tünel görünüyor, tünelin sonunda da 37K CP’si! Bayrakların içinden akıp finişe geliyorum! Şahane! Dostlar; Veysel abi, Halil, Etem, Hayrettin abi karşılıyor. CP’de 4 çorbayı üst üste içiyorum. Çocukların ellerine sağlık. Çok iyi geliyor. Hemen 70K’da durum nasıl bakıyorum. Yaşasın Aylin ve Savaş çok iyi gidiyorlar. Aylin kadınlarda 1 gidiyor, kalbim onlarla…

Raporun bundan sonrası için 70K yarışı koşan Savaş’a bırakıyorum.

Bitirmeden önce son bir ekleme: Bu yarış zemini için ayakkabım yoktu, yarışa 1 hafta kala Nike Wildhorse 4 satın aldım. Hiç patika antrenmanı yapmadan (çok riskli bir hareket -biliyorum) bu yarışı onlarla koştum. Ayakkabı o kadar rahat ki aslında başından beri hiç endişem olmadı. Her zeminde tutuşu iyi, önü geniş olması sebebiyle de ilk defa parmaklarım rahat etti. Ayakkabı oldukça da hafif. Ben memnun kaldım. Tavsiye olunur.

Ders3: Yeni ayakkabınızı yarış koşmadan önce mutlaka antrenmanda deneyin! 


Manavgat Ultra 70km
Yazan Run.BO: Savas Lutfi

25809e0b-f15d-44b5-ab10-4a427f4c9548.jpg

Burada sözü Bike’den alıyorum; yarışın ilk 37K’ten sonrası için söz bizde (Aylin ve Savaş). Bu yarışın benim için önemi, bir ustadan stratejik taktikle nasıl koşulur onun eğitimi olacaktı. Bu koşu diğerlerinden farklı olarak, bir koşucu gibi değil de “yarışçı” gibi olacaktı. Yarışa bu sefer hoca sözü dinleyerek, hızlı başlamadım. Dubai 70.3 Ironman sonrası Fuat Köseoğlu’nun çok güzel bir notu vardı. “ Egonu değil hocanı dinle’ mücadelesi yapıyordu yarış süresince. Hoca sonuçta haklıydı. Ben de ego yerine hocamı dinlemeye karar verdim yarışın başlamasıyla birlikte.

Sakin bir tempoyla Aylin’in yanında kalarak 37K‘daki CP4’e kadar rahat geldim. Kendime şaşırmıştım, bu güne kadar tüm koşularımda 30’lu kilometrelerde kramp problemleriyle boğuşurdum ama bu sefer belirtisi yoktu. Bu noktada iyi bir beslenme yapıp çıkmayı planlamıştık ama hemen arkamızdan Natalia gelince, şaşkına döndük, çünkü arkamızdan geldiğini hiç görmemiştik. Beslenme ve dinlenme hayal olmuştu! CP’den çabucak arkadaşıyla birlikte çıktılar, biz de 500 metre arkalarından çıktık. Bu noktadan sonra strateji savaşları başlıyordu. Aylin hocam “buraya kadar iyi geldik ama onun hakkıysa o alsın birinciliği” dediğinde, “biz de kötü değiliz, sen neden birinci olmayasın ki?” gibi söylemlerle gaza getirmeye çalıştım 🙂

Arkada kalıp rakibi tartmaya karar verdik. Natalia fizik olarak güçlü duruyordu ve Halil’den öğrendiğimize göre de 20 gündür buralarda tırmanış kampındaymış. Aylin ise her zamanki gibi antrenmansız olduğu için tamamen mental gücüne ve tecrübesine güveniyordu. Bana da tavşanlık etmek düşüyordu 🙂 Görünen o ki, güçler dengeliydi. Kendilerini zorlayıp arayı fazla açmıyorlardı. Zaman zaman arkaya dönüp bizi kontrol ediyorlardı. Bu arada geçtiğimiz yerlerdeki manzaralar resmen tablo gibi idi, orman, vadi, dağ alabildiğine bütün güzellikler önümüzde seriliyordu. Bu nedenle zaman zaman yarış modundan çıktığım doğrudur. 😉

CP5’e geldiğimizde 45K olmuştu, zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım, bu parkur 2 sene önce katıldığımdan çok farklı ve çooooook daha güzeldi. Buraya kadar sabit bir tempoda geldiğimiz için ne yorulmuş ne de beslenme sıkıntısı yaşamıştım. Hatta CP’lerde bir bardak su, biraz kola içiyordum ve aralarda su içme ihtiyacı hissetmediğim için suluklarım hep dolu kalıyordu. Bu CP’den de ekibin arkasından çıkmıştık. Natalia’nin arkadaşı hızlı gitmek istiyor ama Natalia ayak uyduramıyor geride kalıyordu, sanki hafif hafif yorgunluk belirtileri var gibiydi. Tuvalet ihtiyacı hasıl olmuştu, yaklaşık 47K’daydık, bayır aşağı tempomuzu arttırdık; niyetimiz, biraz fark atıp, nasıl olsa ihtiyaç için durunca bize yetişecek olmalarıydı ama çok güzel bir tempo yakalamıştık bir 5K da böyle gittik, sonra da müsait bir yer olmayınca koşmaya devam ettik. Yolumuz sola saparak vadideki dere kenarına indi. Buralarda suyu ve etrafı seyretmekten yarış konsantrasyonundan kopmuşum, hatta bir ara önümdeki taşları görmeyip onlara takılmaya başlayınca “Savaş kendine gel ve önüne bak daha önce acı tecrübeler yaşamıştın” diyerek toparlandım. Biraz kendimizi salarak koş, yürü yapmaya başlamıştık.

Fakat, su uyur, rakip uyumaz 🙂 Arkamızda ufuk çizgisinde Natalia’nin erkek arkadaşı gözüküverdi. Biz de kendimizi toparlayıp koşmaya başladık. CP6’ya yaklaşık 2K olduğunu varsaydığımız noktada tırmanışa başladık, giderek tırmanışta aradaki farkı kapatmaya başladı ve sonunda uzaktan Natalia’yi de gördük. 61K’daki CP6’ya biz girdikten hemen sonra o da girdi, Natalia’nın da hemen arkadan geldiğini söyledi, bu noktadan sonra pes etmek olmazdı. İyi bir beslenme yapıp, oyalanmadan çıktık. Kalan 7K’lık kısım bayır aşağı idi, bizim için avantaj sayılırdı, ortalama 4:40’lık bir pace yakalamıştık hatta son 400 metrede yavaşlayalım dediğimiz anda karar değiştirip, “son saniyede geçilmek istemiyorum” diye mırıldanıp hızlanmaya devam ettik. Finish artık görünmüştü ve Aylin kadınlar birincisi olarak bitireceği için finish kurdelesi onu bekliyordu. Hak ettiğini almıştı.

Bazı insanlar vardır söz söylemezler ama duruşları, hareketleri çok şey anlatır, işte Aylin de öyle biri, öğretmek için sözlere ihtiyaç duymayan biri, çekirgesi olmaktan kıvanç duyuyorum. Bitirmek güzeldi. Temelde bu yarışta amacım, hedef koşum olan Mayıs’taki zorlu Maxi Race için hazırlık ve temel stratejiler geliştirmekti. Bunları fazlasıyla elde ettim, üstüne de yaş kategorisinde birincilik kupam oldu 🙂 Organizasyon ve CP’ler gayet başarılıydı, bu yarış bir koşuda her ne arıyorsanız bizlere sunuyor.

Son Söz:
Manavgat Ultra keyifli koşulan, butik bir yarış. Henüz sezon yarışları başlamadan, iyi bir antrenman yarışı niteliğinde. Özellikle patikada koşar severleri pek memnun edecek kalitede bir yarış. Bir haftasonu şehir hayatının grisinden kurtulmak ve nefes almak isterseniz buyrun Manavgat Ultra’ya!

Run.BO Sonuçlar:
37K
Bike     05:04:53 (Genel Klasman 27/56, Gender 4, Kadin Yas Grubu 1.)
70K
Aylin   08:10:47 (Genel Klasman 11/46, Genel Kadin Klasman 1.)
Savaş  08:10:46 (Genel Klasman 10/46, Gender 10, Erkek Yas Grubu 1.)



TEAM RUNBO YARIS ORGANIZASYONU DEGERLENDIRMESI

Konu Puan Not
1. Yarış Hakkında Yeterli Bilgilendirme 5 Web sitesi yeterli. Sonuçların canlı yayınlanması olumlu.
2. Fuar alanı  N/A
3. Drop Bag Organizasyonu  N/A Kullanmadık.
4. Yarış Transferleri 4 Havaalanı, start ve finişten transferler yeterli ve zamanında.
5. Start Organizasyonu 4 Her şey zamanında.
6. Yönlendirme/işaretleme 5 işaretleme mükemmel! Motocrossçuların  yol ayrımlarında ve parkurda durmaları iyi düşünülmüş!
7. Parkur Manzarası ve Güzelliği 5 Manavgat’ın doğası 10 numara!
8. Yarış besin / Su ikramları 4 Ne eksikti? Sadece peynir, zeytin. Daha iyisine gerek var mı? Hayır!
9. Finisher Madalyası 3 TR ortalaması içinde.
10. Yarış T-Shirtü 4 Her yarış etabina ayrı t-shirt tasarımı yapıp vermelerine bonus puan!
11. Seyirci İlgisi 1 Yine sınıfta kaldık.
12. Yarış Sonrası Hizmetler (Duş, masaj, yeme içme) 3 Gerçi PT Academy vardı, biz faydalanamadık. Otel checkout sonrası Spa’da duş almamızı ayarladı.
13. Yarış Fotoğraf Hizmeti 3 Facebook hesaplarının içinde fotoğraf aramaktan artık kurtulmalıyız.

TEAM RUNBO ORGANIZASYON ORT. PUANI: 3.73