İznik Ultra 2021

İznik Ultra 160K (148km+/-2390m)
06.08.2021 http://iznikultra.com/

Hamiş 2021 yılı en az 2020 kadar sürprizli geçmekte. Yıla 3. dalga covid kısıtlamaları ile başladık, sonra da arka arkaya birbirinden kötü afetlerle devam etti. Güney Ege ve Akdeniz’i resmen yok eden orman yangınları İznik’ten yaklaşık 10 gün önce başladı. Ha söndü sönecek, bitsin artık derken daha da beter bir hal aldı. Yarıştan tam 1 hafta önce de ormanlara giriş yasaklandı. Akabilinde de organizasyon parkuru ormandan geçmeyecek şekilde hemen güncelledi.  Her şeye rağmen, bu kadar belirsizliğin içinde, Savaş, moralini hiç bozmadı.

Savaş, aslında ilk 100 milini kafasında belki de defalarca koşmuştu. O kadar hazırdı. Aşağıdaki hikayesi ilk 100 miline giden yolun en başından başlıyor… Minik adımlarla, yıllara yayarak geldi Savaş buralara kadar. Bu yıl zorlu yarışların overall kürsülerinde yerini almaya başladı. İznik`ten de bir 3.lük geldi. Çok gurur duyduk. Disiplinli çalışmanın meyvelerini aldığını görmek, şahit olmak çok güzel.

Böyle bir işe kalkışmak için muazzam bir mental ve elbette fiziksel güç ve dayanıklılık gerekiyor. Başka neler gerekiyor? Yarış raporundan daha çok ilham alacağınızı düşündüğümüz bir hikaye ile sizleri başbaşa bırakıyoruz.

Keyifli okumalar.

Team Run.BO


İlk 100 Mil Hikayem

Savaş Lütfi Kara                                                                 

Hikâyenin taa en başına giderek başlamalıyım.

2012-2014 arası 90 kiloluk yusyuvarlak bir adam olmuştum. Bu dönemde herkes gibi diyet programları uygulayıp biraz zayıflayıp tekrar fazladan kilo almaktan sıkılmıştım. Sağlıklı beslenmeyi bir hayat şekli haline getirmeyi başardıktan sonra fazla kilolar da yoluna girmeye başlamıştı. 2014’ün son yarısında beslenme planlarına salon sporlarını da ekledim. 87 kiloda takıldım ve ne kadar çalışsam da nafile, bir türlü istediğim düşüşleri sağlayamıyordum. Spor salonunda can hıraş çalıştığım bir günün sonunda ultra koşan arkadaşım (o zaman koşu ve ultra kavramı bende yoktu), benim suyu sıkılmış limon gibi halimi görünce “bak Savaş her gün 10K koşmazsan zayıflayamazsın, bunların sana faydası olmaz” deyivermişti. Konu hakkında fazla düşünmeden madem öyle bende koşmaya başlarım deyip her gün peşlerine takılmaya başladım. Şunu da burada ifade etmek isterim ki herhangi bir koşu geçmişim yoktu ve sıfır kilometre bir koşucu olarak bir şort, bir tişört lazım diyerek kandırılıp bu yollara düşürüldüm. 😊 Çoğu insan gibi ilk defa başlıyordum ve çok tecrübesizdim. Sonraları koşunun bir derya olduğunu anladım ama iş işten geçmişti… İlk ay arkalarından dilim bir karış dışarıda koştuğumu itiraf ediyorum. İnatla onları takip etmeyi bırakmadım ve ikinci ay artık onlarla beraber koşmaya başladım. Bu ara koşu üzerine bulabildiğim bütün kaynakları okumaya çalışıyordum. Her gün düzenli olarak artık 10K koşmaya başlamıştım. Arkadaşım “hımm Savaş sende bir ışık görüyorum, gel seninle İznik Ultra koşalım” dedi. Ne ultra mı? Şimdi bu ultra da nereden çıkmıştı. Her şeye saldıran meraklı çocuklar gibi 😊 “tamam” deyivermiştim, önünü arkasını düşünmeden. Beni 85K’ya kayıt ettirdi ama kendi gelmedi o da ayrı konu… Önümde hazırlık için 4 ayım vardı ve ocak ayında bir basket maçı esnasında iki dizimdeki iç dış menüsküslerimi ikinci derece yırtmayı başararak büyük bir şok yaşadım. Doktor koşmayı bırak, yürüme bile diyordu. Nasıl olur İznik’te koşmaya o kadar odaklanmıştım ki olamaz ben koşmalıyım diye oturup ağlıyordum. Konu ile ilgili fizik tedavi metotlarını araştırıp kendime 3 aylık tedavi programı uygulamaya karar verdim. Bu süreç gerçekten benim için çok acılı geçmişti. İlk defa koşuya başlayanlar için uygulanan bir dakika koş, iki dakika yürü programını uygulamaya başladım ve üçüncü ayın sonuna yaklaşırken 30 dakika yürümeden koşabilmeyi başardım. Artık yarışa iki haftadan daha az zamanım kalmıştı ve kafamda bir sürü soru işareti vardı. Sonra ki hafta 40, 50, 60 dakikalık koşular yaptım ve dizimin nasıl tepkiler verdiğini gözlemledim. Sıkıntı yok gibiydi, kendi kendime tamam ben bu işi yaparım dedim.

Deli gibi heyecanla yarışa gittim. Kayıt işlemleri, hazırlıklar falan filan derken hop yarış başladı. Ben bir rüyadaydım sanki bir an benim yerime koyun kendinizi hiç tecrübe etmediğiniz bir dünya, her şey yabancı, bütün hisleriniz alarm durumunda, adrenalin tavan, coşku tavan, uçuyorum. İlk koşu yarışım, ilk ultram, ilk 10K üstü koşum, ilk arazim, ilk…. Anlayacağınız her şeyin ilkiydi. O yüzden benim “ilk göz ağrımdır, İznik Ultra” gönlümde yeri hep farklı olacak. Velhasıl gittim ve 85K’yı koştum ve sağlıklı olarak sonlarda bitirdim. Ortam beni kendine aşık etmişti. Arkadaşlıklar, tatlı rekabet, tabiat, işte aradığım bu demiştim içimden. Vücudumun her parçası ağrısa da ve penguenler gibi yürüsem de çok mutluydum. Hani çok sevdiğiniz bir şeyi kaybedersiniz çok üzülürsünüz aradan zaman geçer ve sonra onu bulursunuz ve çocuklar gibi sevinirsiniz işte tam da ben onu yaşıyordum. Eve geri döndüğümde otogarda beni o satan arkadaşım karşıladı ve ilk sorusu “Tamam; koşuyu bırakıyorsun değil mi?” oldu. Bende “Bu tam benlik devam ediyorum bir sonraki koşum 120K Kapadokya” dedim ve artık hayatımın vazgeçilmez bir parçası olan koşularıma devam ettim.

Sonraki senelerde İznik’te koşmaya devam ettim. Yarış sonrası kürsüleri izlerken içimde bir burukluk, hep kendimi bir gün orada hayal ettim. İlk 2019’da İznik’te 100 mil yarış yapılacağını duyunca bunu koşmalıyım demiştim ve kayıt oldum. Sıkı bir antrenman programı uygulayarak hazırlandım. Yarış haftası mikrobik bağırsak enfeksiyonuna yakalandım, ateşli ishalle yarışa başladım. Ekip kaptanım Bike “oğlum 90K koş bari” diye çok ısrar etmesini rağmen ben 160K ile nikah kıydık bir kere diye söylemde bulunarak devam ettim. (Uyarı: Bu yanlış bir davranış örneğidir 😊) İlk 30K sıkıntı yoktu ama sonra ishal kendini belli etmeye başladı. Yavaş yavaş güçten düştüm. Yol boyunca bir haşlanmış patates ve birkaç dilim ekmek yiyebilmiştim. Bi Koşu Adana’dan Dilem ve Ceyhun abimin yol arkadaşlıkları ile Müşküle’ye kadar geldim. Yaklaşık 120K’da cutoff’a takılıp yarıştan ayrıldım. Bu ilk de İznik’te yaşandı. Demiştim ilklerimi yaşadığım yer. 😊

Bir sonraki hedefim 100mil’i 2020’de koşup tamamlamaktı, hesaba katamadığımız Covid, yarış iptalleri nedeniyle bu yarış yapılamadı ve sanalı ile idare ettik. Planlar bir sonra ki seneye…

2015’den 2021’e gelinceye kadar yurt içi/dışı birçok farklı yerde ve mesafede yarışlara katıldım. Hep kendime beslenme, antrenman, yarış taktikleri konularında dersler çıkarttım. Öğrenebildiğim bütün bilgileri sonuna kadar sömürdüm diyebilirim. Çalıştım, asla vazgeçmedim… 2021 benim için dönüm noktası oldu. İzmir’e yerleştim ve dağlara kavuştum. Tolga Tay hocamla tanışıp düşük nabız antrenman tekniğini öğrendim. Bunlar beni ileri taşıdı. Kendime güvenim arttı ama insan ne yaparsa yapsın içinde bir korku ve heyecan her daim oluyor. İznik Ultra vakti döndü dolaştı ve kapımı çaldı.

foto: Cenk Ordu

Son hafta gelişen yangın olayları hepimizin moralini, konsantresini bozdu. Bu sebepten zorunlu olarak yapılan parkur güzergahı değişiklikleri hatta son gün bile yapılan şehir içi değişikliği bende kaybolma endişesi oluşturdu. Kaygılanmamın arka planında ki sebeplerden birisi de kaybolduğumda yolu gösterecek koşu saatimin bozulmasıydı. Oluşan kaygılarımı arkadaşlarımla parkur değişikliklerini konuşup rahatlamaya çalıştım, olduğu kadar ☹ Yarış saati 18:00’dan 19:00’a alınmıştı. Bu sene organizasyonun yeri değiştirilerek daha ferah bir alana taşınması daha iyi olmuş. 😉 (yarış malzemelerim: raidlight kolsuz tişört, evadict siyah gri tayt, evadict 5L yelek, ayakkabı colombia fkt light)  Beklemek her zaman zordur bilirsiniz. Başlangıç alanına giderek başlangıç saatini bekledim. Başlangıç öncesi koşuculara baktım ve bu ekip çok hızlı başlayacak diye içimden geçirdim ve öyle de oldu. Ön grupla beraber polis eşliğinde şehir dışına Dirazali’ye doğru ilk 100 mil (mesafe yaklaşık 150K’ya kısaltılmış olsa da ☹) koşum başladı.

Ben, Ferhat ve Bekir ön grupta başladık. Başladığımız hızla Dırazali ve Çamdibi’ni geçtik. Dönüş şehir içindendi ve bu benim hep kâbusum olmuştur (şehir içindeki işaretleri farklı sebeplerden insanlar koparıp atıyor) sur içindeki işaretleri kopartmışlardı bir ileri bir geri yapıp çıkışı bulmaya çalıştıkça canımız sıkılıyordu. Etrafa dağıldık Bekir çıkışı buldu, bize seslendi ve yola tekrar koyulduk. (İşte bu ultra ruhu, düşenin elinden tutulur. Sonrasında da tekrar tekrar bu yardımlaşma sahneleri yaşandı # I love this game 😊) Şehir karmaşasından kurtulup Dikilitaş’a doğru yola koyulduk. Bekir biraz yavaşlayıp arkamızda kalmıştı. Arada ona seslenip gruptan kopmaması için motive ediyorduk. Akşam karanlığı bastırmıştı ama hava hala çok sıcaktı, hiç terlemediğim kadar terliyordum. Buraya kadar istasyonlardan ekmek, kaşar peyniri, karpuz yedim ve kendi hazırladığım karbonhidrat tozunu içtim. Dikilitaş’ta ultracı Aylin, doktor kimliği ile bizi karşıladı, su ikmali yapıp durmadan yola devam ettik ama Aylin’in gözlerinde çok büyük bir kaygı görmüştüm, bende ister istemez bir kaygı oluşturdu.

Biraz tempomu düşürünce Ferhat’la aramız açıldı. Zeytinliklerin içindeki basık havadan bunalınca tişörtümü çıkartım ve kanaletlerden üstüme su döktüm, ayaklarım da rahatladı ama sonra (kısa vadede rahatladım ama koşunun ilerleyen zamanlarında yanlış karar verdiğimi anlayacaktım) .

Boyalıca 42K ‘ya 4 saatte girdim. Kontrol noktasında Serkan YILDIZ beni karşıladı. Koşucunun halinden gene, en iyi koşucu anlar, beş yıldızlı otelde kalıyormuş gibi muamele gördüm. Bolca karpuz yedim. (Bunu planlamamıştım ve sıkıntı…) Biraz dinlendikten sonra yola koyuldum. 50K civarında yeniden karşılaştık, işaretleri bulamamış beraber bakınırken arkadan Ahmet SAY da geldi araziye gene dağılıp işaretleri aramaya başladık. Bulunduğumuz noktadan 20m civarı aşağı kısımda işaretleri görünce ekibe seslendim ve beraber işaretleri takip etmeye başladık. Keramet istasyonunda ekmek, peynir, karpuz ve sürpriz limonata içtim. Aylin de buradaydı, havanın sıcak oluşu ve tecrübesiz koşucular nedeniyle çok fazlaca kaygılıydı, yıllardır beraber koştuğumuz için bunu çok rahat görebiliyordum ve farkında olmadan arkadaşımın kaygısını kendimle özdeşleştirip paylaştım ve herhalde bir otuz kilometre yarışa konsantre olamadım.

Sonrasında Örnekköy’e kadar Ferhat’la muhabbet ederek geldik. Beslenmemizi tamamladıktan sonra yola çıktık. Ferhat iyi bir tempoyla ilerliyordu. Ben istasyonda Coca-Cola’yı fazla kaçırınca kendimi iyi hissetmedim ve ona devam etmesini söyleyerek yavaşladım. Onu bir daha finiste gördüm 😊 Bu kilometrelerden sonra su içtikçe sık sık idrarım geliyormuş gibi hissetmeye başladım ve çok sık ihtiyaç molası verdim. Bu çok normal değildi. Bu şekilde tempomu korumaya çalışarak Solöz’e geldim. Islak tişörtümü değiştirdim, çok ıslak ve kolsuz olduğu için fazladan kollarımın arka kısımları tişörte ve çantaya sürtmekten çok fazlaca tahriş olmuştu. Krem sürdüm ama çok terlediğim için çok kısa sürede akıp gitti. Ayaklarım çok ıslaktı, dropbag’te yedek çorabım vardı ama üşendim değiştirmedim. Acısı sonra… (Uyarı: Üşengeçlik kötü bir huy, siz yapmayın.)

Yürü koş yaparak Narlıca ve Müşküle’ yi geçip Güllüce’ye doğru ilerlemeye başladım. Bu esnada çok idrar molası yüzünden tempolu koşma isteğimi kaybettim. Üstüne üstlük ayaklarımın ıslak kalmasından ayakkabının içine giren taşlardan sağ ayağımın altı su toplamıştı ve beni koşamaz hale getirdi. Yukarı Göllüce’ye tahminim üç kilometre kala durup ayakkabının içindeki taşları temizleme kararı aldım (çok geç bir karar, ilk rahatsızlığı hissettiğim anda yapmalıydım ☹ Uyarı: siz siz olun böyle yapmayın.) Taşları temizledim ama ayağımın altının 1/3’lük kısmı su toplamıştı bile, üstüne basıp patlayıncaya kadar koştum. Bundan sonra hissettiğim acıdan ayağımı düzgün basamamaya başladım. Giderek başlayan çöküş…

Yukarı Göllüce’de güler yüzlü arkadaşlarım Mehtap ve Selnur karşıladı kendi yaptıkları keklerden ikram ettiler, biraz moral depoladım ve yürü koşmalarıma devam ettim. Aşağı Göllüce’ye geldiğimde sıcak bir şeyler canım çekiyordu ama ekmek ve hala karpuz yemeye devam ettim. (Yarıştan sonra düşününce bu kadar karpuz yememeliydim. Vücuduma fazladan şeker yüklemesi yaptırmıştım ve sık idrara çıkmamada neden olmuştu.) Alper ve Ersavaş ellerinden geldiğince yardım ve moral vermeye çalıştılar. Çok oyalanmadan yola koyuldum.

Dırazali noktasına doğru hafif tempo koşmaya çalıştıkça sağ ayağımın altı daha çok acıyordu, ayağımı kontrol dışı ayakkabının içinde katlamaya başladım. Bu arada Ahmet bana yetişti, tanışıp biraz muhabbet ettik, hiç kürsü yapmadığından bahsetti ve bugün kürsü yapmak için benden daha hevesliydi. Benim için iki veya üç olmak bir şeyi değiştirmeyecekti, bu durumda daha fazla gereksiz yere kendimi hırpalamanın anlamı olmadığına karar vererek Ahmet’e yavaşlayacağımı ve devam etmesini söyleyerek yürümeye başladım. Yolda sağlam bir yağmura sonra da doluya yakalandım. Üstüme hemen yağmurluğu geçirdim. Burası İznik her zaman her şey olabilir. 😊 Zemin fena kaymak gibi çamur oldu, yokuşları çıkarken resmen pati çektim. Hava açtı ve sert zeminde biraz daha rahat hareket kabiliyetine kavuştum. Sonunda Dırazali de geçildi. Aşağı Göllüce’den beri üzerime acayip bir uyku hali çökmüş, kafamı kaldıramıyordum. Bu durum bende çok şeker tüketince meydana geliyordu. Baştan beri yediğim her şey tatlıydı ve ben kelimenin tam anlamıyla tatlıdan bayılmak üzereydim ve ayılmak için kahve bulamıyordum.

Çamdibi’ne yürü koşularla ilerlemeye çalışıyordum. Yolda bir yerde oturup kendime gelmek istedim. Oturur oturmaz içim geçti neredeyse yere tam yuvarlanırken ayıldım. Düz yolda sarhoşlar gibi bir o yana bir bu yana sallana sallana gidiyordum. Kendime şaşıyordum. Sağ kolumun arka üst kısmı sürtmeden çok tahriş olduğu için koşarken kolumu sallamayıp belime koyuyordum. Ayağımın altı berbat, ayağımı katlayıp düzgün koşamadığım için kasığımdaki bazı kaslarımda daha önce hiç yaşamadığım kasılma ve ağrılar vardı. Anlayacağınız bütün sistemler alarm vermeye başlamıştı. Sonunda ufukta kontrol noktası gözüktü. Serkan beni karşıladı, kahve sordum yoktu, bir isteğim varsa bakkaldan alırım deyince ayran soda dedim gözüm parlayarak, sağ olsun Nihan OKTAY da bir tabak dolusu sarmayı önüme koydu. 2019 hayalimdi o sarmalar, hunharca gözünün yaşına bakmadan bütün tabağı sildim süpürdüm. Serkan fazla oyalanma haydi çık deyince bana yol gözüktü.

İznik merkeze biraz daha güç toplamış olarak yürü koşmalarla devam ettim. Şehrin girişine 1k kala güzel bir sürpriz beni bekliyordu İzmir’den koşu arkadaşlarımdan Derya DOĞAN ve Murat ASTEKİN beni karşılamaya gelmişlerdi. Beraber ilerledik suru geçtik ve son 300 metre adedimdir deparla bitmeli o son 5 pace ile bitti. Nokta. Hedefim 20 saat altı bitirmekti olmadı. 22:02 ile bitti, artık başka bahara 😊 Hikayemdeki neleri yapmalı ya da yapmamalı kısımları inşallah size de bir ışık tutar.

Adı geçen arkadaşlarıma, isimlerini bilmediğim diğer gönüllü arkadaşlarıma ve bu organizasyona canı gönülden teşekkürü bir minnet bilirim. İyi ki varsınız. Sayenizde bizde bu güzel anılara sahip oluyoruz.

Bu adam bunca şeyi size neden anlattı biliyor musunuz? Aykut ÇELİKBAŞ’ın dediği gibi “Ultramaratonlar sıradan insanların başardığı sıra dışı işlerdir.” Ben bunları başarabildiysem sizler de başarabilirsiniz 😉  

Ultralarda görüşmek dileğimle…


Run.BO Sonuçlar

Savaş 150K 22:02:12 Overall 3/21, Category 1/7, Gender 3/21

Bike 14K 01:30:39 Overall 54/134, Category 1/8, Gender 14/49