KAÇKAR ULTRA TRAIL 2015 GÖNÜLLÜ

Ayder Yaylası Konaklamalı, Elevit-Trovit, Palovit, Amlakit, Hazindak, Pokut, Şenyuva Parkuru (45k); 26-28 Haziran.2015

Kazım sonsuzluğa gideli tam 10 yıl 1 gün sonra, şu işe bakın ki bu sefer de Kaçkar Ultra Trail Maratonu (http://kackarultratrail.com/) sebebiyle yine memleketine gidiyoruz…

Kazım Koyuncu’nun benim için önemini yazsam bu satırlara sığmaz, bu güzel insanı çok çok sevdiğimin, hatta Karadeniz’i keşfetmemi sağlaması nedeniyle de benim için çok özel biri olduğunun hemen altını çizmem gerekir. Yeri ayrıdır. Sanki onun ruhunu hissederim  Karadeniz’e her ayak bastığımda… Son konserine gidemeden bizi terk edip gitmesi hala kalbimin derinliklerine gömdüğüm  bir sızıdır… Özetle bu topraklar ile aramda,  görünmez acayip bir bağ ve enerji vardır…

Şimdi tekrar dönelim konumuza…

Başlarken…

Kaçkar ikliminin içinde yer alan yüksek rakımdaki genellikle ulaşımı çok zor yaylalar, zirveler ve patikalar, bugüne kadar hep yürüyerek gittiğimiz rotalar. Bu sefer ise koşmaya geldik. Bizi Kaçkar Ultra Maratonuna getiren hikayenin temelleri aslında geçen yıl Tatos Gölleri parkurunda atılmıştı. Tam da o sıralar,  Alp’lerdeki Ultra Trail Mont Blanc’ı takip ediyorduk. Koşması günler süren, farklı mesafelerde toplam 10.000 (!) kişinin koştuğu, yoğun medya ilgisi altında koşulan 300k yarışında ise toplam 26.000 m yükseklik değişikliği ile dünyanın en zor ultra yarışlarından biri olarak kabul kabul edilen PTL, yüreğimizi hoplatmıştı. Koşanlar, insan üstü varlıklar olmalıydı. Gündüz gece yağmur çamur demeden inanılmaz fiziki güç ve dayanıklılık gerektiren acayip insanlardı onlar benim için. Sırtlarında çantaları, ellerinde batonları, kafalarında  lambaları, dizlerinden kan akan, her şart ve koşulda günlerce koşabilen, acayip insanlar. Sanıyorum biraz daha azimle tüm dünyayı bu şekilde koşarak turlayabililer!

Bütün bunları heyecanla takip ederken, aklımıza da şu sorular geldi tabii : neden yurdumuzun cennet parçası Kaçkar’da böyle bir organizasyon yapılmaz? Onların Mont Blanc’ı varsa, bizim de Kaçkarlar’ımız vardı!…

otelİşte bu hayali konuştuk Tatos Göllerinin aşıtlarını inip çıkarken Cevdet Abi ile. Malzeme var, koşan var, organize eden yok diye… Cevdet Abi de haliyle bu hayalimize tatlı tatlı tebessüm etti, burası Türkiye idi, ticaret kaygısı olmayan bir organizasyon gerçekten hayaldi… Karadeniz insanı da hızlıca değişiyordu, zaten en çok da Cevdet Abi bundan nasibini alıyordu. Zaten bir avuç doğa ve yürüyüş sever vardı, 20 – 25 yılda bir arpa boyu anca yol gidilmişti belki, Karadeniz’i doğa sporlarına daha fazla açmak, tanıtmak, iyileştirmek, geliştirmek yönünde zaten hep yalnızdı… Haklıydı. Hayalimiz orada, Tatos Gölü’nün aşıtında asılı kaldı öylece…

Sonra derken Alper Dalkılıç çıktı. Aralık ayıydı yanlış hatırlamıyorsam. Kaçkar Ultra Trail Maratonu yapıyorum dedi! Türkiye’nin en iyi ultracılarından, 7 kıtada 7 ultra koşmuş insan üstü biri. Alper bu işe gönlünü koymuş, hem de 3 kişilik mini bir ekiple kendisi Karadeniz’in en sevilen ve zor ulaşımı olan yaylalarından geçen Ultra Trail yarışı organize etmek üzere kolları sıvamıştı! İnanamadık! Hayalimizi hayata geçirecek bir deli ya da çılgın olabilirdi ancak, bana göre ise eli öpülesi biri idi. Helal olsun. Kaçkarlar’ı uluslararası bir yarış organizasyonuna ev sahipliği yaptırdığı, hayal etmenin bile ona ulaşmak için en güzel başlangıç olduğunun ispatı için Alper’e binlerce teşekkür! Koştuğun patikaların hep açık, zirvelerin en manzaralısı senin olsun, tabanların her daim düz bassın e mi?

Sevgili okur sever. Bundan sonrası malum. Organizasyonu duyar duymaz hemen ilk iş uçak biletlerimizi aldık, bu organizasyonda 45k koşacak kadar cesaretimiz olmasa da mutlaka gönüllü çalışmak istedik. Bu harika insanlara destek olmak istedik.

Biz uçak biletlerimizi aldığımızda henüz ilk ultramızı koşmamıştık. Hatta ben sakattım. Koşuyordum, ama koşu kariyerim şaibeliydi. Böyle çılgın organizasyonlara da epey mesafeli duruyordum. İçinde olmak istedik, ama koşarak değil. Şimdi olsa, bir delilik yapabilirdim! (İyi ki kayıtlar çoktan doldu, kapandı! 182 yarışmacı var kayıtlı!)

Dip not: Seneye bu yarışın daha kısa (14k) ve uzun (100k) mesafeleri de olacak. Şimdiden yazıyorum buraya. Sakatlık olmaz ise, seneye Kaçkar Ultra Trail Maraton’da 45k yarışçısı olarak katılacağız! (Evet, fena gaza gelmiş durumdayız!;))

Yarış öncesi :

1saat 20d uçuş süresinden sonra İstanbul’da bıraktığımız günlük güneşlik havaya inat, Trabzon’a sel yağmur altında indik! Yağmur aslında sürpriz değildi, Karadeniz’in asla değişmeyen bir parçası idi, hatta Kaçkarlar’a kesintisiz olarak son 21 gündür yağan yağmurdan zaten haberimiz vardı. Haziran ayı devrilmek üzere olsa da yaz ve güneşin henüz buralara hiç uğramadığını da biliyoruz. Hazırlıklı geldik. Bere ve eldiven dahil çantamızda yok yok.

Havaş ile önce Ardeşen’e, oradan Çamlıhemşin’e, en son da Ayder’e öğlen saatlerinde vardık. Yarışın merkez üssü Haşimoğlu Otele gittiğimizde Alper ve Elena’yı, yarışçıların malzeme kontrolünü büyük bir titizlikle yaparken bulduk. Hatta otele girerken kapıda karşılaştığımız Cunda Ultra’dan tanıdığımız bir sima, malzeme kontrolünü eldiven yüzünden geçemediğini söyledi bize. Ayder’de eldiven aramaya çıkıyordu. Birbirimize kolaylıklar diledik…

tshirtTeamRun.Bo üyelerinden Cem ve Seyit Abi (onlar en cesur ve aramızda en fazla uzun mesafe yarışı koşmuş üyelerimiz, önlerinde saygıyla eğiliyoruz…) briefing toplantısı başlamadan hemen önce gelebildiler. Yarış başlangıcı Elevit Yaylasından sabah 7.00’de idi. Ancak Ayder’den başlangıca kadar da epey bir yolumuz vardı. Kalk 03.30, minibüslerin Ayder’den hareketi ise 04.30 olarak belirlendi. Dolayısıyla kısa bir gece uykusu bizi bekliyordu. Bu nedenle briefing kısa tutuldu, 15-20 dakika sonra otelimiz Natura Lodge’a geçip dostlarımızla bir bira ile kısa bir “Hoşgeldiniz” seansı yapıp hemen yataklarımıza gömüldük.

Yarış günü :

Bir gün önce kesintisiz yağan sağanak yağmur yerini bulutlara bırakmış. Hava yine de serin. Tüm gün dışarıda olacağız, sıkı giyinme konusunda Alper’den tembihliyiz. İçlik, çift polar, Goretex yağmurluk, buff, bere, eldiven, tozluk, su geçirmez pantolon kılıfı, kuru yedekler, kısaca epey bir malzeme koyuyoruz çantamıza…

start2Organizasyonda çok az gönüllü çalışıyor, parkur üzerinde 6 adet istasyon var. Biz de Amlakit’ten 2k sonra Hazindak patikası girişinde görev alacağız. Benim esas amacım çok sevdiğim antik patikaya girip, yönlendirmeyi Ersavaş ile dönüşümlü yapıp, patikanın önemli bir kısmını tekrar yürümek istiyorum… Cumhur’a fena sıkıcı gelen patikaya giriş istasyonunda çalışmak için bu kadar can atıyor olmamız ona çok garip geldi baştan. Ben de açık açık niyetimi anlatınca, eyvallah diyor, o zaman patikaya girmişken işaretleme de yap deyip, elime sponsor Çaykur’un bayraklarını da tutuşturuyor…

Yarış başlangıç noktası Elevit’e, 2 saatten fazla bir minibüs yolculuğundan sonra varıyoruz. Yolda baygın derecede uyumuşuz.start3

Yarış başlamadan 5 dakika önce biz start alıyoruz. Birbirimizi kaybettiğimiz için, Cem ve Seyit abiye o kaotik ortamda bol şans dileyemeden tekerlerimiz dönüyor, istasyonlara geçmek üzere minibüslerle yola çıkıyoruz.

3 minibüs arka arkaya gidiyoruz. Allahtan bir de 4×4 araç da var. Minibüsler gönüllüleri istasyonlara taşıyor, bir de içinde istasyonları belirleyeceğimiz flamalar ve yiyecek malzemeleri var…

jeepİlk istasyon Trovit’e varmamız yarım saat sürüyor. Yol tahmin ettiğimizden de kötü, çamur, taş, çok yavaş ilerleyebiliyoruz… Trovit’te minibüsten malzeme boşaltırken bazı malzemelerin eksikliğini fark ediyor Cumhur. Yapacak birşey yok. Derken biz tam organize olamamışken, birden sisler içinden bir koşucu çıkıp geliyor! İşaretlemeyi henüz yapmamışız, adam yanlış yöne doğru koşuyor! Adam o kadar hızlı ki panik oluyoruz, kaçırırsak belki araba ile anca yakalarız! Neyse bizden biri depar atıyor, bağırıyor, adamı geri döndürüyoruz. Biz hala şok içindeyiz. Hiç kimse zorlu Trovit aşıtının, yarım saatte aşılabileceği planlamamıştı halbuki!

oldrichYolda adamı 2 kez solluyoruz, ama sonunda Palovit aşıtından sonra yol yokuş aşağıya döndüğünde, minibüsler artık adamın hızına hiç yetişemez oluyor. Adam tazı gibi koşuyor. Aramızda espriler dönüyor, finish çizgisi kurulmadan adam oraya varmış olur mu acaba diye. Biz sonra adamı bir daha da görmüyoruz! (Gün sonunda esprilerimizin gerçekleşmiş olduğunu öğreniyoruz! Tam 3 saat 38 dak sonra 45.k’ye finish çizgisine birinin yaklaştığını görüyor ekip, ancak aksilik bu ya yarış takı patladığı için henüz alternatif bir formül aranırken, o sırada adam geçip gidiyor, koşan adamcağız da finish çizgisi nerede göremiyor, özetle başladığı gibi komik ve unutulmaz bir yarış bitişi oluyor…)

Amlakit’e öndeki adamın hemen arkasından gelen diğer 3 yarışmacı ile aynı anda varıyoruz! 2k ilerisi de bizim görev yerimiz idi, apar topar gönderiliyoruz. İlk 4 yarışmacı bizden önce patikaya girmiş oluyor. Neyse Cumhur, Caner’i 4×4 ile önden gönderilmiş de patikaya yönlendirebilmişiz yarışmacıları! İstasyona vardığımızda Caner’den bayrağı teslim alıyoruz, Ersavaş aşağıda ayrımda beklerken ben de patikaya bayrak işaretlemeleri icin giriyorum.

Patika aslında 200 yıllık antik bir yol. Yemyeşil jungle orman ve bitki örtüsü içinde Hazindak yaylasına kadar yukarı tırmanan, sis kalkarsa nefis manzaraların eşlik ettiği, bazı yerlerinde belirgin dev taşların döşeli olduğu, hatta üzerinden ticaret yolunun geçtiği nefis bir patika.

patika2Patikaya girince kendimi kaybediyorum. Kaçkarlar parkurlarında tartışmasız en sevdiğim parkur
bu. Aslında niyetim işaretlemeleri tamamlayıp hemen görev yerime dönmekti, yola çıktığımda saate hiç bakmamıştım, epeyce yükseldiğimi, arkadan gelen yarışmacıların sayısı haylice artınca epeyce oyalandığımı ve aşağıya dönmem gerektiğini idrak ettim. Yaklaşık ilk 120 yarışmacıyı bizzat patikada karşılayıp, herkese uyarıları yaptım. Patikadan tekrar aşağıya indiğimde geride sadece 50-60 yarışmacı kalmıştı. Keyiften resmen dört köşe idim. Harika manzaraları bir daha tatmış, şifalı sularından içmiş, antik yolda bir kez daha yürümüştüm.

patikaKoşucu grubunun en arkasındaki grup ağırlıklı koşudan daha çok yürüyüşçü grubu idi. Ancak herkes cut off saatinin çok önünde bitiriyordu istasyonları. Bu da bizim işimizi kolaylaştırıyor ve iş süresini azaltıyor idi. Saat 12.30 gibi son 4 yarışmacıyı da patikaya soktuktan sonra süpürücü araç, biz ve ambulans ile finish noktası Cinciva, Şenyuva Köprüsü’ne doğru yola çıktık. Sadece 1 yarışmacı devam edemeyeceğini söylemiş ve bizimle beraber gelmek istemişti. Bu inanılmaz bir durumdu. Hava da koşuya çok müsait idi. Bir yandan içim yanıyordu, bu yarışa biz de girseydik, kolaylıkla bitirirebilirdik!

ambulansAmlakit’ten sonraki yol, daha da balçık çamura dönüştü, minibüslerden biri saplandı, 4×4
ambulans bizi çelik halat ile kurtardı… Çok zorlu bir araç yolculuğu oldu, yol gerçekten bitmek bilmedi. Cinciva’ya vardığımızda resmen yeri öptük!

Finish’te, 1. gelen Avusturya’lı Oldrich hikayeleri anlatıldı, paylaşıldı. Adam bir efsane idi. Herkes şok içinde onu konuşuyordu. Kimdi bu adam? Sorduğumuzda, gayet mütevazi bir şekilde ‘birilerinin birinci olması lazımdı’ deyiverdi!… 😉 Aslında ultra’cılar çok küçük bir camia, kendisini Uluslararası yarışlardan da tanıyan yoktu… Avrupa standartlarında normal biri, bizde ise Tanrı gibi karşılanmıştı…

Cinciva’da kurufasulye pilav ve karpuza yarış tayfasıyla birlikte kaşık salladık. Yarışı bitiren önce buz gibi soğuk dere suyuna atıyordu kendini.  Nerdeyse yarışçıların yarısından fazlası su içindeydi, çığlık çığlığa selfie fotoğrafları çekiliyordu…

Finish noktasında biraz oyalanıp, keyif yapıp, sonra servisle Ayder’e transfer olduk. Bizim run.bo’lar çoktan otele gelmiş, duşlarını bile yapmış, dinlenmeye geçmişlerdi…

Ödül törenine kadar yedik, içtik, bol bol yarışı konuştuk. Seyit Abi’miz araya kaplıca keyfi bile sığdırmıştı.

bikeAşağı yukarı hep aynı isimlerin ödül aldığı bir ortamda alkışlar, bu ipi ilk göğüsleyebilenlere ve sakatlanmasına rağmen azimle yarışı bitirenlere oldu. Müthiş bir dayanıklılık sınavı idi verdikleri. Helal olsun. Hepsinin güzel alınlarından öperim.

Tören sonrası tekrar otelimize dönüp, uyku ile uyumama arasında bir mod ile kutlamaya geçtik. Çaylar, biralar, patlamış mısırlar geldi gitti. Tulumcu geldi, horon bile vurduk. Karadeniz’e gelmişken mutlaka yapılması gereken birşey horon.

Saatler geceyarısını göstermeden ayakta uyumaya geçmiştim bile. Yatağıma nasıl gittiğimi bile hatırlamıyorum. Bayılmışım.

Ertesi gün :

Yarış programına göre, yarış sonrası yorgun kaslara iyi gelsin diye, sabah 8-9 arası yoga dersi vardı. Bir yoga sever olarak dersi kaçırmama imkan yoktu, keza yoga matımı bile yanımda getirmiştim.

Haşimoğlu’na derse gittiğimde herkesin halinin bizim Run.bo’ların aksine çok travmatik olduğunu, hepsi acılar içindeydi, yoga dersine de şifa bulmak amacıyla gelenlerin sayısı bu nedenle epey fazla idi! Kalabalık, odaya zor bela sığdı…

Ders bitince, ben tekrar otelime dönerken, bizimkileri recovery antrenmanına ikna etmeye çalışıyordum. Seyit abi de yoga dersindeydi sonra yine kaplıca yapacaktı, diğer tayfa ise uyukluyordu odalarında! Ayder uzun zamandır ilk defa güneşle uyanmıştı, hava nefis ötesi idi. Benim enerjim tavandı!

recoveryOtele vardığımda Run.bo’lar antrenman için hazırlardı bile! Oberj’in ordaki Huser Yaylası’na giden patikada koşmaya niyetliydik. Saatler ayarlandı, yarım saat koşalım diye yola çıktık, bol bol fotoğraf çektirerek anca 55 dakikada geri dönebildik. Harika bir antrenman oldu!

Sonrası… Yemece içmece. Ama fazlasıyla hak edilmiş bir kahvaltı… Mıhlamaya bol bol ekmek bandık . Çamlıhemşin’de saç kavurmamızı da yedik. Moyy Cafe’nin sahipleriyle kahve eşliğinde sohbet ettik. Şunu da keşke yiyip, içseydik diyebileceğimiz birşey kalmadı!

Son söz :
Kaçkarlar’da ilki yapılan ultra maraton yarışına seneye katılım kat kat fazla olur. Daha iyi bir organizasyon şart olacak. Bu yılki ilk olmasına rağmen harika bir deneyim oldu. Artık bir ultra maraton yarışını gözümde büyütmüyorum! Sonraki ultra yarışlarında patikada görüşmek üzere!

Yazan: Bike Geçkinli