4. SAKIZ ADASI YARI MARATONU ve 10K

Sakız Adası’na (Chios) bir buçuk ay kadar önce yolum ilk kez düşmüştü. Çocukluğumdan beri Çeşme’ye her gidişimde karşıdan ışıklarını gördüğüm bir hayaldi Sakız. Telaşlı bir yaz mevsiminde 4 günlük bir fırsat bulmuş ve Sakız’da Uzo, deniz, dinlenme temalı bir tatil yapmıştık. O tatilden bir resmi instagram’da paylaştığımda, altına yorum yapan bir arkadaşımdan öğrendim Sakız Yarı Maratonunu. Sakız’da iki kere koşu antrenmanı yapmıştım tatilde. Kıvrılan yollarda, sakız ağaçlarının kokusunda koşmak, Sakız’ın tepelerine çıkıp ada manzarasını izlemek çok heyecan vermişti.

event_id_11830 Ağustos’ta bu duygularla gittim Sakız’a. Eşim Ayşen ve işyerinden arkadaşlarım Cansu ile Onur’la birlikte harika bir ekip olduk. Cumartesi günü Sakız’ın Dotia Tower, Komi koylarında yüzerek antrenman yaptık. Pirgi ve Mesta köylerinde tarihe daldık. O kadar eğlendik ki, kitleri teslim almanın son saati olan 20:00’de şehir merkezine yetişmeyi başaramadık. Sakız merkezinde konuyla ilgili bilgi almaya çalışırken, koşuya katılacak bir başka Türkiyeli grupla karşılşatık. Organizasyonu yapan Michalis Simiriotis adlı bir arkadaştan bahsettiler. Michalis’i facebook’tan ekleyip sorduk. Çok sıcak davrandı ve kitleri koşu sabahı alabileceğimizi söyledi. Tam o sırada yine Türkiye’den gelen iki arkadaşla karşılaştık ve kaynaştık. Her ne kadar Karfas plajında çok sevimli otellerde kalıyorsak da, yeni arkadaşlarımız Ceren ve Süha’nın AirBnb’den kiraladığı evi görünce biraz da gıpta ettik.

Koşu sabahı start noktası olan Thimiana meydanına ulaştık. Kitleri almak çok kolay değildi ama başardık. Bugüne kadar aldığım en güzel koşu kitiydi diyebilirim. İçinde Sakız adasını yansıtan irili ufaklı bir sürü yerel yiyecek vardı. Yarış öncesinde biraz dağınıklık olsa ve hazırlıklar son dakikaya kalsa da; Michailis yarışı disiplinli biçimde tam 08:30’da başlattı. Önce başka bir parkurda koşacak 1500 metre çocuk yarışı, sonra da 10,5 ve 21 km koşusu birlikte start aldı. Ben 21 km’lik parkurun 10,5 km’yi iki tur dönüyor olmasının da etkisiyle 10,5 km’yi seçmiştim. Aynı parkuru iki tur koşarken sıkılıp performansımın düşeceğini düşünmüştüm. Thimiana köyünün dar sokaklarından, evlerin ve duvarların arasından tatlı bir inişle başladı yarış. Çok fazla işaretleme olmasa da, parkurdaki tüm yol ayrımları doğru işaret ve görevlilerle gösterilmekteydi. Sakız ara sokaklarında sapaklara yaklaşmak ve rotanın ne tarafa döneceğini tahmin etmeye çalışmak çok güzeldi. Yarış bir adadaydı. Ancak Sakız’ın Yunanistan’ın en büyük adalarından birisi olduğunu düşününce güzergahın denizle hiç kesişmeyişine şaşırmamak gerek. İkinci kilometreden itibaren, yarışa yürüyüş olsun diye katılanların tamamı geride kalıyor. Yaklaşık 5 dk/km’lik kendim için ortalama bir tempoyla yarışı sürdürüyorum. 2,5 km’de bir su istasyonları var. Ve yarış çok kalabalık olmadığı için su sorunu yaşanmıyor. Suların hepsi soğuk. Koşu sabah 08:30’da başlamasına rağmen güneş kendisini hissettirmeye başlamıştı. Yaklaşık 2. Kilometreden itibaren, bir yıllık koşu geçmişimde ilk kez yaşadığım bir olay oldu. Yunanlı olduğunu tahmin ettiğim (sonrasında öğrendiğim) bir diğer koşucuyla omuz omuza koşmaya başladık. Ama ne ben geçebiliyorum ne o beni geçebiliyor. Ne ben gerisine düşebiliyorum ne o. Birimizin suyu biterse, sessiz bir anlaşmayla paylaşıyoruz suyu. Diğerinin yavaşladığını gören tempo veriyor. Yani geçilmek istemiyoruz karşıdakine, lakin karşıdakinin yarıştan düşmesini de istemiyoruz. En az bir 5-6 kilometre böyle omuz omuza gittik. Güzergah bahçelerin ve Thimiana 1sokaklarının içinden devam ederken, tahminen son 2 kilometrede çok güzel bir bölüm vardı. Yaklaşık 100 metre kadar bir kilise (ya da ev/şato tam anlayamadım) bahçesinden geçti parkur. Demir kapıdan girdik, ağaçların içinden geçerek devam ettik. Resim o geçişten. Arkamdaki 1072 numaralı koşucu da, omuz omuza koştuğum yol arkadaşım.

Seslerden son düzlüğe geldiğimi hissetmiştim. Finişten Michailis’in anonsları duyuluyordu. Ancak bahçelerin içinden geçen yol asfalta bağlanınca 500 metre kadar yolu finişten uzaklaşarak gidip, u dönüşü yaparak geri döndük. Benim adıma yarışın en moral bozucu kısmıydı. Sona geldiğime şartlanmıştım. Beynim o yolu gidip dönerkenki birkaç dakikada çok yıprandı. Yarış boyu ciddi bir tırmanış yoktu. İndiğimiz tüm yükseltiyi, finişteki son 500 metrede tırmandık neredeyse. Yorucu bir finişti. Sonu görerken, Michailis’in 5 ve 10,5 km koşularını bitirenlere “Haydi soğuk suya, meyvelere, dondurmaya birkaç metre kaldı. Dayanın” anonsları, 21 km’ye devam edenlere motivasyon konuşmaları çok sevimliydi. Hele ki hem yerel, hem türkiye’den gelen çoğu koşucuyu ismiyle bilmesi, tanıdıklarından birkaç cümle ile bahsetmesi mutluluk vericiydi. Bu motivasyonla tahminen son 300 metrede, hiç denemediğim bir şeyi yapmaya çabaladım. Tüm enerjimi topladım ve finişi gördüğüm an basabildiğim kadar gaza bastım. Tabii ki de abartılı bir tanım ama Usain Bolt gibi, bir sprinter gibi koşmaya başladım. 9. Km’den sonra biraz yavaşlamıştım, geçildiğim bir çok koşucuyu son 300 metrede tekrar geçtim. Ve kendime ait en iyi 10 km derecesini (51:24) yaparak yarışı 53:35 dakikada bitirdim. 10 km rekorumu, çocukluğumun karşı kenti Sakız’a armağan etmek çok güzel bir his oldu benim için. Yaklaşık 6 km birlikte koştuğum yol arkadaşım Basileios Stamelos’un 20 saniye sonrasında, 110 erkek içinde 29. Olmuşum. Benim için harika bir derece.

2Finişte, enerjimi o kadar tüketmiştim ki, birkaç dakika konuşmaya dahi zorlandım. Neyse ki, su, izotonik içecek, meyve, dondurma gibi ikramlarla çabucak toparlandım. Benden birkaç dakika sonra gelen arkadaşlarım Onur ve Cansu ile, bizi finişte bekleyen eşim Ayşen ile buluşup otellere doğru yola düştük.Güzel koşuydu.

Günün en büyük güzelliklerinden birisi, bir gece önce tanıştığımız Ceren’in kadınlar yarı maraton dalında birinci gelmesiydi. Ödül törenine kalamadık ama sağolsun Süha ve Ceren’den öğrenip, sevindik.

3Sakız adası, güzel plajları, lezzetli yemekleri, koşucuları, Michalis’in ev sahipliğiyle çok güzel bir anı olarak kaldı aklımızda. Bugüne kadar Büyükada ve Bozcaada yarışlarına katılmıştım. Adada koşmak bir başka oluyor. Denizi ortasında, kayıp ve özgürsün adeta. Hiçsin ve herşeysin. Seneye tekrar gelmeyi planlayarak hüzünle ve güzel anılarla adadan ayrıldık.

Erdem Aksakal