Salomon Cappadocia Ultra Trail 2018

Salomon Cappadocia Ultra Trail, Medium Course – CMT 2018
https://cappadociaultratrail.com
Koşan Run.BO’lar: Bike, Savaş, Selman (63K), Ersavaş (38K)
Yazan Run.BO:
Bike

SÜRPRİZLERLE DOLU KAPADOKYA!

İşte tüm yıl heyecanla beklediğimiz koşu festivali zamanı!

Türkiye’nin gururu Cappadocia Ultra Trail. Her yere yazıyoruz, burada da baştan tekrar edelim.

Türkiye’de eğer sadece 1 tane patika koşusu koşacaksan, Cappadocia UT koş.

Bundan daha iyi bir patika koşusu organizasyonu yok, büyülü bir coğrafya, ITR-A sıralamasında üst seviyede olan elit atletleri yan yana görme fırsatımızın olduğu, katılımcıların yarısının yabancı olduğu, kendimizi adeta yurtdışında koşuyormuşuz gibi hissettiren tek yarışımız. Ultra Trail World Tour Serisinin içindeki milli gururumuz.  Dünyada en üst ligdeki 19 patika yarışından biri CUT. Gel de koşma!

https://www.ultratrail-worldtour.com/races-all/races/

Parkurdaki değişiklikler:

Parkur bu yıl uzamış görünüyor. Fakat majör bir değişiklik yok. Geçtiğimiz yıllarda 30K, 60K ve 110K diye açıklanan parkurlara bu yıl küsuratı da eklediler. Geçtiğimiz yıl 30K olan parkur zaten 35K idi, bu yıl 38K oldu.

En kalabalık start alan yarışta, geçtiğimiz yıllarda 2 yerde parkur sıkışıyor idi.

  1. İp geçişi. Gezmeye gelen turistler kolay yürüsün diye devletimiz merdiven yapmış. Geçtiğimiz yıl çift ip inişi olduğu için bir önceki yıla göre ip iniş süremiz kısalmıştı. Bu noktada 10 dakika beklemiştim.
  2. Kanyon geçişi. En büyülü tecrübelerden biriydi. Daracık kanyon içinde köhne ahşap merdivenli geçişler vardı. Bu yıl bu parkur tamamen kalkmış. Geçtiğimiz yıl bu noktada 20 dakika beklemiştim.

Açıkçası kanyon geçişinin iptal edilmesine şahsen bozuldum. Geçen yıl 30K yarışından en çok aklımda kalan bu kanyon geçişi idi.

Takipçilerimizin bildiği gibi Fransa Annecy’deki Maxi Race’in 2000 kişinin start aldığı en kalabalık 42K mesafesinde koştum. Bu yarış parkuru üzerinde de 2 tane ip geçişlerinin olduğu sağlam teknik çıkış vardı. Hepimiz ip gibi dizilip sıramızı bekledik. Hiç kimse söylenmedi. Ya bu nedir, böyle parkur mu olur diye. Yıllardır bu yarış yapılıyor ve bu parkur üzerinde bu şekilde yapılıyor… Bazı yarışlarda ölümsüz sahneler olur, işte onlardan biriydi bence parkurdaki kanyon geçişi… Kaldırılmasına cidden üzüldüm.

Ortahisar Kalesi’ne bu yıl dokunamadık, arkasındaki vadiye kaleye gelmeden indik.

Bunun dışındaki parkurdaki değişiklikler minör idi. Vadiler, peri bacaları, in çık, tünellerden geç, su gibi akıp gidiyorsun…

Ulaşım ve transfer:

Ürgüp’e 2 havaalanından ulaşım mümkün. Çok büyük bir lüks bir organizasyon için 2 havalimanının da yakın olması. Kayseri ve Nevşehir. Organizasyon her 2 alandan da ücretsiz transfer sağlıyor. Her şey internet üzerinden yapılıyor, sistem tıkır tıkır işliyor.

Konaklama:

Ürgüp’te uygun fiyata konaklamak her yıl daha da zorlaşıyor.

Yeme içme:

Bu yıl çoklu sıra vardı, uzun kuyruklar beklemedik. Zaten Argeus’un makarna partisinde bir tek makarna yoktu, adamlar yine sağlam bir yemek organizasyonu yapmıştı..  Açık havada açık büfe yemek. Çorbasından, türlüsüne, bulguruna… Baktım yemek çok, ben 2 posta yedim 🙂

Yenilikler:

Organizatörler Toplantısı

Hoppalaaa.. Yarış raporu okuyacaktık diyorsunuz. Ben daldan dala atlıyorum. Fakat bu başlık önemli, neden?

İlk defa patika yarışı organize edenler (CUT fuarına organizasyonlarının tanıtımı için katılanlar) tek bir masa etrafında toplandılar. Ortak sorunları ve konuları konuştular.

Kayıt ücretleri: Olabildiğince en makul kayıt ücreti fiyatlarıyla yarışlar organize edilmeye çalışılıyor. Organizasyonlar bu kayıt ücretleriyle organizasyon maliyetlerini anca karşılıyorlar.  2 önemli bilgi: Caner Odabaşoğlu, Macera Akademisi’nin  diğer organizasyonlarının İznik Ultra’nın zararını finanse ettiğini söyledi! Argeus ise, CUT için yarışçılardan aldığı kayıt ücretinin organizasyon toplam maliyetinin sadece %23’ünü karşıladığını söyledi!

1_6Toplantı sırasında defalarca TR’de hala koşu kültürünün oluşmadığından dert yandık. Fakat koşu kültürü o bölgede senede 1 kez 2 günlük bir organizasyonla oluşmuyor. Çok daha fazlası lazım. Bu sebep, toplantı sırasında sorduğum sorunun arka plandaki niyetiyle birlikte buraya da ekleyeyim.

“Parkur işaretlemeleri sabit olamaz mı?”  Yarış için yine yarış zamanı yarışa özel bayraklar eklenir, fakat parkurlar yarış zamanı  dışında koşulabilir, sabit olamaz mı?

Yurtdışına gittiğimizde, her parkurda yürüyen ve koşan 7’sinden 70’ine insan görüyoruz. Bu parkurlar işaretli. Biz hayranlıkla bakıp, özeniyoruz. Herkes kendi başına bu işaretleri takip ederek yürüyüp koşabiliyor. Bu parkurların işaretleme denetimini de bağımsız gönüllü dağcılık ve yürüyüş grupları yapıyor. Aslında sistemi bir kez kurabilirsek devamı gelecek. Ben  bu ekibin federasyonlar nezdinde bu işe el atabileceğine inanıyorum. Alternatif turizm gelişir. Birkaç firmanın birkaç rehberi elinde parkurlar sıkışıp kalmaz. Bölge insanı da koşuculardan bütün yıl boyunca para kazanmaya başlayacağı için olaya farklı bakar. Yıllar içinde de bölgede ilgi arttıkça  lokalde yeni koşucular çıkmasına vesile olur… Ben bu ekibin bu işlere el atmasını ve bunun bürokratik savaşını vermesini temenni ediyorum.

Bir diğer kritik konu. Yarış kurallarının denetimi ve ceza uygulanması. Özellikle yarış sırasında doğaya çöp atanlara sert cezalar verilmesi konusunda herkes hemfikir. Bu temeli bir halledersek diğer kuralların uygulanmasına da sıra gelir belki 😉

Elitler Basın Toplantısı

Bu yıl elitler toplantısına basın dışında bizler de katılabildik. Bu yıl yıldızlar geçidi gibiydi.. Kimler yoktu ki… UTMB kadınlar 1.si Francesca Canepa, efsane kadın Fernanda Maciel, çöl kaplanı El Morabity, geçen senenin de parkur rekorunu kıran şampiyon Moritz Auf Der Heide, 2 yıl önce de Cappadocia’da tanıştığımız 110K 1.si çok sempatik Anna Marie Watson, artık bir Kapadokya bağımlısı haline gelen Radu, artık aileden gibi gördüğümüz Gedi baba… Dünya şampiyonu Maria Miteva Nikolova…

Yarış:

Bu yıl 3. Kez koşuyorum Kapadokya’da. İlk 2’si CST, yani Short Trail olan 38K idi. Bu yıl bir delilik yapıp CMT yani Medium mesafedeki 63K parkurunu seçtim. Hazır değildim fakat artık efsane Akdağ ile kapışmak istiyordum!

bir ‘fatma & sinem’ cooperation ürünüdür.

Neden 60K?

Kısa mesafeyi ilk kez koştuğumda bu mesafelere alışıktım. Fakat tam bir şok yaşamıştım. Zemin çok sert ve kumlu idi, dizlerim pert olmuştu.

İkinci kez CST’yi koştuğumda artık beni neyin karşılayacağını çok iyi biliyordum. Bi önceki yılın intikamını süremi 40 dak iyileştirerek aldım. (Üstelik yaklaşık 30 dakika ip geçişi ve kanyonda sıra beklememe rağmen.) Kendimce bir hesabı kapatmıştım. Sıra artık CMT’deydi.

Fakat evdeki hesap tabii ki yine çarşıya uymadı!

Ultraların hamurunda bu var. Güzelliği bu belki de. Hiçbir şeyin hesapladığın gibi gitmemesi.

Şimdi tam bu noktada geriye sarmam lazım. Belki bazılarımıza örnek olur umuduyla.

Başka herhangi bir yarışa bu kadar koşu antrenmanım eksik katılmadım. Kalçamda artık her antrenman sonrası kronikleşen kemik ödemleri vardı.  Kaçkar Ultra 46K parkurunda kalçamı bırakmıştım. Nineler gibi batonlara yaslanarak, bol bol dinlenerek yarışı tamamladım. Kapadokya öncesi önümde 2 seçenek vardı. Ya CMT’den CST’ye inecektim ve yarışacaktım. Ya da CMT finisher olarak bitirmeye çalışacaktım. Ağrı dayanılmaz olursa da (Kaçkar’daki gibi) yarışı bırakacaktım. Puan derdim yoktu, yarıştan keyif alamıyorsam, bana zarar vermeden bırakacaktım.

CMT planı ile ilerlemeye karar verdim. En kötü ihtimalde bile bitireceğimi biliyordum.

Fakat bu süreç içerisinde ilk 3 hafta darbeli herhangi bir antrenman yapmadım. Spinning, kuvvet ve yoga (ki o da bir çeşit vücut ağırlığıyla yapılan kuvvet antrenmanı) derslerine katıldım. Kuvvet derslerinin her biri apayrı şeyler kazandırdı bedenime. Kazandıklarımla mutlu oldum, daha çok sarıldım derslere.

Yarışa 2 hafta kala yavaştan üst üste 2 gün koşu antrenmanı yaptım. 1 hafta öncesinde de Geyik 14K yarışında kendimi test ettim. 5 haftada toplam 3 kez koşmuştum! Hazır mıydım CMT’ye? Bu şartlarda olabildiğince evet!

Değerli dostlar. Kapadokya parkurlarında sert çıkışlar ve inişler bulunmuyor. Aslında yeterince antrenmanlı ve güçlüyseniz parkurun tamamını koşabilirsiniz. İyi bir koşu antrenmanım olsaydı bu parkuru daha iyi koşarmıydım, tabii ki, bu net.

Şimdi gerçek zamana dönelim..

Cumartesi sabah 7’de CMT VE CUT startı birlikte veriliyor. Biz her zamanki gibi Cuma sabah uçağıyla, öğlen Ürgüp’e varıyoruz. Otelimiz bu yıl mağara oteli, pek seviyoruz odamızı. Fuar alanında dostlarla bol  muhabbet edip , Zeytin Cafe lezzetlerine kavuşup, kitleri (bu yıl sinema salonunda değil, Turgut Özal Kültür Merkezi’nden) teslim alıp, toplantı salonuna kuruluyoruz.  Organizatörler toplantısı, arkasından Elitler basın toplantısı ve son olarak teknik toplantı ile tam 3.5 saat sonra terk ediyoruz salonu. Sıra makarna partisinde.  Ben çok heyecanlıyım. Lokma zor geçiyor boğazımdan. Sonra kalabalık bir ekip olarak çay içmeye kuruluyoruz Merkez Pastanesi’ne.

Sabah kalk 05:30’da. Otelin sahibi aşçı öğretmeni olunca en lezzetli yarış kahvaltımızdan birini yapıyoruz.  (Sonra ertesi gün kahvaltımızda 2 günlük kahvaltı edip farkı kapatıyoruz 😉 06:45 gibi start noktasındayız. Hava 9-10C olmasına rağmen hayret o kadar da soğuk değil. Hava durumu dün akşama kadar sürekli değişiyordu. En son öğlen sağanak geçişi bekleniyordu, güneşsiz ve bulut olacaktı. Fakat o da ne? Alacakaranlıkta bile fark edilen yağmur bulutları tepemizde, yaklaşık 750 pembe panter, start ile birlikte yokuş yukarı koşmaya başlıyoruz. Ürgüp’ün tepesindeki Turasan’a kadar  herkes temkinli, koşu badim Berkay’la startta karşılamamıştık, neyse ki yolda beni buluyor, bu noktadan Göreme Güllüdere Vadisi’ne kadar birlikte koşacağımız bir macera başlıyor.

Patikaya girer girmez yağmur çiselemeye başlıyor! CMT parkurunda, Göreme ayrımından sonrası Uçhisar’a çıkıp sonra Göreme’ye iniyoruz, parkur 30K’cılarla tekrar birleşiyor, Güllüdere vadisinin tepesinden Kızıl Çukur’a, Çavuşin’e doğru genellikle single trek gidiyor parkur. Çavuşin’den sonrası meşhur Akdağ çıkış ve inişi, sonra Akdağ CP’sinden biraz sonra da tekrar 30K parkuru ile birleşiyoruz. Buralar ilk kez göreceğim yerler.

İbrahimpaşa CP’sine 10.8K’ya 1saat 24 dk’da geliyorum.  Geçen yıl ile aynı. Hiç yorulmadım, kalçamda bir sıkıntı yok. Moralim çok iyi, yavaş fakat herşey (henüz) yolunda. Fakat bir sonraki CP Uçhisar’ın tepesinde. 17K var ve 2 tane tepe çıkacağız. Göreme ayrımından sonrası yolu da hiç bilmiyorum. İyi beslenmeden yola çıkmak istemiyorum. Berkay WC’ye giriyor ben beslenirken. Yağmurdan dolayı üzerim ıslak. Yanımda bir sürü yedek aldım fakat t-shirt 1 tane yedeğim var. Daha yolun başındayız. Acaba üzerimi değiştirsem mi derken  Berkay geliyor. Sen de WC’ye gidecek misin? Sorusu soruyor. İşte bir yarışın başında film şeridi gibi bir olayın ilk karesi bu. Durduğumuz masanın arkasındaki WC tabelasını görüyorum. Tam yok mok ben yolda hallederim derken, utanıyorum. Ayağımın altında WC hadi gireyim bari deyiveriyorum. Koşarak gidip geleceğim. Plan bu. WC’ye inen 3 basamağı iner inmez kendimi yerde, ıslak bir havuza dönüşmüş pis bir ortamda yerde buluyorum! Allah’ım zaten ıslaktım! Şimdi komple ıslandım! Sağ tarafım şıpır şıpır, ayağa kalkıyorum. Neyse cidden çok ucuz atlattım. Başımı çarpmadım, popomun üstüne çok artistik düştüm. Hasar yok. WC’yi hortumla yıkayan adama söyleniyorum. Lütfen buraya bir paspas atın, sulamayı da bırak! Başkaları düşmesin! Bu ıslaklığın üzerine temizlenmem lazım, bu daha çok ıslanmak demek, adam WC hortumu kadınlar tuvaletinin musluğuna bağladığı için erkekler tuvaletine dalıyorum! Başlıyorum sabunla yıkanmaya! Sahi ben tuvalete gelmiştim! Bari onu da yapıp çıkayım! Tam 10 dakika kaybetmişiz bu ortamda. Islak bir şekilde İbrahimpaşa’dan çıkarken artık üstümü değiştirecek vakit de kalmamıştı, birazdan esecek rüzgarda titremeye başlayınca, yoksa kaderimde hipotermiye mi girmek de vardı diye söyleniyorum. Bugüne kadar karda bile koştum, hep kısa kollu tshirtümle koştum! Birden kulağımdaki Elena’nın playlistesinden Celine Dion’un I’am Alive’ı çalmaya başlayınca vücut ısımı arttırmak için hemen koşmaya başlıyorum. Uçmak yaramıştı işte 😉

Göreme’ye geldiğimizi hemen altındaki at çiftliğinden anlıyorum. Bu yıl hoş bir at heykeli dikmişler buraya. Ayrıca ahşap trabzanlı yol yapmışlar. Tepeye çıktığımızda, ödülü biliyorum. 3 yıl önce ilk kez gördüğümde manzaradan o kadar büyülenmiştim ki hüngür hüngür ağlamıştım! Bu sefer ise,  yukarı çıktığımızda bir sonraki noktamız olan Uçhisar’ı fark ettim! İrkildim! O kadar uzakta görünüyordu ki bizim 27.8K’daki CP’miz! Eyvaaaaaah! (Hayırr nayırrrr o CP buraya gelecek!)

Göreme’ye Berkay’la inerken şöyle bir oyun oynamak istedim kendimle. Uçhisar’a varırsak, yolu yarılamış oluyoruz! Sonrası akıp gidecekti. Fakat Berkay zihnimin oynamaya çalıştığı bu beyaz yalanına izin vermedi. 35.5K  Göreme CP’sine  kadar pek sevinme istersen deyiverdi 😉 Haklıydı. Peki hala. O zaman b planını devreye soktum.  Zihnimi başka şeyle meşgul etmeliydim. Göreme ayrımından sonraki mesafeyi  ilk kez koşacak olmamla motive ettim kendimi.

Hakikaten parkurun Göreme ayrımından sonrası muazzam. Parkura giren herkes istisnasız kameralarını çıkartıp, selfie’ler çekiliyor.  Güvercinlik Vadisi’ne girdiğimizde artık ağzımız açık, foto ve video çekmekten koşmayı filan unutuyorum. Neyse çok şükür vadi bitiyor. Kafam uçtuğu için Uçhisar’a nasıl geliyoruz vallahi hatırlamıyorum. Arada bir Elena’nin romantik Kitaro ve Yanni müzikleri çalıyor. Şu müzik biraz hızlansa ya! Vadilerin içinden akarken zaman durmuş sanki. Yaklaşık 2 saat 30 dk sonra daha muazzam bir yere geliyoruz Uçhisar! Pırıl pırıl, her yer çiçek içinde… Hayır burası Türkiye olamaz diye haykırıyorum. Acaba wc’den sonra haberim yok ben öbür dünyayı boyladım da cennete mi geldim?! Tamam tamam cennet güzel yermiş! Ha! Derken ayılıyorum! Uçhisar’a yaklaşık 150m tırmanıyoruz. Solda sarı renkte Uçhisar Castle tabelası çıkıyor. O da artık Uçhisar’ın en ucu zaten. Ha diyorum CP kesin kalede! Şehir bitti fakat CP görünmedi derken, soldan yukarıya yönlendiriliyoruz. Sonra sağ ve işte yolun sonunda CP! Sonraki CP Göreme’de, yaklaşık 1 saatimizi alacak. Yolda karnım gurulduyordu, burada çorba ile dindirmem lazım. Üstüm daha da ıslak. Son 2.5 saattir güneş altında olmamıza rağmen üstüm hiç kurumadı. T-shirtü değiştirmeye karar veriyorum. Saate tekrar baktığımda, burada da çok oyalanmışım. 20 dk’yı yemişim CP’de. Ümithan sağolsun su şişelerimi dolduruyor. Hadi Berkay, yolumuz uzun. Devam!

Göreme’ye 1 saat sonra varıyoruz. Aykut Çelikbaş karşılıyor bizi. Midemde bir gariplik var, daha önce hiç yaşamadığım bir şey. 2 lokma patates atıyorum ağzıma. 15 dakika sonra yola koyuluyoruz. Çavuşin’e 13K var. Fakat Göreme’nin öbür tarafında, ana asfalt yoldan sonra 30K’cılarla birleşeceğiz. Kalabalıkla birlikte vadiye gireceğiz. Koştukça midem ağzıma geliyor. Azıcık jel daha alayım diyorum ama yok istemiyor mide. Vadiye çok yavaş koşarak giriyorum. Berkay önümde. O açıldı. Ben ise bende ne olduğunu bilmediğim bir halde sürükleniyorum kalabalığın içinde. Neyse iyi oldu, dinlenirim bu arada diyorum kendimce, sonraya enerjim kalır. Çavuşin’e kadar önümüzde 2 tepecik var ve toplamda tırmanılacak 500m. Çok yavaş gidiyorum. Sürünüyorum demek daha doğru olur. Güneş tepemizde kavuruyor. Bol bol fotoğraf ve video çekiyorum. Çavuşin ayrımında yine UT’cilerle başbaşa kalıyorum. Önümde bir Portekizli düşüyor. Elastik bant teklifimi nazikçe reddediyor. Yoruldum toparlarım diyor. Eyvallah. Dur kalk arka tayfa dar tozlu yolda arka arkaya ilerlemeye çalışıyoruz. Büyük bir sessizlik hakim. Cem’in yarış raporunun satırları önümde diziliyor sanki. “How do you eat an elephant? One bite at a time, one bite at a time… “ Kızıl Çukur da muazzam bir yermiş. Güneş öyle bir şov yapıyor ki önümüzde, Grand Canyon’dan bile daha güzel önümdeki manzara. Kafam gidiyor yine. Sessizlik içinde giderken, bir İngiliz bana yol veriyor. Arkasından diyor ki, sen çok iyi görünüyorsun, ben bitmiş durumdayım, hehalde bu son kez beni sollaman olur.” Hayır diyorum Çavuşin’de karşılasacağız, sonra kim bilir  kaç kez daha birbirimizi sollayacağız!  2K sonra tek başıma giriyorum Çavuşin’e. Fakat şehirde bir gariplik var. Antik duvarların üzerinde hep Satılık ilanları var! Kafamı bir sürü farklı şeyle meşgul edecek bir konu daha bulduğuma seviniyorum.

Çavuşin’e girerken gördüğüm manzara karşısında ürperiyorum. Bu CP revir gibi. Herkes yerlerde. Yarışın kırılma noktasının yaşandığı yerlerden biri.  Cidden içeri girmeye korkuyorum. Fakat dışardaki çay makinasından çay almak için yelteniyorum ki, çay bardaklarının içerde olduğunu öğreniyorum. İlla ki gireceğiz içeri. İçerde ağır bir hava, yine ölüm sessizliği. İyi gelmiyor. Zaten midem iyi değil. Tekrar dışarı çıkıyorum. Bu CP’de sağlam dinlenmeye karar veriyorum. Önümde herkesin anlattığı Akdağ çıkışı ve inişi var. Batonları buraya kadar sırf bu bilmediğim ve korktuğum 6.5K’lık bölüm için almıştım. Yere yatıyorum. Belimi ve kalçamı bir güzel dinlendiriyorum. Ayağa kalktığımda artık gitmeye hazırım! Hadi Çavuşin ben gidiyorum!

Bizim İngiliz Çavuşin’e varmıştı, fakat sonrasını nasıl getireceğini bilmiyordu. Gerçekten onu son kez CP’de görmüş oldum..

Parkurun bu kısmına Kaya Çorak ve Hakan Tilgen ile giriyoruz. Batonları çıkarmamaya karar veriyorum. Fakat iniş hakikaten sert ise batonu inişte kullanacağım. Keçi gibi tırmanıp tepeye 28 dakikada varıyoruz. Kaya geçtiğimiz yıl bu noktaya 1 saatte nasıl tükenerek geldiğini anlatıyor. Bu moralimi düzeltiyor. Kaya da hemen erken sevinme diyor. Peki hala. Yukarda manzara o kadar muhteşem ki gerçek ile rüyayı ayırt edemeyecek haldeyim. Nefesim kesiliyor. Bayağı nefes alamıyorum. Midem artık berbat halde. 8. Saatin şerefine 4. jelimi (banana strawberry) açmıştım halbuki. Ne yemek, ne jel, ne de tuz tableti geçiyor artık boğazımdan. Tuz tableti tuğla gibi geliyor. Yutamadığım için beni kusturacağından korkmaya başlıyorum. En kötüsü su içemez oldum. Su bile midemi bulandırıyor.

Yukarısı düzlük ve o kadar koşulabilir parkur ki. Koşmak istiyorum! Tanıtım videosundaki atlar gibi koşmak geçiyor içimden! Fakat koşmaya çalıştıkça midem boğazıma diziliyor. İlk kez bir yarışta böyle bir şeyle karşılaşıyorum. En iyisi hızlı yürüyerek atlatmak bu durumu. Yürüye yürüye Akdağ CP’sıne 1 saat sonra varıyorum. Yürüdüğüm için batona da gerek kalmıyor Akdağ inişinde! Bu da olumlu tarafı!

Akdağ CP’sinde Savaş karşılıyor. Sağ olsun enerjisi çok iyi geliyor. Sadece ekmek ya da patates yiyebilirim. Umutsuzca soruyorum var mı diye. Yok. Gönüllü bana bir çorba uzatıyor yerine. Fakat o ne çorbaydı arkadaş! Hayatımda içtiğim en lezzetli şey! 1 yudum alıyorum, gözlerim açılıyor! 2 yudum alıyorum ve koşmaya başlıyorum!

Haldun Aydıngün halbuki beni uyarıyordu, bak bundan sonrasına bitti deme, pis bir yol. Tuzlu su iç vs. Yok abi,ben ne tuz ne de su içebilecek durumda değilim! Biran önce bitirmem lazım!

Akdağ çıkışında 11 saat olarak görünüyor artık bitirme hedefim. İlk kez yarışın başından beri kafamı matematikle meşgul ediyorum. Acaba 11 saatin altını zorlayabilir miyim hesaplarına cevap veriyorum. Sus sen beyin! Benim hedefim sağ salimen bitirmek! Buraya kadar kalçayı, beli, mideyi idare edip bir şekilde geldik. Daha fazlasını isteme!

Güle oynaya kendi yarışımı koşmaya devam ediyorum. Herkesin söylediğinin aksine mide problemimi aşabildiğim bu bölüm benim en keyifli koştuğum yerlerden biri oldu! Koşabildim!

11 saat içinde, toplam 1s30dak mola vermişim 5 CP’de. Bu inanılmaz bir rakkam! Bugüne kadar en fazla Grossglockner’de bir CP’de 15 dak durmuşluğum vardı da, onda da çilingir sofrasına mı oturdun diye lafı çakmıştı ekip arkadaşlarım… Bu sefer böyle oldu. Olmaz inşallah bi daha…

Ürgüp’ün tepesine vardığımda akşam ezanı okunuyordu! Allah’ım! Bu bir işaret olmalı! İlahi bir güç ile birlikte bitirdiğimize işaret miydi?!

Acaba ön saflarda neler oldu, hepsini kaçırdım. Gedi baba’nın geçen yılki rekoruna yakın finiş olucaksa, 119K finisher’ının birincisi ile beraber CP’ye girme ihtimalimiz var! Gözlerimi açıyorum. Fakat tek başıma o güzelim Ürgüp’ün arnavut kaldırımlı dik yollarından bam bam iniyorum. O kadar mutluyum ki. İlk kez yarışta bir finish benim için flu idi.  Fakat şimdi resim netti. Bitiyordu ve ben o tag’ın altından zıplayarak geçiyordum!

Sevgilim dostlarım finişte yoklardı, bir videom olamadı. (Editör Notu: Valla kaç saat bekledik alanda sizi Bike hanım’ zamanlamayı Livetrail’e göre yaptık tutturamadık.)

Fakat aynen tahmin ettiğim gibi 119K 1.Sİ Andrea MACCHI benden 6 dakika sonra finişe geldi! Onun sayesinde tüm medya ekibi karşımdaydı! Ve bir şampiyon gibi karşılandım!

Artık benim de bir Finisher polarım var! Hem de kıpkırmızı. Ben bunu kullanmaya kıyamam!

Yarış sonrası, geleneksel olarak goy goy muhabbet. Fakat öyle aç kurtlar gibi yemek yiyemedim. Yine çorba, biraz ekmek, mantar güveci, 1 bardak bira kutlamaya yetti. Fakat birkaç saat sonra 119K’cı Alper Dalkılıç ve Burak Kılıç’ın finişlerini beklerken öyle bir acıktım ki! 2 kap makarna yedim! Sanki 119K’yı koşan benmişim gibi!

Ertesi sabah otelimizin terasında, elde açılmış börekle ve yumurtaya doyamadığımız enfes bir kahvaltı ettik…

Sonrasında ödül töreni, kahve, yemek ve kürkçü dükkanına geri dönüş…

Cappadocia UT, 2019’da 4. Kez görüşmek üzere! Bu sefer 60K parkurunu daha iyi koşacağım, sözzz!

Kıssadan hisse:

Klasik laf. Ama işe yarıyor işte:  Kendine inan.  Pes etme!

Teşekkür:

Argeus, Argeus ve yine en büyük alkış Argeus’a.

Öneri:

Birkaç yerde dile getirdim. Aydın abi’nin kulağına gitmeden buraya da yazayım. Hazır Kapadokya turizmi Aydın abi’yi bulmuş, etinden sütünden faydalansın! Politikaya atılmalı, Belediye Başkanı olur, milletvekili olur,  Turizm bakanlığı nezdinde daha büyük projelere de el atsın! Alternatif turizmin elçisi olsun!

RUNBO Sonuçlar:
63K
Bike      11:06:38 (Overall 379, Rank F 71, Rank F40+ 23)
Savaş    08:09:18 (Overall 83, Rank M40+ 30)
Selman 10:27:30 (Overall 315, Rank M40- 138)
38K
Ersavaş (Withdrawn)