UTMB – OCC 2019

UTMB’ye Giriş, OCC Parkuru (Orsieres-Champex Lac-Chamonix)

“Knockin’ on Heaven’s Door” (*)
29 Ağustos 2019

Her şey koşmaya başlamakla başlamıştı…
Kaçkar 2015 gönüllü raporumuza o zaman not  düşmüştüm… ağlaya ağlaya yazmıştım…  Bir gün bunun başımıza geleceğini o zaman bile biliyordum. 

E tabi, ha! deyince olmuyor. 2015’ten 2019’a tam 4 senelik bir yolculuk bu. Neresinden başlasam? Kitap olur, anlat anlat bitmez…

Sabırlı ol.
Düzenli antrenman yap.
Hayatının bir parçası bu olsun.
Adımlarını teker teker at. 
Yıllarca devam et.

Sadece istemekle olmuyor.

Yıllar geçtikçe heyecanım da olgunlaştı, dünyada trilyon tane yarış var koşulacak, tek hedef olarak bu yarışı koymayacak kadar uzun soluklu olsun istiyorum koşu ile ilişkim. Grossglockner, Maxi Race muazzam tecrübelerdi cebime attığım, bu yarış da başlayacak, bitecek. Peki sonra ne olacak? Şimdiden kafamda planım var elbette. (Meraklısına #yeterkiiste programında anlattım.)

Yine de UTMB, bir başka! Orda olmak gerek, yaşamak gerek!

Geçtiğimiz yıl kura çıkmamıştı, eee küsmedim tabii fakat UTMB youtube canlı yayınının tamamını izledim. Geceleri onlar uymuyor diye ben de uyumadım. 2 günde toplam 2 saatlik uykuyla yaklaşık 25 saatlik yayını izlemiştim. Nasıl bir ateş bu! Alev alev!

UTMB (Sommet Mondial du Trail – Ultra Trail du Mont Blanc) = World Summit of Trail Running. Yani, Dünya Arazi/Patika Koşusu Zirvesi UTMB!

Giriş kısmını hızlı geçeceğim. Bu yarışın ne olduğunu zaten bilen bu yazıyı bulup okuyacak. Raporların hızlı okunur, sindirilebilir ve akıcı olmasını önemsiyorum. Fakat bazı önemli bulduğum konuları alt alta getirmek isterim. 

Kimler bu yarışa katılmalı?

Kendini patika ve dağ koşularında bulan herkes haklı bir şekilde kendini mutlaka burada bulmak istiyor. Utmb oldukça iyi yönetilen, pazarlaması güçlü, karlı ve ticari bir yarış markası. Gereken itra puanı toplaması kolay (TR’de ITRA puanı veren yarışlar, yarış takvimizde yer almaktadır) fakat kuranın çıkma ihtimali, artan talep ve sabit kontenjan nedeniyle gittikçe düşüyor, bazen birkaç yıl beklemek gerekiyor.

Yarış kurası işin bir yüzü.

Diğer bir yüzü ise, esas kendinize sormanız gereken soru, Alpler’deki bu zorlu ve rekabetçi mücadeleye hazır olup olmadığınız. Sadece fiziksel değil, mental olarak uzun bir hazırlık sürecinden bahsediyorum.

Hazır değilseniz de, gidebiliyorsanız bölgenin rotalarında antrenman ya da antrenman yarışlarına gidin. Hazırlığınızı yıllara yayın ve antrenmanlarınızın devamlı ve sürekliliği  olsun. TR’de  2 yarış koşarak topladığınız puanla UTMB’ye gidip bu müthiş tecrübeyi ızdıraba çevirmeyi tercih etmeyin. Benden dost tavsiyesi.

Hazırlık herkesin kendi imkanlarını bazen zorladığı uzun ve çok yönlü bir süreç. Ben nasıl hazırlandım?

1. Antrenman: Doğa ile ilişkim yeni değil. 25-30 yıldır olabildiğince içindeyim. Uzun ve sert doğa  yürüyüşlerini hep severim. 2014’ten beri düzenli koşuyorum, 10 yıldır düzenli olarak haftada en az 3 kez spor salonuna gidiyorum. Doğa yürüyüşlerimde düzenli olarak yıllardır baton kullanıyorum.

Farklı olarak ne yaptım son 1 senede?

*Kuvvet dersleri. Hiç mi hiç sevmezdim, uzaktan deli bunlar, bir derste 300 squat mı yapılırmış diye söylenirdim. Her aşk nefretle mi başlar bilmiyorum, bir kere başlayınca gerisi kendiliğinden geldi. Güçsüz yerlerimi keşfettim. Bar, dumble, bosu, glide, top ve squat candır! Haftada en az 3, hatta koşuyu atlamışsam bazen de 4 doz.

* Spinning. Haftada 2. Ben interval antrenmanı olarak gördüm. Her ders 40 dak, ilk zamanlar sürünerek 12-15K’larla başladığım dersler, sonra +20K’lara çıktı. Ama o harcadığım ter, emek.. bir ben bilirim, bir de TeamRun.BO takipçileri bilir, bir de hocam şahit… 😉

* Koşu. Haftada 3. Daha fazla koşamıyorum. Bu yıl farklı olarak daha fazla koşu bandı yaptım. Tüm koşu bandı antrenmanlarım değişik eğimlerde, genellikle 8-10K civarı, +200-500m toplam irtifa kazanımı ile, bazen de düşük eğimde intervalimsi idi.

Koşu bandını seviyorum. Üzerinde iken kendimi motive edebiliyorum. Fakat sol ayağımın bant üzerinde iken bazen yan bastığını fark etmem önce dizime sonra da ayak bileğime mal oldu.. Mayıs ayıyla birlikte (yarışa 4 ay kala) düzenli koşabildim. Haftada genellikle 30K +750m civarında kaldım. Yükleme haftasında 70K +2000m’leri gördüm.

Her türlü farklı zemin ve hava koşulunda antrenman yaptık. Özellikle yazın Temmuz ve Ağustos sıcağı ve neminden kaçmadık. Sabah, öğlen, akşam fark etmeden antrenman yaptık. Antrenmanlar genellikle, Belgrad, Çekmeköy ve Yıldız Parkı’nda oldu. Yükseklerde yapılan yarışları, 2 yıl boyunca kendimize antrenman yarışı yaptık. Manavgat ve İznik, koşulabilir zeminde mesafe yarışları olarak; Alanya ve Tahtalı, benzer irtifa kazanımlı ve teknik zemin yarışı olarak; Erciyes ve Uludağ, yine yükseklerde yapılan yarışlar olması sebebiyle katıldığımız temel antrenman yarışlarımızdı. Aladağlar, Utmb’ye yakın tarihte olması sebebiyle (bu yıl iptaldi fakat eğer teknik zeminlere aşina iseniz) listeye eklemek mümkün.. Bir yıl öncesinden de Cappadocia 63K’yı 60’lara çıkan ilk yarışım olarak koşup kendimi bu mesafelerde test etmek istemiştim.

* Yoga. Her gün en az 1 saat vinyasa, hatha yoga, mobilite, nefes ve meditasyondan oluşan farklı dersler yaptım. 10 yıl oldu yoga hayatıma gireli. Bu da upuzun bir hikaye, başka zamana kalsın  anlatması. Her gün koşarak 🙂 gidiyorum derslerime. Yoga ile ilişkim bambaşka, asla vazgeçmem, benim ilacım, şifam. Yeniden doğuşum. Yogasız yaşayamam. Nokta.

2. Beslenme: Genellikle evde yedim. Dışarıda beslenmeyi neredeyse tamamen bıraktım. Haftada 3 gibi kırmızı ete geri döndüm. Sakatat yedim. Haftada bir ciğer, son 1 ay kala haftada 3-4 kez ayak paça çorbası içtim.. Zor geçti boğazımdan. Gözlerimi kapatıp hap gibi yuttum. Her şeyi yedim, hiçbir şeyi diğerinden fazla tüketmedim. Olabildiğince dengeli beslenmeye çalıştım. Canım ne çekiyorsa, istiyorsa yedim. Şu diyet, bu yasak benim inandığım şeyler değil. Kusura bakmayın.

3. Eğlenme: Ben eğlenmeden koşamam. Birinci kuralım eğlenmek. Bu süreç içinde eğlence de beni bırakmadı sağ olsun. :)) Keyif almadığım bir şeyi asla yapmadım. Müzikler, rpm, kadans, ritim, pedallama, yokuş düz yol derken uçup gitti her şey. Çok eğlendim. Hocalarıma teşekkürü en sona bırakıyorum. Bende emekleri çok.. Ağlaya ağlaya yazarım artık. 

4. Güvence: Yaptığımız sporun doğada olması sebebiyle risk içermesi aşikar. Ben de sakarım. Yani o beni bulmasa bile ben onu bulurum. Dağlarda başınıza bir şey gelirse opsiyonuna karşılık sigorta yaptırmayı unutmayın. Özellikle yurtdışı yarışlarında gitmeden önce arama kurtarma sigortanız olsun. (1 yıllık tüm dünyada geçerli Itra sigortası maliyeti: 8€ Itra üyelik bedeli + 49€ sigorta bedeli) Bence yaptırın, kafanız rahat olsun. Zaten bazı yarışlarda zorunlu, henüz kontrol edilmese ve her koşucu tercih etmese de UTMB’de de zorunlu olarak belirtildi.

5. Enerji, heyecan… Mucizevi şeyler oluverdi.

Etrafımızdaki herkes seferber oldu sanki. Marketteki şarkütericiden, son 1 aydır gözlerimi kapatarak ayak paça çorbası içtiğim Söğüş’çüye, bakkalından komşusuna, yoga arkadaşlarımdan, tabii ki koşu arkadaşlarıma varan geniş yelpazede etrafımdaki herkes hal hatır sormadan önce yarışı sorar oldular… bunlar bana çok enerji kattılar…

Heyecan.

Duygusal boyutunda çok dalgalı gelişti her şey. 

Ağustos ayına girene kadar daha çok var havasındaydım.  Ağustos gelip çatınca karnıma biri hançer sapladı sanki. Hep bir karın ağrısı ile yaşamaya başladım. Tabii ki daha fazla spor yaparak ağrıyı azaltmaya çalıştım. 😉 Siz daha mantıklı davranın;))

Son 1 hafta kala artık şoktaydım. Bir gün uyanıyorum, enerji bombasıyım, akşamına yerlerde sürünüyorum.

Fakat perşembe sabahı Alper ile Elena ilk UTMB tayfası olarak Chamonix’e ulaşınca, ben artık duvara çarpmış gibiydim. Artık hissizdim. Hayatımda hiç böyle hissizlik duygusu yaşamamıştım. Ne yapacağımı bilemedim. Kendimle boğuşurken, bir zamanlar dağlarda çokça vakit geçirip, sohbet ettiğim dostumun vefat haberi düştü önüme. Başladım ağlamaya! Yatağa kapanıp çıkmamak istedim. Hayır, en sevdiğim cycling ve yoga dersim vardı. Kaçıramazdım. Kendimi toplu taşımaya zor attım. Sonra mucizeler olmaya başladı. Alper mesaj attı. Dedim ben iyi değilim. O bana öyle içi dolu motive etmeye başladı ki, sonra da çok iyi bildiğim ve sevdiğim şarkıyı paylaştı. Coldplay’in konser kaydı. UP UP. Dinle dedi. Ben yok ben biliyorum dedim. Israrla bir daha dinle dedi. İyi ki ısrar etmiş. Aynı anda açtık. 100 milyon kez dinlediğim şarkıyı tekrar dinlemeye başladım. Şarkının sonunda, konserin aynı zamanda turnenin son şarkısı olduğu için teşekkür ve veda cümleleri de vardır fakat meğer ben hep dinleyip geçmişim. Sözler dökülürken, karşılıklı cümleleri yazmaya başladık. Ben yine başladım ağlamaya! 

“Thank you for being in the best part of our show! For keeping all your /our heads full of dreams. This was our first chapter.

From now on we will all be full of surprises.
.. we love you.. we are greatful for all of you…
Whereever you are in the world..
God Bless you!
Be kind to each other!
We are in this together!
Everything is possible!
If you NEVER give up!
If you believe in love!

Bunca yıllık hayatımda ben böyle bir şey yaşamadım.

O gün cycling dersinin sonu, bi nevi turne sonu gibiydi benim için, 1 senedir haftada 2 derslerine başlama sebebim aslında  #occ idi, şimdi amacıma eşlik eden bunca derslerin sonuydu, ama belki de benim için yeni başlangıçların habercisi idi. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak farkındaydım. Kaybettiğim dostumun anısına ne yapabilirim diye pedallarken, Coldplay bu sefer cycling dersinin soğuma parçası olarak fonda çalınca, kendimi yine gözyaşlarına boğulmuş buldum.

Cuma koştum, yogaya gittim. İyi geldi. Cumartesi sabahı yine koştum. Ayağımda sanki problem var yine, üzerinde fazla düşünmeyip yogaya girdim. Hocalarım benim genel sorunlarımı bilir fakat bu ders sonunda acayip bir şey oldu. Hocam geldi ayağıma masaj yaptı! İnanamadım. Galiba öldüm ben. Nasıl anladın dedim, hiç sorma dedi… sadece sarıldım. 

Sonra bizi Salı sabahı Cenevre’ye uçuran uçağın kaptanı tesadüfen can dost Evren çıkmasın mı? Şampanya gönderdi, sayesinde kutlamalara erken başladık.

Ardı ardına acayip şeyler oldu. Bunların hepsi bir şeye işaret miydi? Hala bilmiyorum. Belki de ben fazlaca hassastım.

6. Okumak, araştırmak, ev  ödevi. Tersini yazacağım ben. Fazla okuyup araştırmak iyi değil! Heyecanı öldürür. Bırakın bir kısmı da macera olsun! Her şeyi okumak bilmek bazen iyi değil. İtiraf ediyorum, bu yolculuğa çıkarken kendim keşfetmek istedim, çok az okuma yaptım ama epey Youtube videosu izledim.

7. Ortak: Bu işe soyunurken yanınızda ortağınızın olması güzel bir destek. Bence tek yerine “grup” olup başvurup, gidin bu maceraya.

8. Konaklama, masraflar: Chamonix’de her şey ateş pahalısı. Yiyeceklerimizi yanımızda götürüp, evimizde yedik. Oradan sadece yumurta, kahve, fıstık ezmesi, domates, tavuk, süt ve bira aldık.

Ev: Airbnb’den şehire 2k uzaklıkta Les Pelerins mahallesinde, uygun fiyatlı 3 odalı, 2 banyolu bir evi 6 kişi kiraladık. Ev kiralarken etrafında otobüs durağı var mı dikkat etmekte fayda varmış, bizimki biraz tesadüf oldu. OCC-Orsieres’e transfer için, Chamonix’e kadar gitmek zorunda kalmadık, Les Houches’ten gelen otobüs ağından faydalandık. Ayrıca, jog atmak için etrafında nefis parkları var, kaya tırmanış duvarlarına yakın bir muhit, hemen karşımızda market olması da büyük bir nimet idi. Otobüsle şehre gidemez isek, tabanvay gittik. Mesafe 2k olsa bile git gel bir süre sonra yorucu oldu. İdeali uygun fiyatlı şehir içinde bir ev bulmak…

UTMB haftasında koşuculara her türlü otobüs ulaşımı ücretsiz. Ayrıca destek noktalarına shuttle transferi de ücretsiz. Spor salonunun önündeki durakta, shuttle haritası ile tüm destek noktalarına transfer saatlerine bakarak, her şeyi planlamak mümkün.

Editör Notu: Bu kısa ve öz giriş yazısı için Bike’ye teşekkür ederiz 🙂                          

Başlayalım mı?
Hadi.

Gidiş:

Aslında kura çıkar çıkmaz uçak biletini alsaydık 75€ kazanabilirdik. Yeni havalimanı açılınca belki sefer sayısı artar ve fiyatlar iner diye (umutsuzca) bekledik. Cenevre’den Chamonix’e shuttle transfer ile (pek çok firma var, biz AlpyBus’u kullandık, çok da memnun kaldık.) 1.5 saatte sizi kapınıza kadar transfer ediyorlar. Milan, Almanya, Lyon uçuşları diğer alternatifler. Tren olağanüstü pahalı. Araba kiralamadık, pişman olmadık.

Salı gittik, ertesi Pazartesi döndük. İdeal bir takvim oldu. PTL startı dışında kaçırdığımız bir şey olmadı.

Yarış öncesi:

Kura çıktı diyelim. UTMB runners file dosyanızda kutucuk dolu bir pencere var. Onları tıklaya tıklaya sona geliyorsunuz. Artık son kutucuğu tıkladıysanız, yarış kapınızda demektir!

Zorunlu malzeme listesi maili de yaklaşık 3.5 ay önce geliyor. İşin şakası yok, şu kitleri hazır edin Chamonix’e uçmadan önce:

*Basic kit
*Heat kit
*Cold kit

Detaylar, örnekleriyle birlikte web sitesinde yer alıyor.

Bib’leri teslim almadan 1 gün önce de telefonunuza SMS geliyor, hangi kitlerin aktive edildiğine dair, hangisi ise, o kit/lerinizle birlikte bib teslimine gidiyorsunuz. Bizimki basic kit idi. Fakat çantamda diğer 2 kit ile hazır gittim mecburen Chamonix’e.

Malzemeden tasarruf olmaz. Bazen önemsiz detay gibi görünen şeyler dağda hiç ummadığınız bir şekilde lazım olur. Dağ bu! Her an her şey olabilir! Bütün yıl boyunca yukarda antrenman yarışı olarak koştuğum tüm yarışlarda fazla fazla malzeme taşıdım. İhtiyacımın olmayacağını bildiğim halde. Eğer cold kit seçilse bile hazırdım. Zira hem zorunlu malzemelerim hem de üzerimde giydiğim her şeyin yedeği de çantamda idi. (Bra, buff, tshirt, çorap, 3. flask. Hava kötü olsaydı, yağmurluğu da yedekleyecektim. Raporun en altına kullandığım malzemeler ile ilgili büyük bir açıklama yaptım. Meraklıları ltf okuyunuz.)

Sıcak havalarda yanıma 1.5lt sıvı alıyorum. Bu yarışta da vazgeçmedim bu alışkanlığımdan. 2’si su, 1’i de carb. tozu ve elektrolit ile dolu idi.

Yakın gelecekte jel kullanmayı bırakmak istiyorum. Fakat bu yarışta riske etmek istemedim. Yarıştan bir gün önce jellerimi beni motive edecek lezzetlerine göre sıraladım, üzerlerine numara yazdım, o sırayla da çantama dizdim. Antrenman yarışlarımda tecrübe etmiştim, 10 saati aşkın uzun yarışlarda limitim 9 jeldi, en fazla 8 jel yiyebileceğimi biliyordum. 9 tanesini ön gözlere, 3 tanesini de sırtıma koydum. Ne olur ne olmaz, belki İznik’teki gibi enerjimi çok tüketirdim parkurda… İznik’teki son CP’deki sarmalar ve kurabiye beni kurtarmıştı da burada ya CP’ler söylendiği gibi ya çok yoğunsa ve bir şey yiyemezsem telaşı vardı üzerimde. Hakan Tilgel’in yaptığı yolluk sandviçi de attım çantama, en yakın ilk beslenme CP’si benim için 5 saat sonraydı, acıkırsam peynirli sandviçim de yanımdaydı…  kafam ve midem çok rahattı.

Bib teslimine gelelim. Bir prosedür ki tıkır tıkır işliyor.

  1. Bib numaranızı teslim alacağınız saati baştan belirliyorsunuz, o saatte gidiyorsunuz.
  2. Önce kimliğinizle ilk masaya gidiyorsunuz. Size bir evrak veriliyor. Üzerinde bib numaranız ve ekibe göstermeniz gereken zorunlu malzeme listesinden o gün seçilmiş malzemeleri gösteren evrak veriliyor. Sonrası sanki havaalanı kontrolünden geçiyorsunuz.

OCC’de göstereceğimiz zorunlu malzemeler herkes için aynı idi, diğerlerinde listeden rastgele seçilmiş. Elimizdeki listede işaretli olan malzemeleri tepsiye dizip kontrole hazır hale getiriyorsunuz. Bizdeki;

*Çanta
*Cep telefonu
*En az 1 lt. su kapasiteli flask
*Acil durum battaniyesi
*Düdük
*Yağmurluk (bu yağmurluğun min 10.000, nefes alabilir, kapüşonlu olması gerekiyor. Kontrol sırasında fermuar ve dikişlerini bile kontrol ediyorlar, benimkinde yama vardı, neyse ki fark etmediler. Fakat yanımda da yedekli olarak gore-tex yağmurluğum da vardı, her ihtimale karşın.. hava kötü olsaydı zaten gore-tex olanı da yanıma alacaktım..)

  • Bib numaranızı teslim alıyorsunuz.
  • Çantaya takılacak olan 2. çipli etiketi başka bir masaya götürüp, görevlilerin bizzat çantanıza bağlaması diğer aşama. Hangi çanta modelinin neresine takılacağı konusunda ekip uzman olmuş. Pazarlığa tabii değil, nereye takılacaksa, oraya takıyorlar.
  • Drop bag’inizle birlikte tshirt’ünüz teslim ediliyor.
  • Çevre ile ilgili bazı uyarılar, parkur üzerindeki tabelalar konusunda brifing alıyorsunuz. Parkurun bazı yerlerinde doğaya zarar vermemek için baton kullanma yasağı tabelası bile var aralarında. Verilen çöp poşetine her türlü atığınızı koyup çöpe kadar saklamak zorundasınız. Doğaya herhangi organik/non organik bir şey atmak yasak. Wc kağıtlarınızı bile…
  • Opsiyonel fotoğraf kabini. Yeni teslim aldığınız bib’inizle fotoğraf çektirmeniz için UTMB fonlu bir kabin ve profesyonel fotoğrafçı var. Çekim sonrası ayrı bir kuyruğa girip otomat üzerinden işlemlerinizi tamamlayabilirsiniz.

Ve.. bu aşamalardan sonra işiniz bitiyor.

Kalan zamanda Expo’da marka stantları ve diğer yarış organizasyonlarını gezerek, elit atletlerden imza alarak ve sohbet ederek fark etmeden saatlerinizi geçirebilirsiniz.

Expo ile ilgili bazı notlar; indirim yok, her şey pahalı. Stantlara anladığımız kadarıyla oldukça yüksek ücretler ödeniyor. Yeni ürün ya da çeşitliliği görmek için harika bir fırsat. Şehir içindeki dükkanlarda (Ravanel, Intersport, Decathlon vs.) güzel kampanyalar ve indirimli ürünler var. Alışverişlerimizi genellikle dükkanlardan yaptık. Bir şey almadan bütün dükkanlara göz atmakta fayda var zira birinde ucuz olan ötekinde pahalı olabiliyor.

Yarış:
En son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim.

Bence UTMB-CCC-OCC-MCC parkurları koşulabilir parkurlar (Koşan arkadaşlarımızın beyanlarına göre TDS ve PTL biraz daha sıkıntılı J) 100 mil parkuru için bile Cem’den Lizzy Hawker’ın kelimeleriyle alıntı yapayım. 100 mil yarışı bile başlangıç seviyesi. Tabii ki, o parkur için antrenmanlı olmak kaydıyla. Sürpriz bir yerlerden soru gelmiyor. CCC’nin son CP’ye gelirken taşlı zemin haricinde parkur uzun ve dik çıkış ve inişlerden ibaret. Her CP arası yaklaşık 1.5-2 saat. Enerjinizi doğru kullanın, parkurda akın gidin, çok zor değil gerçekten.

CCC koşmak için de yeterli itra puanım vardı fakat başlangıç seviyesi gibi görülen OCC koşmadan daha uzun bir mesafeye geçmek istemedim.  Ne de olsa ilk UTMB tecrübesi, ilk intiba!

Allah büyük. Diyorum ya, sorular çalıştığımız yerden geldi. Sıcak ve nemli havada aylardır haftada 3 ya da 4 kez dışarda antrenman yaptık. Yarış günü de 26C idi. Günlük güneşlik. Hatta kavuran bir sıcak.

Başa dönelim.

Sabah kalk 04:15. Duş ve Hakan Tilgel şef ile kallavi kahvaltı ile evden 05:15 gibi çıkıp, 05:30’da otobüs durağına varıyoruz.

Orsieres’e kadar yolun kıvrıla kıvrıla gittiğini hatırlıyorum. Gözüm kapalı, uyukluyorum. Yarıştan 45 dakika önce varıyoruz minik kasabamıza.. Drop baglerimizi numaralandırılmış sepetlere kendimiz atıyoruz, Cem’in tembihlediği gibi kafeye yerleşip wc ihtiyacımızı gideriyoruz. Starta 20 dakika kala da meydana geçiyoruz. Orsieres’in minik meydanında büyük kalabalıkla buluşuyoruz. Start tam 08:15’te veriliyor. Ersavaş ve Savaş ile baştan vedalaşıyoruz. Hayret bende hiç heyecan belirtisi yok. Bu yıl o kadar çok yarış koşmuşum ki OCC startı bile beni heyecanlandırmıyor. Ortam büyüleyici ama karnımda alışık olduğum o ağrı yok! Sıradaki yarış gibi benim için. Bu belki de iyi bir şey. Göreceğiz.

Yarış startı neden 08:15? Meğer İsviçre’de okullar 08:00’de açılıyormuş, bizi parkurda karşılamak için sokaklara diziliyor çocuklar, bazılarının ellerinde pankartlar, Allez Allez Aleezzzzzz diye çaklaşıyoruz, inanılmazlar…

Ben yarışı kafamda baştan birkaç parçaya böldüm.

Orsieres – Champex Lac: 2 saatte varırsam her şey yolunda demek benim için. Hedef 12:00 saatte geleceğimin ilk müjdecisi. Nerdeyse düzlükten geçen ilk 8k sonrasındaki ilk orman içi çıkışı fena. Huninin ağzına dizilmiş gibi olacağız. Bakalım nasıl geçecek? Büyük belirsizlik.

Trient’e varış: ilk beslenme noktası. 05:00 gibi gelmeliyim. İyi beslenmeliyim.

Trient – Vallorcine: Yorgun olacağım, arada en azından 3 saatim geçecek. Enerjim düşmeden olabildiğince  devam!

Vallorcine – Argentiere: Büyük bir çıkış yok. Yolda koşarken dinlenmeyi planlıyorum. +2 saat

Argentiere – Chamonix: Bas bas bas. Yarış artık bitiyor. Arada dinlendin. Ee bahanen de yok di mi? +2 saat de buraya yazalım.

Toplam 12 saat hedef.

Büyük 3 uzun çıkış ve iniş var. Hepsi yaklaşık 1000m çıkışlar.  Hemen arkasından da inişler. Argentiere’den sonrasını YouTube canlı yayınlarından neredeyse ezberimde taptaze. Chamonix inişi de kolay görünüyor. Bakalım..

Gayet basit bir plan di mi? Cut off sürelerini yazmadım kenara. Umurumda değil, elimden geldiğince hızlı gitmeyi planlıyorum. Daha detaylı bir plan yapmamayı yıllardır tecrübe ile öğrendik. Bilmediğin parkurda hesap yapamazsın! Yaparsan da o hesap çarşıya uymaz!

Nerde kalmıştık…

Orsieres – Champex Lac (0K – 9.7K, +788m -218m)
Orsieres Start irtifası: 887m, Toplam irtifa değişimi +788m -218m
Kısımda geçilen maksimum yükseklik: 1470m

Start tam 08:15’te verildi.

Yarış başladı. Ama ilk 6k cidden nerdeyse düzlük. koşacağımız manzaraların içine doğru güzel güzel koşuyoruz. Hava sıcak. İlk ter damlası daha 1k’da vizör şapkamdan yere düşüyor! Kalabalık bir güruh içinde akıyoruz. Sonra o meşhur single track dik tırmanışa geliyoruz. Çıkışta ip gibi diziliyoruz. Önüm arkam karınca sürüsü. Daha yolun başındayız, kuyruk da yavaş akarak fakat durmadan devam ediyor (Maxi race’te 20 dak tamamen durmuştuk) o yavaşlayan hızla birlikte gitmeye karar veriyorum. Enerjimi daha ilk çıkışta insanları geçmeye başlayarak harcamak istemiyorum.

Çıktık çıktık. Çok çıktık. Binlerce kişi var ama parkurda nefes ve baton sesi dışında hiç ses çıkmıyor. Çok garip. Müzik kulağımda. Ama 2 saat sonra o sessizliğin içinde beni her ortamda motive eden müzik nedense fazla geliyor. Tepeye vardığımda bir daha açmamak üzere, kapatıyorum.

Sıcak gittikçe artıyor fakat şikayetçi değilim. Sıcakta o kadar çok uzun antrenmanlar yaptık ki, her yerin sisli puslu olmasından, manzarayı göremememizden iyidir.

Champex Lac gölünün kenarına 1 saat 45 dakikada varıyorum. Aman tanrım! Ne kadar güzel bir yer! Yemyeşil göl, kanolar kenarda kiralanmayı bekliyor, sessizlik ve huzur dolu, en büyük gürültüyü biz çıkarıyoruz! Yine şükrediyorum. Hava pırıl pırıl diye.

CP, gölü geçip ormana girdikten sonra. Yarış için geçici kurulmuş WC’ler var CP girişinde, çok medeni tertemiz, hadi gireyim bari diyorum. Fakat o da ne! Daha yarışın başındayız fakat o kadar çok terlemişim ki, benim tayt yapışık vazıyette, zor ayrılıyoruz birbirimizden! 😉 Su şişelerimi doldurup hemen yola çıkıyorum.

Champex Lac – Trient (9.7K – 25.7K, +884m -1074m)
Champex Lac CP irtifası: 1470m, Toplam irtifa değişimi +1672m -1292m
Kısımda geçilen maksimum yükseklik: 1884m

15K’ya yaklaşırken ilk mini zirvemize geldiğimizi “Haç”tan anlıyorum. Plan de l’au burası. Ben, Orsieres’ten La Giete’ye kadar olan çıkışı tek bir çıkış gibi görmüştüm. Her şey yolunda, önündeki çıkışa konsantre ol diyor beynim. 1400m’lerdeyiz. 2 saat 30 dakika oldu start alalı.

Bu noktadan sonra grupta kopmalar başlıyor. Uzun bir La Giete çıkışı başlıyor. Sessizlik, ağaçlar arasında tırmanıyoruz da tırmanıyoruz. Manzara muazzam. Kafam boş, sadece anı yaşıyorum.

Normalde kafamı bir şeylerle oyalardım fakat ortam o kadar büyüleyici ki, sadece keyfini çıkarmaya odaklıyorum kendimi. O kadar konsantreyim ki, kendimi 1884m’deki La Giete’de ahırın içine kurulmuş su CP’sinde buluveriyorum. Aaaaaa, sahi saat kaç oldu? 04:15’te girdim. Trient hedefim 5 saat idi. Hadi tabana kuvvet! Önümde 5k ve 550m iniş var, hedef tamam gibi!

Bakın baştan yazayım. Bana göre bütün çıkışlar içinde en zor çıkış La Giete’ye olan çıkıştı. Trient sonrası 2. Büyük çıkış var, ona zaten hem iyi beslenmiş hem de ilk çıkıştan sonra mental olarak hazır giriyorsunuz…

Dur kalk fotoğraf video çeke çeke, dağ manzarası izleye izleye, pembe kiliseli Trient’e vardık. Masal gibi bir yer daha Trient. CP’ye gelmeden geçici kurulan çeşmelerde yıkanıp, yüzümdeki tuzu atıyorum, su şişelerimi dolduruyorum. Çok acıktım, artık beslenme vakti!

Tam 5 saatte Trient CP halısının üzerinden geçiyorum! Hedef hala 12 saat! Bundan sonraki CP geçiş sürelerime bakmayacağım, buraya kadar geldiysem 12 saatte bitiririm demiştim kendime. Bib numaramın arkasını çevirip ne yazdığıma bakıp, hatırlasam mı, yok yok, ayaklarımın ve kalbimin gittiği kadar gideceğim işte. Gerek yok strese!

Trient CP’si çok eğlenceli. Gönüllüler acayip. Peynir tepsinin başında duran kadın sanki kendi peynirlerini satıyor, o kadar aşkla yapıyor işin! Hızlıca geziyorum masaları. Kraker arası peynirli sandviçler yapıp yutuyorum (İsviçre peyniri o kadar lezzetli ki –bizim Türkler bu peynirleri kokulu buluyorlar! İçine patates katılan lezzetsiz peynirlere damak tadımız alıştı tabii, halbuki ne kadar değerli bu “yağlı” ve “kokulu” peynirler!), yarım kilo peynir yemiş bile olabilirim, kendimi kaybetmişim peynir tepsisinin başında, pişman değilim, üzerine bol portakal yiyip, yarım kola içip yola çıkıyorum.

Bu CP’de dj var. Gelen yarışmacıların milletine göre şarkı seçip müzik yayını yapıyor. Amerikalı’ya Born in the USA, İtalyan’a da Ti Amo çalıyor dj. Keyfim yerine geliyor. Kendimi çok iyi hissederek çıkıyorum Trient’ten!

2. çıkışa hazırım!

Trient – Vallorcine (25.7K – 36.2K, +838m -865m)
Trient CP irtifası: 1300m, Toplam irtifa değişimi +2510m -2157m
Kısımda geçilen maksimum yükseklik: 2065m

Bu tepe Trient buzulu denen manzaralı bir çıkış. Artık gruplar arasında kopmalar çok belirginleşti. CP’den birlikte çıktığımız kişileri daha yokuşun başında geçmeye karar veriyorum. Bana göre yavaşlar. Kendi hızımı tutturup, durmadan ve yavaşlamadan gitmek istiyorum. Dev çam ağaçları arasındayız, yol sanki tapınağa giden bir yol. Parkurdaki tek ses, 60 yaşlarında bir adam ciğerlerine oksijen basıyor. Başka çıt çıkmıyor. Herkes önüne bakıyor sadece. Ben ise soldaki acayip manzaranın peşindeyim. Yükseldikçe ağaç aralarında bir boşluk bulma umuduyla, güneş altında pırıl pırıl parlayan yüce buzulu çekmek istiyorum.

Sonra ciğerlerimi hissediyorum ben de. Sanki biri göğsümü sıkıştırdı. Nefes alıyorum ama ciğerlerim acıyor. Sanki kapasitesi %50’ye düştü ya da nefesim yetmiyor. Eyvah. Bu hissiyat beni 1 ay kadar süründüren İstanbul Ultra’daki halimi anımsatıyor. Hayır hayır, az kaldı, bak ağaçlara, bak kozalaklara, bak buzula, acaba nerden en iyi fotoğraf çekerim derken zamanı geçiriyorum. Bu arada çıkış boyunca, ayılanlar, bayılanlar, kusanları geçiyorum. Kimse yardım teklif etmiyor, galiba en iyisi kendileriyle baş başa bırakmak. Moralimi bozmadan devam etmeye çalışıyorum. Ben iyiyim!

Ben iyiyim!…

Bu arada 130 kişiyi filan geçmişim! Parkurun en zirve noktası 2000 metrelere 30K’da varıyoruz. İsviçre-Fransa sınırı burası. Manda ve inek sürüleri karşılıyor bizi. Artık sessizliği çan sesleri bozuyor.

Tepeden manzara çok acayip, artık buzulu göremiyoruz, yan vadide kaldı o manzara, ama bu taraftaki manzara da derin bir vadiye bakıyor, etrafı sivri ve karlı dağlarla çevrili! Selfie noktaları yine kuruluyor, herkes elinde kamera pozlar veriliyor bu manzaraya karşı. Dağların tepesinde bir baraj gölü bile görüyorum! Muazzam.

Bundan sonrası artık önümde tek bir çıkış kaldı. Neredeyse bitti diyorum. Saate bakmıyorum hala. Vallorcine’e 7 buçuk saatte giriyorum. Hedef 08:00 idi sanki. Yok yok erken heyecana mahal yok. Sıcak, ama çok sıcak!

Vallorcine CP girişinde su musluklarında yine yıkanıyorum. Nerdeyse güneşte kavrulmaktan morarmış bir İngiliz ile musluğu paylaşıyoruz. İlk kez muhabbet oluyor.  Eşi ile muhabbet ediyor aslında, ben de atlıyorum. Sıcak, bu ne sıcak kardeşim! Kendime dert ortağı buldum!

CP’ye dinlenmek üzere geldim. Fakat eğim haritasına bakınca burdan Argentiere’ye kadar nerdeyse düzlük, sadece +250m, kalçamı esnetip, yola yürüyerek devam etme kararı alarak, oyalanmadan hemen yola çıkıyorum.

Vallorcine – Argentiere (36.2K – 44.1K, +254m -262m)
Vallorcine CP irtifası: 1270m, Toplam irtifa değişimi +2764m -2419m
Kısımda geçilen maksimum yükseklik: 1461m

Bu vadi yemyeşil, 1200 metrelerde yol alıyoruz. Herkes yorgun, olabildiğince ekonomik bir modda ilerliyorum. Ama iyiyim. Bu noktadan sonra video çekmeme kararı alıyorum. Hadi tabanıma ve nefesime kuvvet!

1 saat 30 dakikada yani tam 09:00 saat sonra Argentiere’ye geliyorum. Aylin, Cem ve İpek beni karşılıyor. Ne güzel sürpriz. Sadece kola içip, su şişesini doldurup yola çıkıyorum.

Argentiere – La Flegere (44.1K – 48.5K, +602m -0m)
Argentiere CP irtifası: 1250m, Toplam irtifa değişimi +3366m -2419m
Kısımda geçilen maksimum yükseklik: 1860m

Aylin hocadan ilk fırça geliyor, neden dinlenmedin diye! Halbuki ben bu son çıkışa dinlenerek geldim! Artık koşma vakti!

Cem ve Aylin’le birlikte Likya Yolu’nu andıran patikada birkaç km yol alıyoruz. Cem, motive edip, beni Aylin’e teslim edip, geri dönüyor. Aylin, önümde, tavşanım gibi, sadece onu takip ediyorum. Hızlı yürüyor, hadi çabuk çabuk diyor, elimden geleni yapıyorum yetişmek için. Ekiple bir araya gelince tabii ki patikalardaki o yüce sessizliği bozuyoruz. Bağıra çağıra paldır küldür akıyoruz patikalarda..

Son CP’ye vardığımızda nefesim kesiliyor büyüleyici manzaradan. Dayanamayıp Gopro’yu çıkarıyorum. Aylin’le tek selfie’mizi La Flegere’de çekiyoruz. Tam 1 buçuk saat sürmüş arası. CP’ye gelmeden son taşlık kısımdan Cem bahsetmişti. İstasyonda sadece tek flaskımı dolduruyorum. Durmadan devam.

La Flegere – Chamonix (48.5K – 56.3K, +94m -918m)
La Flegere CP irtifası: 1860m, Toplam irtifa değişimi +3460m -3337m
Kısımda geçilen maksimum yükseklik: 1860m
Chamonix Finish yükseklik: 1035m

Yine kusan birini görüyoruz parkur başında. Bundan sonrası biraz geniş kayak pistinden, Aylin’e diyorum sanki kayıyoruz. Artık önümüzdeki insan sayısı çok azaldı. CP’ye birlikte girdiklerimizi CP’de, gerimizde bıraktık.

Sonra kayak pistinden çıkıp ara patikalara giriyoruz. Aylin’le birlikte koşmak hem bana hem ona iyi geliyor. O da akşam vakti geçeceği yerleri gündüz gözüyle görmüş oluyor.

Benim saat yine şaştı, 56K biteli çok oldu, ama yol bitmiyor… Aylin’le uça uça gidiyoruz. Önümüzdekileri bir bir geçiyoruz. Herkes hatta kenara çekilip yol veriyor. 😉

Derken patika birden köprüye bağlanıveriyor! AAAA! İşte meşhur köprü bu! Chamonix finişe belki de son 5 dakika! İnanılır gibi değil!

Maxi race’teki gibi köprüğü aşıp, asfaltta akmaya devam ediyoruz. Acaba ne kadar daha var derken, bib’leri aldığımız salona geldiğimizi fark ediyorum! Aaaaaa bitmek üzere!

Aylin dakikalardır, hadi son 1k’yı 5 pace’le git diyor. Ben 6 pace’te el sıkışalım diyorum. Ama saate bakıyorum, cidden gittikçe hızlanıyorum! Son dönemece girdiğimde aklımda olan tek şey depar atmak. Hala enerjim var! Az önce Flegere’den tepeden baktığım sivri dağlara şimdi aşağıdan bakıyorum. Şükrediyorum… Elim kalbimde göz kırpıyorum dağlara.

Veeee… finiş!

11:29:56

Ben de bilmiyorum nasıl geçti gitti, nasıl geldim hedef süre ile başlayıp, yarım saat erken gelmeyi nasıl başardım, bilmiyorum! Aylin faktörü herhalde!

Ersavaş, Savaş, Aylin, Hakan Tilgel karşılama komitem. İyi ki varlar. Sonrası bira, yemek, kutlamaaaa!

Fakat ertesi gün sabah CCC ve akşamında UTMB startı olunca, kendi kendimize evde bira ile kutlamaya devam ediyoruz Ersavaş ile…

Teşekkürler hayat, teşekkürleeeer! Bana bunları yaşattığın için!

Yazan Run.BO: Bike
OCC Bib: 10805

Not: UTMB yarışlarının raporları CCC ve UTMB ile devam edecek… Ayrıca bir de video yayınlayacağız. Bizi izlemeye devam ediniz…

Kullandığım malzemeler:

Uzun zamandır böyle bir liste yapmıyorum. Fakat böyle bir yarış için tekrar gündeme getirmek isterim. Belki referans olur umuduyla.

Çanta: Salomon 12lt. ADV Skin 3. Bu çanta kesinlikle kadınların anatomisine uygun değil. Ya da bana uymuyor, köprücük kemiklerim üzerinde zıplıyor da zıplıyor ve sonunda yara ediyor. Saatlerce çekiştirdim. Flaskların dolu ya da boş olması bir şeyi değiştirmiyor. Bi daha sefere oralara da krem sürüp, bantlarım sürtünmeyi yok etmek için.

Ayakkabı: TNF Ultra MT2. Yıllar sonra yeniden TNF’lerime kavuştum. Sert, fakat tutunuşu çok iyi. Bu kararı vermek kolay olmadı, yağmur ihtimaline karşılık kaygan zemin için TNF’lerde karar kıldım. Diğer alternatifim NB Hierro idi. Onu da antrenman ayakkabısı yaptım Chamonix’de.

Üst, alt, vizör şapka: Under Armour. Antrenman ve yarışlarda bu yıl defalarca denediğim kıyafetleri OCC’de de kullandım.

Çorap: İnjinji mid.

Beslenme: Çok kişisel bir konu, biliyorum. Yıllar içinde belki de üzerinde en çok çalıştığım konu. Geldiğim noktada artık kendi limitlerimi biliyorum. Nerde ne kadar ne tüketmem gerektiğini de. Toplam 8 adet GU jel tükettim.. Bunların 3’ü Roctane idi. Her çıkış için 1 adet Roctane planladım. İznik’te yaşadıklarım başıma gelmesin diye de sırtıma yedek 3 jel + 2 bar daha attım. Bunlara hiç dokunmadım. İstasyonlarda çok iyi beslendiğim için gerek kalmadı. Tuz tabletlerini her 1 saatte 1 tane aldım. Öğlen sıcağında dozu biraz daha arttırdım. Zira tuz izlerim finişte Maxi’ye göre çok daha belirgindi. 😉 O kadar terlemişim ki, litrelerce su tüketmeme rağmen son 9.5 saat hiç çişim gelmedi. Su tüketimi de ref olması açısından her su istasyonu arası 1 lt su içtim. İstasyonda da bir 250ml kadar daha. Akşama doğru sıcaklık azalınca su tüketimi de azaldı. Toplam tahmini 9 litre gibi su içmiş olmalıyım.

Carb tozu ve içinde elektrolit olan flask’ı 3’e böldüm. Her çıkış öncesi bir Roctane, her çıkış sonrası inişte de carb’lı suyumun 3’te 1’ini içtim. Sonuncuyu Chamonix inişinde içtim.

Pişik: Ders oldu. Belime krem sürmemenin cezasını hala çekiyorum. Fakat şanslıydım ki, pişiklerimi duşa girene kadar hissetmedim! Bundan sonra her yer kremlenecek!

Baton: Fizan NW Speed. Aşırı memnunum. Böyle bir parkurda (asfalt geçişlerine rağmen) hiç kapatmadan kullandım batonu. Hayretler ettim, yurtdışı yarışlarda bile ne kadar çok insan baton kullanmayı bilmiyor! Baton ağırlık yapmaz! Sizdeki yükü alır! Özetle: Baton candır! Kullanmayı bilene!

Yanımdaki yedekler: Antrenman yarışlarımın tamamında da bu malzemeler yanımdaydı. Hava sıcak, soğuk hiç fark etmeden taşıdım yedekleri. Bunlar nelerdi?

Bra, buff, çorap, tshirt, mobil batarya ve kablosu, 10000’lik yağmurluk, 2 çift eldiven, bere, yedek pilleriyle kafa lambası. Eğer hava kötü olsaydı, Gore-tex yağmurluğumu yedek olarak alacaktım yanıma. Ayrıca, OCC için zorunlu malzeme olan uzun tayt da çantamdaydı. Ek olarak hava dağda birden dönerse diye fazla yer tutmayan hafif kaz tüyü yeleğimi de aldım. Battaniye, elastik bant gibi zorunlu malzemeler her zaman çantama ilk giren malzemelerdir, asla tasarrufta bulunmam. Ayrıca, yedek jel ve barlar. Iznik’ten beridir ihtiyacımdan fazlasını alıyorum yanıma. Bu konuya yukarda açıklık getirmiştim.

Organizasyona dair hisler:

Parkur: UTMB dışındaki diğer yarışlar kendinizi test etmeniz için bir fırsat. Mümkün olsa UTMB’yi koşmak isterdim. Esas yarış olarak diğerlerinden bambaşka bir havada, enerjide geçtiğini söyleyebilirim. Organizasyonun assolisti gibi UTMB.

Eski UTMB organizasyonlarına şahit olamadık, yetişemedik, fakat günümüzde epey ticari bir organizasyon. Büyük paralar dönüyor. Fakat görüp göreceğiniz en mükemmel organizasyonu da yapıyorlar. Paranızın karşılığını kat kat fazlasını alıyorsunuz.

İşaretlemeler mükemmel. Kaybolmak cidden mümkün değil. Boşu boşuna rotayı saatinize yükleyip pilinizi harcamayın.

Gönüllülük bambaşka bir boyutta. Bu kültür bizde 100 yıl geçse bile olmaz.

Çöp ve çevrecilik bilinci: Parkurlardan binlerce insan geçiyor o 1 haftada. Hem yarış koşanlar, hem de aynı anda parkurlarda trekking yapanlar. Yanlışlıkla ve nadiren cebinizden düşenler dışında gram çöp yok doğada. Moloz da yok, organik çöp de yok. Alpler’in suyu cömertçe harcanmıyor, WC’lerde su yok, su israfı bile yapılmıyor.  (Wc yaptığınız deliğe kürekle talaş döküyorsunuz işiniz bittikten sonra…)

Teşekkür:

Üzerimde emeği olan ne çok kisi var… saymadan eksik kalır…

Okan Kaya, Yiğit Polat ve Sezgin Öztürk hocalarım, son 1 yıldır neredeyse derslerinizi hiç kaçırmadım, sizlere ne kadar teşekkür etsem az kalır. Kuvvet ve spinning derslerinde, her seferinde kendimi aşmamı sağladınız. Yoga hocalarım Müge Özkan, Leyla Zenger Sidal, Müjde Mısırlı ve Yöntem Yurtsever hocalarım. Yeriniz bende çok ayrı. Koşu ile dağıttığım mekanizmalarımı derslerinizde toparladım, bana şifa verdiniz…

Sevgili Alper ve Elena. Cenk Turan. UTMB’yi ilk sizlerden duyduk, çok ilham verdiniz.. Team RUN.BO ekibim. Birlikte gitmek, bu ortamı beraber solumak eşsizdi. Aylin’im, Cem, ilk 100 milinize şahit olmak ve yanınızda olabilmek, birlikte finişe girmek çok ama çok acayip tavan duygulardı…

5 pace finişimi yine Aylin’e borçluyum…

Sevgili Tuğrul Peker, bizi yeniden yarattı…

Soran, takip eden herkese yüz bin teşekkürler… enerjiniz bize ne iyi geldi…

Teşekkürler dostlar, çok teşekkürler, yolumla kesişen güzel insanlar…

(*) Raign’ın “Knocking on Heavens Door” cover şarkısı benim UTMB tema şarkım idi. 


RUN.BO Sonuçlar:

OCC (56.3K, +3460m -3337m)
Bike      11:29:56 (Genel 1010/1605, Kat. 73)
Ersavaş 09:35:04 (Genel 455/1605, Kat. 111)
Savaş    09:35:04 (Genel 455/1605, Kat. 111)

UTMB (171.5K, +10042m -10042m)
Aylin      37:47:06 (Genel 490/2543, Kat. 18)
Cem Ay. 44:50:59 (Genel 1304/2543, Kat. 194)