KYZIKOS ULTRA 2019

Apostol Patika Koşusu 22K – 05.10.2019
Yazan: Turgay Kuruçaylıoğlu

Tüm koşu severlere merhabalar,

Bu yazıyı (finişe yaklaşırken sunucunun dediği gibi) Kenyalı mütevazi bir çiftçinin, bilimin, mantığın, fiziğin ve biyolojinin koyduğu limitleri tabiri caizse paramparça edişine şahit olduktan birkaç saat sonra kaleme alıyorum. (Bu cümleyi yazdıktan bir buçuk gün sonra bitirebildim :)) Bu Kenyalı mütevazi çiftçi, insan vücudunun limitlerinin ötesinde olduğu iddia edilen bir şeyi başardı. 42.195 metreyi  iki saatin tam 20 saniye altında bitirerek adını tarihe geçirdi. Yaptığınız en hızlı 400’lük interval antrenmanını düşünün. Sonra bu adamın tam 2 saat boyunca her 400 metreye sadece 68 saniye ayırdığını düşünün 🙂 İtiraf ediyorum bitiş çizgisine vardığında Sezercik filmi izleyen Adile Naşit gibi gözlerim yaşarmıştı. Gözlerimi yaşartan şey belki de bu insan evladının bazı günümüz sporcuları gibi şımarık hareketler yaparak kendini yüceltmek yerine olabilecek en doğal tepkileri vererek çocuklar gibi sevinmesiydi. Bloğu okuyan herkesin kimden bahsettiğimi bildiğime eminim. Eliud Kipchoge’den bahsediyorum elbette. Dünyanın bence tartışmasız gelmiş geçmiş en iyi sporcusundan…

Artık kendi dünyamıza dönebiliriz sanırım 🙂 Geçtiğimiz hafta Kapıdağ Yarımadası’nda katılanların “iyi ki katıldık” dediği, katılmayanların “pişmanız” dediği, kedilerin ise “miyav” diye tepki verdiği bir yarış organize edildi. “KYZIKOS ULTRA”… Ultra maratona yapacağım çılgın girişi birkaç yıl daha erteleyen ben de bu organizasyonun 22 km’lik Apostol Patika Koşusunda ve 5 km’lik Seyitgazi Halk Koşusunda yerimi aldım. Gerçi birinde pek yerimi aldım sayılmaz ama olsun (sabırlı olun açıklayacağım) 🙂 Müsaadenizle bu yarışa ilişkin hikayemi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncesi

Yukarıda da bahsettiğim üzere ultra maratonlara yıldırım hızıyla dalma isteğimi birkaç yıl daha ertelemiş bulunuyorum. Ne de olsa yollardan hıncımı henüz alamadım 🙂 Ancak yılda en az bir kez ultra patika yarışlarının kısa parkurlarına girerek atmosferi solumaktan da kendimi alıkoyamıyorum. Eee keçilik var serde sonuçta. Patikasız toynak olmaz 😉 Ancak bu yıl bu talihsiz yarış hangisi olmalı?

Kapadokya? Hedef yarışımla (İstanbul Maratonu) arasında toparlanmaya yetecek kadar süre yok. Çiz…

Aladağlar? Yapılsa idi üçüncü kez koşuyor olabilirdim. Ancak bu yıl Aladağlar’dan gıdamı 19 zirve ile aldım 🙂 Çizelim abi

Kaçkar? Aslında kararım Kaçkar idi. Hatta iznimi felan ayarlamıştım. Ancak yarış haftası köyümde bazı işlerim çıktı ve yarış haftasını kazma kürek çalışarak geçirdim. Cross training sayabiliriz 🙂

Kyzikos? Yarış henüz duyurulmamışken organizasyonda yer alan değerli arkadaşımız Alper Dalkılıç arayarak yarışın müjdesini vermişti. Ben de henüz yıllık planı hazırlamamış olsam da 85K için kayıtlar açılır açılmaz kaydolmuş ancak planlar netleşince kaydımı 22K olarak düzelterek plana dahil etmiştim. Sonuç olarak 2019 yılında ultra mesafelere çıkmayarak sadece Kyzikos’ta patikaya çıkmaya karar vermiş oldum.

Yarış Başlıyor

Yarış haftası gerek işimde gerekse işim dışında yaşadığım aşırı yoğunluk “acaba bu yarışa katılmasam mı” sorusunun kafamda belirmesine sebep olsa da, hatta ulaşımı dahi organize etmeyi unutmuş olsam da limitlerimi zorlayarak yarışa katılmaya karar verdim ve son akşam kendisi de Erdek’li olan ve Kaçkar Ultra’da tanıştığım Pınar Erdem ile Cumartesi sabaha karşı sağanak yağmur eşliğinde yollara düştük. Yarıştan yaklaşık bir saat önce Erdek’e anca varabildik. Alelacele kitlerimizi aldık, kılık kıyafet değiştir vs uğraşırken arada denk gelen tanıdıklarla selamlaşıyorum. Murat Kurtak Hocama soruyorum “abi rakip olarak kimler var?” Cevap güzel. “Rakibin yok yalnızsın” Vay be sonunda bir finish kurdelası kopartmak nasip mi olacak yani 🙂 derken Ahmet Kerem Yıldız’ı ve Mustafa Orhan’ı görüyorum ve selamlaşıyoruz. “Kerem kesin Kapadokya’da koşar. Bunda abanmaz” derken arkamdan biri sarılıyor. Vee  kürsülerden bir türlü inmeyen Oğuzhan Emre Singer’de burada. “Bu ne lan şampiyonlar ligi gibi” diyince Oğuzhan cevabı veriyor. “Merak etme abi sadece iki atlet var” Yuh yani iki tane de atlet mi var 🙂 Kenya’dan felan da adam toplaya getireydiniz bu nedir abi 🙂 Hatta iki tane de at mı soksak yarışa?

İşin şakası bir yana eşle dostla hasret giderip ısınmamızı tamamladık ve start tagının altına her zamanki gibi bozuk bir mide ile girdik. Mide bozuksa iyi koşarım huyum kurusun 🙂

Start veriliyor ve sahil boyunca 3 km civarı düz ve beton zeminde 8-10 kişi önlü arkalı ilerliyoruz.

  • Ben: – Oğuzhan sakin ol daha yeni başladık.
  • Oğuzhan: – Olmaz. Seni geçmek istiyorum.
  • Ben: – Acele etme sonra geçersin, çatlayacam lan 🙂
  • Yanımızda koşan köpek: – Hav hav

Nihayet beton zemin bitiyor ve yokuş başlıyor. Önde Can ve Mehmet, arkada Mustafa, Oğuzhan ve ben, etraftaki evlerin bahçelerinde bağlı köpeklerin tezahüratları eşliğinde sert bir tempoyla tırmanıyoruz. (Sanırım aslında sövüyorlardı bize :)) Sanırım organizatör arkadaşlar rotada köpek sahiplerini bağlamaları hususunda sıkıca tembihlemişler. Yokuş dikleştikçe aralar açılıyor. Pes edip tempoyu düşürenler oluyor. Öndeki ikiliyi gözden kaçırmamak için yükleniyorum. Ancak onlar da birbirlerinden kopuyorlar. Birine yavaş yavaş yaklaşıyorum. Parkur muhteşem ötesi bir stabilize yol. Bir gün önce yağan sağanak her yeri tertemiz yapmış. Rahatsız edici bir çamur yok. Hafif toprak kokusu, çam kokusu, kestane kokusu birbirine karışıyor. Arada geçilen köy evlerinin yanındaki inek gübrelerinin kokusunu da unutmamak lazım 🙂 Manzara hafif Kaçkarların ormanlarını andırıyor. Ara ara azıcık sis tabakaları oluşuyor. Virajlı bir alana giriyoruz ve ne önümde, ne arkamda kimseyi göremiyorum artık. Manzaraya da kendimi kaptırınca işaretleri kaçırıp bir noktada rotadan çıkıyorum ve rotadan çıktığımı yaklaşık 3 dk tırmandıktan sonra teyzenin tekinin “ablam yanlış geldin sola dönecektin” demesiyle fark ediyorum. Sola dönüp ormana dalsam rotaya eklenebilirim gibi. Ama etik olmaz. Bunca işaretin içinde rotadan çıkmayı becerdiysen sonucuna katlanacaksın diyip 3 dakikada çıktığım yolu 1 dakikada inerek rotaya girdim. Önce Kerem’le karşılaşıyorum. Üçüncü sıradan sekizinci sıraya gerilediğimi öğreniyorum. Sonra Oğuzhan’ın abisi Bahadır. Birbirimize başarılar diliyoruz ve devam. Bakalım bu dört dakikayı telafi edebilecek miyiz. Birkaç km boyunca hafif moral bozukluğuyla sert bir tempoda ilerliyorum. Nihayet önde yan yana giden iki kişi beliriyor. Biri Mustafa, diğerini tanımıyorum. Yanlarına varınca:

  •  Mustafa: -Sen önde değil miydin ya? Ben de diyom kim bu manyak bu saatten sonra patır patır geliyor!
  • Ben: – Bitirdim ikinci turu atıyorum 🙂

Başarılar dileyip devam ediyorum. Ancak tanımadığım diğer genç arkadaş benimle devam ediyor.

Yokuşlarda aramız biraz açılsa da inişlerde gelip yakalıyor. Artık benim bu inişleri de hızlandırmam lazım galiba. Parkurumuzun tek su istasyonunda su şişemi alıp devam edecekken görevli, parkurda şişe ile devam etmemin yasak olduğunu söyledi. Ben de bir yudum alıp bakmadan şişeyi geriye doğru fırlatınca çok yakınımda olduğunu fark edemediğim genç rakibimi göğsünden vuruyorum. Sanırım 10 rakipten altısı bu durumda tepki gösterirdi. Ancak bu genç kardeşimiz (Renan Uluğ) durumu fark ederek anlayışla karşıladı sağolsun. Muhteşem orman manzarası eşliğinde tam gaz ilerliyoruz. Vay arkadaş bahaneyle adama şişe fırlattım gene pes etmedi 🙂 Odunla felan vursam? Deli sorular 🙂 Azıcık susuz olsam da kendimi çok hızlı ve güçlü hissediyor, gücümü sonuna kadar kullanmaya gayret ediyorum. Artık inişe geçiyoruz ve yine yalnız kalıyorum. Ancak şehre inmek üzereyken Oğuzhan’ı birkaç yüz metre önümde görebiliyorum. Yarışın son 2-3 kilometrelerinde kapatılabilecek bir fark değil. Ama yine de yavaşlamayı kendime yakıştıramayarak finish tagına kadar yüklenebildiğim kadar yüklenerek 1 saat 34 dakikada ulaşıyorum. Eh artık dördüncü olduğunu düşünen Oğuzhan’a sürpriz yapma vakti. E tabi arkasından finişe varınca o da şaşırıyor. Eee ne de olsa kürsüler daha çok yakışıyor kardeşime 🙂

Ödül töreni esnasında ertesi gün koşulacak 5 kilometrelik Seyitgazi Halk Koşusuna’da katılmaya karar veriyorum. Eh Bu gece buradayız öyleyse. Bu esnada 56K ve 85K koşucuları da finişe gelmeye başlıyor. Bu arada, iki yıl önce koşuya başlamak için benden tavsiye isteyen ve daha önce hiç yüz yüze görüşmediğim Murat Özkan, ilk Ultra Maratonunu tamamladı ve finiş noktasında ilk kez yüz yüze konuşma fırsatımızı bulduk.  Hayli güzel bir süre ile ve dahası yıpranmadan yarışı tamamlaması harika bir durum. Girdiği uzun mesafe yarışlarında organları yer değiştiren biri olarak pek alışık olmadığım bir durum 🙂 Ailecek gelmişler ve ertesi gün eşi ile 7 yaşındaki oğlu 5K parkurunda yarışacaklar. Muhteşem!

Akşam yemeğini Murat ve ailesi ile yedikten sonra dinlenmek üzere bize tahsis edilen Erdek Kapalı Spor salonuna gittim. Bir uyanıklık yapıp soyunma odalarından birinde bulduğum sedyeyi yatak olarak kullanarak geceyi geçirdim.

Ertesi sabah kahvaltıyı pas geçerek bir kahve içip 5K için ısınmaya başlıyorum. Yerel spor kulüplerinin genç sporcuları dikkat çekiyor. Sanırım bu yarış için fazla yaşlıyım :). Yine de elimizden geleni yapacağız. Startla birlikte önde 7-8 kişilik bir grup ile Seyitgazi tepesine kadar ilerliyoruz. Tepeye tırmanırken heyecanlı başlayan gençler gerilemeye başlıyor. Yok artık diyorum kendi kendime. Bunca gencin arasından hem de yaşımdan başımdan utanmadan genel kürsüye çıkarsam şenliğe gel 🙂 Ancak yine bir hata yapıyorum. Önümde giden iki delikanlıyı takip ederek işaretlere dikkat etmiyorum. Ve evet doğru tahmin ettiniz. Gençler rotayı kaçırmış!

Rotadan saptığımız, tepeden inince belli olunca 5-6 kişi kendi aramızdaki yarışa devam ederek finişe kadar tempoya devam ettik. Ancak finişteki görevli arkadaşlar durumdan haberdar olmadığı için alkış kıyamet eşliğinde finişe daldık 🙂 Finish kurdelası bile kopartıldı hatta!

Alper’e durumu anlatıp soğumaya çıktım. Soğuma esnasında yarışın en genç katılımcısı Eren ile karşılaşınca (Murat’ın oğlu) pacerlık yapmaya karar verdim ve bu genç yarışçının aldığı alkışlardan otlandım 🙂

Sonra ne oldu derseniz doğal olarak tasnif dışı kaldım. Katıldığım her iki yarışta da işaretlere dikkat etmemek tamamen benim hatamdı. İkinci yarışta tepede bizim gibi rotadan çıkan başka sporcular da olmuştu. Sanırım bu noktada bir görevlinin olması işleri kolaylaştırabilirdi. Neticede kısa ve çok hızlı bir yarışta sporcuların hata yapma olasılığı yüksek oluyor. Ama işaretlerde bir yetersizlik olmadığına eminim.  Yarıştığım her iki parkurda da neredeyse 15-20 metre aralıklarla işaretler konulmuştu. Kaçırmak için özel çaba harcamak lazımdı ve başardım!

Sonuç ve Değerlendirme

Nisan ayından bugüne kadar yarış koşmayan bünyeme bu organizasyon çok iyi geldi diyebilirim. Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarımla görüştüm. Çoğuyla yeniden yarışma imkanı buldum. Dahası Kapıdağ Yarımadası gibi harika bir potansiyeli keşfetme fırsatı yakaladım. Önümüzdeki baharda çadırı, tulumu kapıp hafta sonları kaybolmak isteyebileceğim bir yer 🙂

Gelelim organizasyona. Öncelikle organize eden arkadaşlar patika koşularında hayli tecrübeli oldukları için rota işaretlemeleri çok başarılı idi. Bunu rotadan iki kez sapan birinin söylemesi garip oluyor biliyorum ama katiyen benim hatamdı 🙂

Katıldığım iki yarış da kısa parkurlar olduğu ve sadece bir istasyondan geçtiğim için istasyonlarda bulundurulan malzemelerle alakalı bir eleştiri yapamayacağım. Ancak uzun parkurlarda koşan arkadaşlarımın istasyonların başarılı olduğu, gönüllülerin çok ilgili ve destekleyici olduğu yönündeki  yorumlarını burada paylaşabilirim.

Gözlemlediğim ufak tefek eksikler olmadı değil. Ancak hem ilk kez yapılan bir etkinlikte lafı bile edilmeyecek hususlar, hem de zaten Kadı kızı kusuru kontenjanından faydalanılabilir. Zaten bu hususları da direkt olarak etkinliği düzenleyen arkadaşlara iletmeyi daha etik buluyorum.

Bir daha bu yarışa katılır mısın derseniz elbette katılırım derim. Hem yakın ve kolay ulaşılabilir, hem muhteşem bir parkuru var hem de çok sevdiğim kıymetli insanlar düzenliyor. Eminim önümüzdeki yıl çok daha renkli, geniş katılımlı harika bir Kyzikos Ultra deneyimi yaşayacağız 🙂


Turgay Kuruçaylıoğlu: 14 Ocak 1982 Erzincan/Kemaliye doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini Erzincan’da, Üniversite öğrenimini ise Trabzon’da tamamlamıştır. Bu esnada çobanlık, balıkçılık, çiftçilik, inşaat işçiliği, vb birçok işe kıyısından köşesinden bulaştığından sporu hayatına dahil edememiştir. 2005 yılında İstanbul’a gelerek Harem çıkışında “İstanbul seni yenmeye niyetim yok efendi efendi çalışmaya geldim” diyip bankacılık dünyasına adım atmıştır. Yüksek tempolu hayattan masa başına geçen her bünye gibi kısa zamanda sağlıksızlaşan bünyesini toparlayabilmek için düzensiz ve bilinçsiz antrenmanlara başlamıştır. İlk yarışını 2011 yılında İstanbul Maratonu’nun 8K parkurunda koşarak koşu virüsünü kanına bulaştırmıştır. Ertesi yıl 15K parkurunu deneyimlemiş, 2014 yılında ise insanoğlunun koştuğu en uzun mesafe olduğunu zannettiği maraton mesafesini koşmuştur. Ancak yarıştan birkaç gün sonra ultra maraton diye bir kavramın olduğunu öğrenerek yıkılmıştır. Ancak günümüze kadar iki kez Aladağlar Skytrail,  bir kez Kaçkar Ultra olmak üzere yalnızca üç ultra maraton koşmuştur. Henüz hızlanabiliyorken yol yarışlarında çıkabileceği maksimum noktaya kadar mücadele etmek istemektedir. Ultra maraton macerasına ise daha fazla boş vaktinin olacağına inandığı daha ileri yaşlarında başlamayı planlamaktadır. Koşuya dair en büyük hayali ise günün birinde master atletlerde milli forma giyerek ülkesini temsil etmektir.

Atletizme ilave olarak dağcılık, kaya tırmanışı ve geleneksel okçuluk ile aktif olarak ilgilenmektedir. İyi adamdır be 🙂 Biraz huysuzdur ama idare ediverin işte 🙂


KAÇINILMAZ…
Kirazlı Manastırı Ultra Parkuru 56K – 05.10.2019
Yazan: Murat Özkan

Koşmanın verdiği hazza itibar etmeden olmaz, kaçınılmaz!

Koşma üzerine adam akıllı, kıt aklımla fikir yürütüp, zaman zaman kısa veya uzun soluklu programlar ile koşmaya başlayalı 2 yıl oldu. Geçenlerde ben, spor ayakkabılarım, şortum ve tişörtüm ile diğer birkaç katılımcı kutladık bu dolu dolu geçen 2 yılı. Nasıl mı? En uzun ve zevkli koşumuzu yaparak. Katılımcıların hepsine tek tek sordum hazır mıyız? İstekli miyiz? En önemlisi de başarabilecek miyiz? Şortumu yeni tamir ettirmiştim, ben hallederim dedi. Tişörtüm çeşit çeşidiz, ben veya diğeri, istediğini seç, alınmam dedi. Ayakkabılarım, seni ayakta tutmak için elimden geleni yaparım dedi. Dahası, ben, yani hem fiziki hem de ruhani ben sanırım bu işe hazırız, korkma, hadi koş dedi… Durun anlatayım!

Önceden bahsetmiştim, 1 kilometre bir yana dursun, kesintisiz 1 dakika koşamayan ben, 30-40 arası kilometreleri koşar olmuştum. Lakin bu 56K‘ya ait kafamdaki soru işaretleri yıkıcıydı. Bu arada bunu koşarsam ben de mi kriptonlu olacaktım?!

Çok sevdiğim, koşmama vesile olan, kendisini TDF Eğitimlerinde tanıdığım Kriptonlu hocam Mustafa Kızıltaş. Yaptıkları, koştukları, konuştukları ile kendilerine hayran bırakan Ultra Kriptonluların başında gelen bir çift güzel insan Elena Polyakova ve Alper Dalkılıç. Bu ultra insanlar yarış organize eder de gidilmez mi? Hem tüm şartlar oluşmuşken! Kaydoldum Kyzikos Ultra Kirazlı Manastırı Ultra 56K Maratonuna… Hazırlık için vaktim vardı. 16 haftalık bir programın sonunda yarışmaya cüret edecek, kriptonlu olma yolunda olduğumu kendime inandıracaktım. Programım mı? Tabi ki Aykut Çelikbaş hocamın kaleme aldığı Ultra Kitap’ta yer alan 50K programını uyguladım. Eksiksiz yapmaya çalıştım. Hocamın da kitabında belirttiği gibi aralara Tempolar, İntervaller, Merdivenler, Fartlekler… Çeşit çeşit oyunlar ekledim. En önemlisi de ‘’kaliteli’’ antrenmanlar ile elimden geleni yaptım. Ve fakat koşu gününe kadar korkum geçmedi. Bitirememek düşüncesi gitmedi bir türlü, yerleşmişti derinlere. İlk kez 10K koştuğumda ciğerlerime bıçaklar saplanmıştı sanki bacaklarım kopacak gibi olmuştu Gelibolu’da. Bodrum’da denemiştim sonra kendimi, 10K koşmayı, bu seferde o küçük yükselme bitirmişti tüm gücümü. Efes’te koştuğum 12K bir nebze de olsa kolaydı bir sonraki seferde. Datça’da tabularımı yıkıp 21K’yı tamamladığımda, gelebileceğim son noktanın bu olduğunu düşünmüştüm, ötesi zordu. Lakin oğlum Eren’in oradaki çocuk koşusunda 3.olup kürsü yapmasının akabinde benim hiç kürsü yapamamamla ilgili akraba, eş, dost içinde yapmış olduğu ileri-geri konuşmalar daha uzun koşmam için dürtü oldu, halâ kürsü göremedik ya neyse. En azından bu gazla Pamukkale’de 21K ve Salda’ da 28K’yı bir şekilde tamamladım. Sıra hayallerimi süsleyen yarışın demosunda koşmaktaydı. Aladağlar! 15K’yı koştum. Ben, eşim ve Eren’im hayran kalmıştı Aladağlara, 45K için mutlaka gelinecek sözüyle zor ayrılmıştık oradan. Sonra Manavgat’ta 37K, İznik’te 35K. 30’lu kilometreleri görmüştüm fakat yarış bittiğinde ben de bitik durumda oluyordum, adım atasım gelmiyordu, gelişiyordum belki ama ilerisi bir hayal gibi asılı kalıyordu boşlukta. Yapacak bir şey yok, ok yaydan çıktı bir kere, Kyzikos’a kayıt yaptırdık, yetmedi eşim ve Eren’imi de 5K koşmaya ikna edip kayıtlarını yaptırdım, ödemeler, konaklama… Her şey tamam! İyi de kim koşacak be Murat 56km’yi…

Programımı hazırlayıp bitişi yarış gününe gelecek şekilde takvimime yerleştirdim. Tek tek, gün gün, kilometre kilometre uyguladım. Özellikle tepe ve arazi koşularıma çok özen gösteriyordum, kendimce oluşturduğum fikir doğrultusunda ‘’çok koşmak’’ yerine ‘’kaliteli koşmak’’ için elimden geleni yapıyordum. Yarış yaklaştıkça dinlenik nabzım düşüyordu lakin kafamın içinde atan ‘’acaba’’ sesi büyüdükçe büyüyor, başaramama duygusu tüm bedenimi kaplıyordu.

Bir gün, durduk yere, İznik’te 160K’yı koşan ve buna izleyici olarak şahitlik etme şansını bana veren Özgür’ün sesi geldi içerilerden bir yerden, çınladı kulaklarımda. ‘’30km veya 160km, hiç fark etmez, hepsi aynı acıyı veriyor, fark yok, sen hazırlan, yaparsın’’ dedi usulca. İznik’te şaşkınlıkla 160K’yı nasıl koştuğunu sorduğumda buna benzer şeyler söylemişti. Doğruydu, 10km veya 35km, acıyor-ağrıyor belki ama siz geliştikten sonra ağrı hep aynı kalıyordu. Sanırım Kyzikos için sihirli cümlem buydu… Sonra unuttum gitti… Sadece antrenmanı uyguladım, hem fiziksel hem de ruhani olarak hazır olmak için gerekeni yaptım…

Takvimime yazdığım 76 antrenmanın, düşe kalka da olsa tamamını uygulamıştım. Eşyalar hazırlanmış, yola düşülmüştü. Eren’imin her 20-25 dakikada bir geldik mi? soruları eşliğinde, güneşli, sımsıcacık bir Erdek’e vardık. Otele yerleştik. Hiç beklemeden start alanına gittik. Organizasyon için bir araya gelen o kadar çok insan vardı ki, herkes bir işin ucundan tutmuş, eksiksiz bir faaliyet için ellerinden geleni yapıyordu. Selam verdik, yanlarından ayrıldık. Havanın güzel, denizin çarşaf gibi serili olması ve Eren’in KÜÇÜK ısrarlarını kıramadık, denize girmesi için otelimizden ayrıldık. Biz zaten hem koşuyor, hem de tatil yapıyorduk. Ailecek felsefemiz bu 🙂

Ertesi gün start alanı daha bir kalabalık ve heyecanlıydı. Karınca yuvasına girip çıkan işçi karıncalar misali, düzenli bir telaş vardı, hazır olmak zor bir süreç olsa gerek. Yarış kitlerimizi aldık, otele bırakıp Erdek içini turlamaya başladık. Öğleden sonra organizasyonun düzenlediği tarihi noktalara gezi için adımızı yazdırmıştık. Vakit geldi, gezi için belediyenin tahsis ettiği araçlar ile sonradan katıldığıma pişman olduğum gezi başladı. Gezi, aktarılan bilgiler, doğa… Her şey çok güzeldi! Pişmandım çünkü ertesi gün koşacağım yerleri görmüştüm, yollar, kilometreler gözümde büyüdükçe büyümüş, ben buralara kadar nasıl geleceğim diyen iç sesim gür bir şekilde göğsümün daralmasına neden olmuştu. Korktum resmen 🙂 Akşam oldu, otelimize geldik, gerginim, sadece düşünüyorum, yarış akşamları konuşmayı pek sevmem, zaten hava da acayip bozuk, tamamen kapandı, soğuk soğuk esiyor, gece yağmur başlayacak ve hatta yarış boyunca da yağacak gibi, ıslanacağım, rotayı tekrar inceleyeyim, yükselmelere bakayım, hangi şortu giysem, tişört, ayakkabılar yarı yolda bırakmaz umarım beni, drop bag’e ne koysam, bugün yarışın 59K’ya uzadığını da öğrendim, offf! Tüm bunlar nefesimi daraltıyor. Çaktırmamaya çalışıyorum. Tabi bazılarınız için küçük rakamlar bunlar ama ilk kez için inanın büyüyor. Sanki size olmadı?! 🙂 Uyuyorum… Gecenin bilmem kaçı, resmen gök yarıldı, yağmur çok, çamur mu olacak ortalık? Uyuuuu! Uyuyorum…

Saatin iğrenç alarm sesi! Uyanıyorum, 5dk daha yatayım diyecek lüksüm yok bugün. Giyin, hazırlan, son kontroller. Bizimkiler yarış startına gelmek istiyordu ama uyandırmaya kıyamadım, serin zaten dışarısı, kendim giderim ben. Start alanına vardım. Drop bag’i teslim ettim. 06:30’da 85K startı verilecek. 56K startı 07:00’de. Mustafa hoca, Alper, Elena, Gönüllüler… Herkes telaşlı… 10-9-8-7… 85’çiler gitti. Eyvah eyvah, vakit yaklaşıyor. Esneyenler, ısınanlar… Ben hiçbir şey yapmadım, yapmayacağım da… Sayıyorlar… 10-9-8-7-6-5-4-3-2-1-0… saati açtım…

Koş bakalım… Ağırdan al… Bilmiyorsun başına ne geleceğini… Gücün yetecek mi? O da ne! Unutmuşum unuttuğumu, hatırladım. Özgür konuşmaya başladı yine; ‘’acı aynı acı, merak etme’’. En fazla 45K koşmuştum ki o da antrenmandaydı, onda da sonlar azap gibiydi, önünde 59 kilometre var, saygılı ol, acele etme… Sahil boyunca koştuk önce, sonra sola döndük, ileride toprak yola girip hafif bir yükselme ile başladık tırmanmaya. Yeleğimi sıkıştırmak için ön kayışları biraz sıkayım, hobaaaa, alt kayış 4,4.km’de patladı, tamamen dağılmadı ama patladı, bitirir mi yarışı? Önde 10-15 kişilik bir grup var yavaş yavaş bizden uzaklaşan, sanırım onları yakalayamam, en azından arkamdakilerin beni geçmemesi için elimden geleni yapayım. Pace durumum iyi, acele yok, yokuşlarda yürü, inerken koşarsın dediler, gücümün yettiği kadar, hadi bakalım, koş koş koş! O ne be, 8.km’de CP var, ooooo, masa donatılmış, ne yesem acaba diye düşünüyorum. 2 dilim limon, biraz tuz, yarım şişe soda, yeterli şimdilik. Gönüllüler çok alakalı, yardımcı olmak için çırpınıyorlar resmen. Çok güldüm bu arada ilk CP’de, gönüllü bir ablamız serzenişte bulundu, üzgündü, nedeni ise ‘’az az yiyip içmemizdi’’ 🙂 ah be ablam, sen bunları koşarken değil de sahilde otururken ver bize, bak gör nasıl yiyoruz, ama şimdi affet, koşu esnasında bu kadar yeterli, ellerinize sağlık, hepsi çok güzel.

CP’lerden tek tek bahsetmeyeceğim. Hepsinde olan ortak şeyleri yazayım, siz düşleyin. İkram bol. Krakerler, kekler, ekmekler, kaşar peyniri, su, soda, kola, tuz, limon, elma, muz, çikolata, tarhana çorbası, höşmerim… Daha neler neler… Bunların yanında yaptığı işe önem veren, orada olmaktan mutlu olduğu tüm jest ve mimiklerine yerleşmiş olan gönüllüler… İnsanın CP’lerden ayrılası gelmiyor ama üzgünüm, gitmek zorundayım, hepinize her şey için teşekkür ediyorum, sonra yine koş koş koş…

Gelelim koştuğumuz yerlere… Karşıdan baktığınızda asla anlayamayacağınız, Erdek Yarımadasının içinde, bence sihirli bir kapıdan, tam olarak nasıl olduğunu kavrayamadığınız, sanki Alice’in tavşan deliğinden geçmişçesine bir anda inanılmaz bir kestane ağacı ormanı içinde buluyorsunuz kendinizi. Dün gece yağan yağmur inanılmaz bir serinlik ve temizlik yaratmış burada. Yapraklar tertemiz, zemin nemli ama sıkı, asla çamur yok. Bir sağınızdan bir solunuzda akan dereler, kuş sesleri, yanınızda uzanan derin vadilerden yukarılara doğru uzanan ağaçlar, yer yer basan sis içinde tek başınıza orada olmanın verdiği huzur. Yoldan ayrılıp küçük bir dereyi geçtikten sonra, hafif bir yamaçta yükseliyordum, durdum! Kirazlı Manastırındaki CP’ye varmadan önceydi. Kestane ağaçları içinde, sık ince dallardan oluşan kesintisiz bir tak içindeyim. Duruyorum çünkü ben böyle bir yerde ne bulundum nede hayalini kurdum. Ben burada durmalıyım, burada yaşamalıyım diyorum o an kendi kendime, burası cennetten bir köşe! İnanın oradaki tertemiz havayı, misler gibi kokan taze havayı ciğerlerinize doldurduğunuzda bir daha dışarı bırakasınız gelmiyor. Çok güzel! Çok çok güzel! Hele bir ara girdiğimiz tek kişinin sığacağı, eğrelti otları ve böğürtlenler ile kaplı daracık patika. Gerçekten çok güzel! Daha önce koştuğum yarışlarda az yada çok yarışıyordum. Burası farklı, insan burada yarışmamalı, sadece bu inanılmaz doğa içinde yok olmalı. Kafamdaki kural geliyor aklıma; ‘’Yarıştığım bir organizasyonda bir daha yarışmam! Yeni yerler görmeliyim’’… Artık Kyzikos’u bu kuralın dışında tutuyorum. Burası doğası nedeniyle tekrar tekrar koşulması gereken bir yer. İnanır mısınız bilmem, çok saçma ama dün gece beni korkutan yağmurun, ortama kattığı güzellik nedeniyle, seneye geldiğimde de tekrar yağması için dua ediyorum o an 🙂 insanoğlu, bir garip!

Saatime baktığımda 45K’yı geçtiğimi görüyorum. Artık bundan sonra atacağım her adım kişisel mesafe rekorum olacak. Halâ içerilerde bir yerlerde ‘’acaba bitirebilecek miyim?’’ sesleri var. 50K’yı görüyorum saatte. Son 9K kaldı. 6-7 km daha dayanırsam gerisi kolay, sahildeyim diyorum kendi kendime. Tüm yarış boyunca arkamdan itekleyen Özgür’ü anıyorum yine ‘’acı aynı acı, endişelenme’’. 16 haftalık programımda sık sık beraber koştuğum Ahmet’i telefonla arıyorum, müjdeyi vereceğim, az kaldı diyeceğim. Açmıyor! Hakkını kaybetti 🙂 Eşimi arıyorum, az kaldı, 40-45 dakika sonra oradayım, beni ölümsüzleştirin, diyorum. Fotoğraf şart canım 🙂 sahile indim… Sanki gördüm… Bitiyor… veeee bitti! Saatimi kapatıyorum. 58,98km yazıyor! Vay beeeee! Oldu yaaaa! Bitti! Resmi sonuçlara göre 7 saat 23 dakika 10 saniyede bitiriyorum 59 kilometreden 20 metre az koştuğum yarışı. İnanılmaz, yaş grubunda 4.olmuşum…

Bitti mi sandınız, asla!

Ertesi gün, daha önce hiç koşmayan 32 yaşındaki eşim ve koşmayı çok seven 7 yaşındaki oğlum, 5K startında yerlerini alıyor. 10-9-8-7… başladılar. Saatimi Eren’e takmıştım, açmayı unutmuşum, yanımdan geçerken bağırıyor ‘’ baba, saati açmadık!’’. Dünün verdiği yorgunluk ile güç bela ardından yetişiyor, saati açıyorum, biraz eksik ölçecek ya olsun!

Sonuçlar göz kamaştırıcı, eşim 5K’yı 39 dakika 24 saniyede, Eren ise 37 dakika 15 saniyede tamamlamış. Çok iyi koşucular var parkurda lakin yolu şaşırdıkları için diskalifiye olmuşlar. Ne mi oluyor bu durumda?! Eren de babası gibi 40 yaş altında 4. Bunda Eren’e pacerlık yaparak emek veren Turgay Kuruçaylıoğlu’na da teşekkürü bir borç biliriz, şampiyonun adını anmazsak bu yazı eksik kalacaktı! 🙂

Sonrası malûm, döndük kürkçü dükkânına… Oramda buramda ağrılarım var… Geçer elbet…

Biz ailecek en eğlenceli yarışımızı tamamladık! Kalın sağlıcakla! Her şey için teşekkür ederiz!

Merak etmeyin, tekrar geleceğiz… Siz de gelin… Bu yarış için yazılan hiçbir yazı geçtiğimiz o mükemmel ormanı tanımlamaya yetmeyecek, ifadeler eksik kalacak! Kendiniz görmelisiniz… Şunu da bilin isterim ki, bir gün Kyzikos’ta koşmak KAÇINILMAZ! Geç kalmayın…


Murat ÖZKAN: 1981 yılının 8 Mayısında Denizli’de dünyaya gelen koşucu, orta öğreniminde 7 yıl boyunca devam ettiği TaeKwon-Do antrenmanlarının ardından başlayan yüksek öğrenimi ile beraber hareketsiz yaşama merhaba diyerek 100’ün üzerindeki kiloları tartıda görmüştür. Yerçekiminin artmış olabileceğine bu durumu bağlayan koşucu eğitim-öğretim hayatının sona ermesi ile beraber döndüğü habitatında, duruma çözüm olur niyetiyle yürüyüş grupları ile beraber yürüyüşe başlamış, yetmemiş yerel profesyonel dağcılık kulüpleri ile yükseklere çıkmayı başarmıştır. Yine böyle bir faaliyet esnasında, Aladağlarda rastladığı Turgay KURUÇAYLIOĞLU ve akabinde TDF Dağcılık Eğitimlerinde tanıştığı Mustafa KIZILTAŞ, daha önce koşmayan koşucunun koşabileceğine dair fikirlerin zihninde fartleklerle bir o yana bir bu yana seğirtmesine ve küçük koşu denemelerine cüret etmesine neden olmuştur. 1000m’yi bir solukta koşamayan koşucu, inanılması zor ama 2017 yılında Türkcell Gelibolu Maratonu ve Bodrun Ultra Maratonunda 10K, 2018 yılında Efes Ultra Maratonunda 12K, Run Datça ve Pamukkale Yarı Maratonlarında 21 K, Salda Ultra Maratonunda 28K ve Aladağlar SkyTrail’de 15K koşmuştur. 2019 yılına gelindiğinde çıtayı yükselten koşucu Manavgat Ultra Maratonunda 37K’yı, İznik Ultra’da ise 35K’yı bir solukta tamamlamıştır. Her ne kadar adı geçen yarışlarda ‘’ultra’’ ifadesi yer alsa da, henüz ‘’ultra’’nın yanından bile geçememiştir. Bu amaçla hazırlandığı Kyzikos Ultra Maratonunda 7 saat 23 dakika 10 saniyede, 59.000 metreden 20 metre az koştuğu yarışı tamamlayarak, hayatının en büyük başarısını elde etmiş, artık ‘’ultra’’yı gönül rahatlığı ile cümle içinde kullanabilir hale gelmiştir. Koşu sayesinde kötü alışkanlıklarından vazgeçip, 20 küsur kg’ı bedeninden uzaklaştıran koşucu, evli ve 1 erkek çocuk babasıdır. Eşi ve çocuğunun da koşması için taklalar atan koşucu, son yarışta onlarında 5K koşması ile mutlu ve mesut olmuştur.

Run.BO’ların yarış videosu

RUN.BO Sonuçlar:

56K (+1940m)
Aylin      06:44:39 ( (Genel 6/60, K. Genel 1/7, Kat. 1)

22K (+500m)
Bike      02:25:23 (Genel 130/370, K. Genel 11/69, Kat. 2)
Ersavaş 01:52:22 (Genel 24/370, E. Genel 24/255, Kat. 7)
Savaş 01:58:52 (Genel 44/370, E. Genel 43/255, Kat. 12)
Selman 02:19:39 (Genel 107/370, E. Genel 100/255, Kat. 46)